Yüzleri îmân ile münevver, gönülleri Allah aşkıyla ve Habîbullah aşkıyla atan ve çarpan, kıyâmet gününe inanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar! Bir yevm-i azîm, büyük bir gün içinde bulunmakdayız. Bu da Aşr-ı Muharrem'dir, Muharrem'in onudur. Hakîkaten mühim bir gün. Arşın kürsün yaratıldığı, Hazret-i Âdem'in tövbesinin kabûl edildiği, Nûh aleyhisselâmın tûfânının durduğu ve Nûh Peygamber'e tâbi olanların karaya çıkıp necâta erdiği, Hazret-i İbrâhim'e nâr-ı Nemrûd'un nûr olduğu, Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın kavmini alıp Mısır'dan çıkarak Firavun'dan kurtulduğu ve Firavun'un gark olduğu bir gün.
Daha nice böyle hayırlı ve müjdeli bir gün olmasına rağmen, çok ehmemm-i mühim, yerlerin ve göklerin yaratılmasının sebebi olan iki cihân seyyidi Hazret-i Muhammed'in, sallallahu aleyhi vesellem, yani rahmeten-lil-âlemîn Efendimizin ve O'nun parçası olan Cenâb-ı Fâtıme'nin ciğerpâresi olan Hazret-i Hüseyin'in de şehâdet günü bugün. Ehl-i Beyt-i Mustafâ, zâlimler tarafından sahrâ-yı Kerbelâ'da susuz bırakılarak, on gün bir katre su vermeyerek, bütün Evlâd-ı Muhammed'in katledildiği gün. Yalnız Hüseyin'in değil. Yani Muharrem'in birinden onuncu gününe kadar. Onuncu günü de Hazret-i Hüseyin'in şehâdeti, bugün. Tam Cuma vakti, bu vakit. Kalem böyle çizilmiş, takdîr böyle edildiğinden, takdîre İmâm-ı Hüseyin rızâ göstermiş ve Âl-i Muhammed bir yudum suya hasret olarak, ufak yavrular, kadınlar, kızlar, kundakdaki çocuklar, "el-ateş el ateş" yani "su su" diye diye, bu şekilde düşman tîrine, düşman okuna hedef olmuşlar ve şehîd olmuşlardır. İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn. Şimdi, böyle deryâdan bir katre, şemsden bir zerre olarak bir hadîs-i şerîf okuyacağım. Çok hadis var Hazret-i Haseneyn hakkında yani İmâm-ı Hasan ve İmâm-ı Hüseyin hakkında. Ben bir tânesini okuyacağım. El 'ârifü yekfîhi işâra. Âriflere işâret kâfî gelir. Cennetin gençleri İmâm-ı Hasan ve İmâm-ı Hüseyin'dir. Şübbânü ehlü'l-cenne. Bu rütbeyi almışlar. Ve kâlennebiyyü sallallah aleyhi vesellem. "Ehabbü ehl-i beytihî ileyye el-Hasenü ve'l-Hüseyn". Ehl-i Beytimden bana en sevgili olan Hasenim ve Hüseyinimdir diyor.
Resûl-i Ekrem sallallahu teâlâ aleyhi vesellem Efendimiz Hazretleri, ekseriyâ bunları omuzlarına alırlardı. Hattâ bir zât görmüş de demiş ki, "ni'me'l-râkib", "ne kadar güzel yüklenici" demiş de, Efendimiz ona cevâben, "ni'me'l-merkûb" buyurmuşlar, "binenler ne kadar güzel" demiş. Resûlullah'ın omuzunda dolaşan bu yavrular, Ümmet-i Muhammed tarafından yerlerde sürüklenerek öldürüldüler. Hattâ İmâm-ı Hüseyin, Cenâb-ı Peygamber boynundan öptüğü için, orasından bıçak kesmedi, ensesinden şehîd ettiler. İmâm-ı Hasen'i de dudaklarından öptüğü için onu da zehirle şehîd ettiler. İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn. Elâ la'netullahi 'ale'z-zâlimîn. Allah'ın kitâbıyla söyledik. İmâm-ı Cafer-i Sâdık diyor ki, Hüseyin'in, ceddimin, yaralarını saydılar diyor. Şehâdetinden sonra. Eyvâh! Ümmet-i Muhammed'in hâline bakın. Peygamber'in sevgili yavrularını, torunlarını. Altmış üç ok, kirpiye dönmüş. Altmış üç ok saplanmış Hazret-i Hüseyin'in üzerine. Otuz dört kılıç darbesi. Sonra mübârek başlarını kestiler alıp Şam'a götürdüler. Cesedleri çıplak kaldı sahrâ-yı Kerbelâ'da. Üç gün. Semâvât karardı, gökden kan yağdı. Korkdular ki kıyâmet kopacak diye. Kâfirlerin, zâlimlerin başına koptu kıyâmet. Bu daha evvelden haber verilmiş. Demek ki bu iş olacak. Resûl-i Ekrem söylüyor, sallallahu aleyhi vesellem, "Ahberenî Cibrîlü", Cebrâil bana haber verdi, "Enne'l-Huseyne yuktelu bi şâti'l-fırât", Hüseyinim Fırat nehrinin hemen kenarında şehîd edilecekdir. Bunu haber verdi Peygamber. Resûl-i Ekrem, her şey evvelden kendisine bildirildiği için haber vermişdi. Şimdi gelelim. "İzâ huşire'n-nâsü fî yevmi'l-arasât". Kıyâmet kopar, bu nizâm-ı âlem bozulur. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Herkes ektiğini biçer. Yıldızlar dökülür, denizler kaynar, kabirler eşilir, ölenler dirilir, herkes bu âlemde yaptığının cezâsını bulmak üzere huzûrullaha götürülür. Olacak mı? Evet, böyle olacak. Nasıl dirileceğiz? Görmüyor musun, ilkbaharda ölü toprak nasıl diriliyor, her sene. Seni yoktan var eden, seni öldürdükten sonra tekrar diriltmeğe kâdirdir. Sen yoktun, hiç modelinde yokken seni halk etti. Kim kimin aynı oldu dünyâda? Milyaelarca insan var, hiç kimse kimsenin değil. Böyle yaratan Allah, istediğini yapar. Herkesin ağzı, dili, gözü de başkadır, sesi de başkadır, parmağının ucu da başkadır. Bir adam doktor olup da Allah'ı inkâr etse ona şaşılır, hayret edilir. Halk mahşere toplanır. Bir münâdî, arşın arkasından nidâ eder, "Yâ ehl-i mevkıf, Ey mahşer ehli!, Guddû ebsâraküm hattâ temürre binti Muhammedin" sallallahu aleyhi vesellem, "Herkes yüzünü yere eğsin, gözlerini kapasın, Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın kızı Fâtıme Sultân geçecek". Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ, bir elinde Hüseyin'in kanlı gömleği, bir elinde Hazret-i Hasan'ın zehir tası olduğu halde, serâdık-ı mahşere varır, arşın önüne, "Yâ Rabbi, bu oğlumun kanlı gömleği, bu da Hasanımın zehir tası, oğluma hıyânetlik yapan, düşmanlık yapanlarla, onlar arasındaki bulunan hükmü kazâ et" der Allahu Teâlâ'ya. Allah, hükmünü kazâ eder. Sonra der ki, "Benim evladlarıma ve ehl-i beytimin musîbetine ağlayanlara beni şefî' kıl". Allah, müsâade eder, şefâatçi olur. Onun için, biraz mahzûn olunuz ve üzüntü duyunuz bugün. Bu şefâat-ı Fâtıme'ye nâil olmak için. Allah cümlemizi ve cümle Ümmet-i Muhammed'i, Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın hürmetine, nârından âzâd, dâhil-i cennet, civâr-ı Mustafâsında iskân eylesin. Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 5 Ekim 1984 (10 Muharrem 1404) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.