28 Sayısının Esrârı

28 Aralık 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

http://schemas.google.com/blogger/2008/kind#post

Elifbâda 28 Harf vardır, nefs-i insandaki 28 harf, nefes-i rahmânîdeki 28 mertebeye tekabül eder. 

Şeyh, 198. bâbda nefes-i rahmânîdeki merâtib-i vücûd ile nefes-i insânîdeki lafzî harflerin mertebelerini ve 28 feleğin menzillerinin arasındaki ilişkiyi mufassal olarak açıklamıştır. 

Kuran'da 28 peygamberin adı zikredilmişdir.

Seyr u sülûkde 28 menzil vardır

İlk 7 sayının toplamı 28'dir

28 4 ile 7 nin çarpımından elde edilir.

Bu sayıların merkezi dörtdür.

********

28 sayısının harfleri kâf ve hâ’dır (8+20). Kâf, Kâfî (toplamı 111 eder)

isminin ve Hâ ise Hay (toplamı 18 eder ) isminin sembolüdür. Bunların

toplamı Cenâb-ı Hakk’ın Latîf (toplamı 129 eder) isminin harflerinin sayısal değerlerinin toplamına eşittir. Her iki harfin kendi harflerinin toplamı da (كاف-حاء) (101+10=111 (Kâfî isminin toplam değerine eşittir. Yâni

bu 28 sayısının her bir yönü merâtib-i vücûd için kâfî ve lâzımdır. Üstelik, 111 sayısı kutupluğun sembolüdür zîrâ kutup kelimesinin harflerinin sayısal değeri 111’dir.

*********

28 rakamı ilk 7 rakamın toplamına denktir. 7 ise meşhur olduğu üzere kemal sayısıdır. 28, kemâlin hakîkatlerinin ayrıntılarının toplamından ibârettir. Merâtib-i vücûdun, feleklerin menzillerinin ve harflerin bu sayıya hasredilmesi işte bundan dolayıdır. 7 sayısının kalbi 4’tür ki, kendisinden hem önce hem de sonra üç rakam vardır. 28 sayısı 4 ile 7 sayılarının çarpımının sonucudur. 7 rakamı mâlum olan ilâhî ana isimlere ve 4 de dört ilâhî rükne işâret eder. Bu dört rükün/isim şunlardır: ElEvvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın. Bu yedi ismin bu dört rükne

sereyân/nüfûz etmesiyle birlikte 28 hakîkat meydâna gelir. Bu 28

hakîkat ise, her bir hakîkate karşılık bir mertebe olmak üzere, âlemin

merâtibinin îcâdına müteveccihtir. Âlemin merâtibi işte bundan dolayı

bu iki sayı üzerine binâ edilmiştir. Şiirde, ilimlerde, mekanlarda, zamanlarda, tabiatte, rükünlerde, unsurlarda ve insanda dörtlü ve yedili

birçok husus vardır. Bu sayının insanda bâtın ve zâhir olmak üzere çeşitli mevkîleri sözkonusudur. Meselâ insanın omurgasını oluşturan kemiklerin sayısı yirmi sekizdir. Bunlardan 14’ü üst tarafa, 14’ü alt tarafa

âittir. Öbür taraftan, karada veyâ denizde yaşayan ve omurga kemiğinin sayısı 14 olan nice hayvan ve haşere vardır. Yine, insanın kaburga

kemiklerinin ve her iki elinin mafsallarının sayısı 14’tür. Alt ve üst çenesinde 14’er diş bulunur. Şeyh, Fütûhât’ın çeşitli yerlerinde bu tür

mânâlara işâret etmektedir. Kadir Gecesi’nden bahsettiği 71. bâbda şöyle söylemektedir: 

 28 rakamı ilk 7 rakamın toplamına denktir. 7 ise meşhur olduğu üzere

kemal sayısıdır. 28, kemâlin hakîkatlerinin ayrıntılarının toplamından

ibârettir. Merâtib-i vücûdun, feleklerin menzillerinin ve harflerin bu sa-

648 | Abdulbâki Miftâh, Çeviren: Prof. Dr. Dilaver Gürer

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), yıl: 10 [2009], sayı: 23

yıya hasredilmesi işte bundan dolayıdır. 7 sayısının kalbi 4’tür ki, kendisinden hem önce hem de sonra üç rakam vardır. 28 sayısı 4 ile 7 sayılarının çarpımının sonucudur. 7 rakamı mâlum olan ilâhî ana isimlere

ve 4 de dört ilâhî rükne işâret eder. Bu dört rükün/isim şunlardır: ElEvvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın. Bu yedi ismin bu dört rükne

sereyân/nüfûz etmesiyle birlikte 28 hakîkat meydâna gelir. Bu 28

hakîkat ise, her bir hakîkate karşılık bir mertebe olmak üzere, âlemin

merâtibinin îcâdına müteveccihtir. Âlemin merâtibi işte bundan dolayı

bu iki sayı üzerine binâ edilmiştir. Şiirde, ilimlerde, mekanlarda, zamanlarda, tabiatte, rükünlerde, unsurlarda ve insanda dörtlü ve yedili

birçok husus vardır. Bu sayının insanda bâtın ve zâhir olmak üzere çeşitli mevkîleri sözkonusudur. Meselâ insanın omurgasını oluşturan kemiklerin sayısı yirmi sekizdir. Bunlardan 14’ü üst tarafa, 14’ü alt tarafa

âittir. Öbür taraftan, karada veyâ denizde yaşayan ve omurga kemiğinin sayısı 14 olan nice hayvan ve haşere vardır. Yine, insanın kaburga

kemiklerinin ve her iki elinin mafsallarının sayısı 14’tür. Alt ve üst çenesinde 14’er diş bulunur. Şeyh, Fütûhât’ın çeşitli yerlerinde bu tür

mânâlara işâret etmektedir. Kadir Gecesi’nden bahsettiği 71. bâbda şöyle söylemektedir:

“Hakîkat îtibâriyle orada şehr/ay kâmil kuldur. Allâh’ın nur (aydınlatma

vâsıtası) yaptığı ay yürüdüğü zaman, ayın herhangi bir vasfının değil de

kendisinin maksat olması için, ona kendi isimlerinden bir isim verir.

Hakk’ın mazharlarından bir mazhar olması açısından ay, onun en-Nûr

ismindedir. 28 (gün) ile sınırlı olan menzilinde seyreder. Bu sayı tamamlandığında bir ay (şehr) diye isimlendirilir. Çünkü seyrini tamamlamış ve

yeni bir seyre başlamıştır. Mânevî açıdan da bu hep böyledir. Hakk’ın kâinattaki fiillerinin nihâyeti yoktur. Allâhü Teâlâ’nın devam ettirmesiyle

birlikte bu fiiller süreklidir. İşte bunun gibi, insan da ilâhî isimlerin menzillerinde yürür ki, bunların sayısı 99’dur. Bunlardan 99. isim vesîledir ki,

sâdece Hz. Muhammed’e mahsustur. Geri kalan 98 isim ise, 28 menzilin

aya âit olması gibi bizlere âittir. Bâzı insanlar onu “yalnız adam” diye

isimlendirir. 20, 100’ün beşte biridir. Aslında Hakk’ın 100 ismi vardır. Fakat Hak, tek olması sebebiyle onlardan birini gizlemiştir. Allah tektir ve

teki sever. Gizleyen de, açığa çıkaran da tektir. Biz ayın 28 menzili olduğunu bile bile söyledik. Bu sayı 4 ile 7’nin çarpımından meydâna gelmektedir. İnsan da, dört karışım ile yedi sıfatın çarpımından meydâna gelmiştir. Bu sıfatlar şunlardır: Hayat, ilim, irâde, kudret, kelâm/konuşma, semi’/işitme, basar/görme. Bu sıfatların tamâmının birbiri ile çarpımından

insan olur. Onun zuhûra gelmesi Allah ile olur ve bu da onun ancak enNûr imiyle gerçekleşir. Çünkü ‘Nûr’, eşyâyı ızhar eder. O ise kendi kendi-

Fusûsu’l-hikem’de Sayılar | 649

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), yıl: 10 [2009], sayı: 23

ne zâhirdir. Onun eşyâdaki hükmü zâtîdir. Şehr/ay da, ancak ayın nur olması açısından menzillerinde seyretmesi ile meydâna gelebilir. Zîrâ

Cenâb-ı Hak: ‘Biz aya menziller takdir ettik’ (Yâsîn, 36/39) buyurmuştur.

Onun menzillerindeki seyri sona erdiği zaman hakîkaten ay olur, onun

hâricinde ona ‘ay’ denmesi sâdece isimlendirmeden ibârettir. Nûr isminin

indiği, kula âit her menzil için Allâhü Teâlâ’ya has özel bir hüküm bulunmaktadır. Biz bu hükmü bu kitabın sâlik-i dâhil ve sâlik-i hâricin vasıfları kısmında da zikrettik. Bu iki sülûkü ortadan ikiye ayıran şey bedr gecesidir ki, bu gece 28’in yarısına tekâbül eder ve ayın ilk gecesi ile son gecesinin ortasındadır. Bu gecede ayın ışığı tamdır. Yine onun iki yönü ve

kendisinden ayrılmayan bir yansıma (tecellî) vasfı vardır. İster bir yönünden olsun ister iki yönünden olsun, her iki durumda da ayın ışığının artması ve eksilmesi sözkonusudur. Yâni aslında zâtı îtibâriyle her ne kadar

kâmil olsa da, iki yönü olması cihetinden ay için artma ve eksilme durumları vardır. Bir yönden arttığı zaman diğer yönden eksilir. Bu Azîz ve Alîm

olan Allâh’ın ona takdir etmiş olduğu hikmetler sebebiyledir.”

 Yine 19. bâbda ayın menzillerine zâhirî veyâ bâtınî, hâricî veyâ dâhilî

yönden uygun olan sülûk menzilleri hakkında da şöyle demektedir:

“Yüce derecelerin tamâmı peygamberler, evliyâlar ve mü’minlerdir. Bunlar arasında birbirlerine üstünlük diye bir şey sözkonusu değildir; hepsi

birbirine eşittir. İlk derece İslâm’dır. İslâm, inkıyat yâni gönülden bağlılık

demektir. Derecelerin sonuncusu huruçta fenâ ve huruçta bakâdır. Bu iki

derece arasında diğerleri yer alır. Bunlar, îman, ihsan, ilim, takdis, tenzih,

zenginlik, fakr, tevâzu, izzet, telvîn, telvînde temkîn, eğer hâriç isen fenâ

ve eğer dâhil isen bakâdır. Her bir dereceden çıkarken, zâhirinde tecellî ne

kadar artarsa, bâtınında o kadar eksilme olur. Bu durum sonuncu dereceye ulaşıncaya kadar devam eder. Derecelerden çıkıp/yükselip son dereceye ulaştığın zaman o/Hak, senin gücün nispetinde senin zâhirinde zuhur

eder. Sen de onun halkı içinde ona bir mazhar (zuhur yeri) olursun.

Bâtınında ondan hiçbir şey kalmaz ve bâtın tecellîleri bir çırpıda senden

kaybolur gider. Ona dâhil olmaya seni çağırdığında bu, bu tecellînin senin

zâhirinde eksilttiği miktar kadar bâtınında tecellî eden ilk derecen olur.

Sonuncu dereceye vâsıl olunca, o senin bâtınında zuhur eder ve senin

zâhirinde hiçbir tecellî kalmaz. Bunun sebebi, kulun ve Rabb’in diğerinin

varlığında kemâl üzere berâberce bulunmasıdır. Bu artma ve eksilmeyle

birlikte, kul kul olarak ve Rab de rab olarak kalmaya devam eder. Zâhirde

ve bâtında tecellî ilimlerinin artmasının ve bu terkîbin (zâhir-bâtın) sebebi

işte budur. İşte bundan dolayıdır ki, Allâhü Teâlâ’nın yaratttığı ve vücut

verdiği ve vücûdu olmayıp da aklen var olduğunu anladığımız her şeyin

özünde bir zâhir ve bir de bâtın vardır. Allâhü Teâlâ dışındaki her mevcut

bu ikili özelliğe sâhiptir. Bu bilgi bize, hakkında aslâ şüphe edilmeyecek

kadar sahih olan bir keşf sâyesinde verilmiştir. Mevcûtların bu özelliği

Hakk’a muhtaç olmayı (fakr) gerekli kılar. Bu onun zâtî/ayrılmaz bir vas-

650 | Abdulbâki Miftâh, Çeviren: Prof. Dr. Dilaver Gürer

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), yıl: 10 [2009], sayı: 23

fıdır. Eğer anladıysan, biz sana yolu târif etmiş ve merdiveni uzatmış olduk. Yola düş, basamakları çık ve açıkladığımız şeyleri müşâhede et…”


Şeyh, Fütûhât’ın 330. bâbında ay ile insan-ı kâmil arasındaki alâkayı da açıklamıştır. Bu bâba mürâcaat edilebilir. Bu bâb aynı zamanda Kamer Sûresi’nin menzilinin de bâbı olup, 559. bâbda burası “ayın son gecesi” başlığı altında özetlenmiştir. Yine, “Benim için zuhur edene bâtın olurum ve benim sınırımda duran kimseyi bilgilendiririm” başlığı altındaki 400. bâb da Kamer Sûresi ile ilgilidir. 559. bâbda bu 400. bâb “Zâhirin, bâtının, haddin ve matla’ın içerdiği şeyler” başlığı altında bir paragrafta özetlenmiştir. Kitâbü’tTerâcim’de Kamer Sûresi’nin mânâlarına âit bir bölüm tahsis eden şeyh, Fütûhât’ın 62. bâbında 28 sayısının mazharları ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Allâhü Teâlâ cehennemle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: ‘Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.’ (Hicr, 15/44.) Onlar için taksim edilmiş olan her kapının dört mertebesi vardır ki, bu mertebeler onlara verilen azâbın menzillerdir. İblis’in cehennemlikler üzerine girdiği ve birer mertebe olan bu dört (menzil) yedi (kapı) ile çarpıldığında sonuçta 28 menzile ulaşılır. İşte Allâhü Teâlâ’nın tek insan için takdir ettiği menziller de aynen böyledir. O menziller, onlarda seyreden aydan, hunnes ve künnes seyyâresinden başkası değildir. Bu seyyârenin bu menzillerdeki tenezzülü/seyretmesi kâinatın (olaylarının) yaratılması içindir. Bu seyr esnâsında unsurlar âlemindeki fiiller meydâna gelir. Bu seyyârenin kendi içerisinde yedi ile çarpılan dört karakteri/özelliği vardır. Bunlardan onun 28 menzili meydâna gelir. Bu, Azîz ve Alîm olan Allâh’ın takdiridir. Zîrâ “Hepsi bir felekte yüzüp gitmektedir” (Enbiyâ, 21/33) buyurmaktadır. 28 menzildeki bu ilâhî yüzdürülmekten 28 harf vücut bulur. Bu harflerle Allâhü Teâlâ kelimeleri oluşturur; her şahıs, içindeki îman, küfür, yalan, doğruluk gibi şeyleri bu kelimelerle ifâde ettiği için, âlemdeki küfür ve îman bunlardan zuhur eder. Bu da kullarına karşı onların söylediği ve kirâmen kâtibîn melekleri tarafından kaydedilen şeylerden, Allâh’ın elinde onlara karşı sağlam ve açık bir delîlin olması içindir. Zirâ ‘İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın’ (Kâf, 50/18) buyrulmaktadır. Ateşe 28 derece verilmiştir. Buna karşılık cehennemin derekelerinin en alçağından en üsttekine kadar olan sayısı, saidlerin konuk olduğu cennet derecelerine bir nazîre olarak yüzdür. Bu derekelerin her birinde 28 menzil vardır. 28 ile 100’ü çarptığın zaman, sonuç 2800 menzil eder. Ateşte olan gruplardan her birisi için 700 çeşit azap vardır. (Bu dört grup; kâfirler, müşrikler, cabbarlar/zorbalar ve münâfıklardır.) Böylece toplam azap sayısı, cennet ehlinin sevap sayısına denk olarak 800 eder. Cennet ehlinin sevap sayısı ve sıfatları ile ilgili olarak ‘yedi başak bitiren ve her başağında Fusûsu’l-hikem’de Sayılar | 651 Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-2), yıl: 10 [2009], sayı: 23 yüz tâne bulunan tohum gibi’ (Bakara, 2/261) âyetini zikredebiliriz ki, bunun toplamı da 700 eder. Cennet ehli de dört gruptur: Resuller, nebîler, velîler ve mü’minler. Bu dört grubun her birinin amellerine karşılık 700 misli nîmet bahşedilir…” Şeyh, Fütûhât’ın 72. bâbında haccın sırları konusunda, Kâbe’nin 4 rüknü/köşesi etrâfında yapılan 7 şavt ile insanın yaratılışı arasındaki ilişkiden ve bununla da namazın merhaleleri ve Fâtiha sûresi arasındaki bağlantıdan bahsetmektedir. Oraya mürâcaat olunabilir. Yine bu bâbda, Fusûs’un 27 bâbı ile Kâbe’nin yüksekliği arasındaki alâkaya dâir şöyle bir işâret yer almaktadır: “Kâbe’nin yüksekliği 27 arşındır. En yüksekteki ‘taşın (taş kısmın)’ boyu da 28 arşındır. Her arşının uzunluğu ilâhî bir emre/işe göredir. Bunu ehl-i keşf bilir. Bu ölçüler, nefiste cereyan eden hâdiselerin ızhârı için îman gezegeninin katettiği menzillerdir. Bunlar ister harf, isterse mânâ cihetinden olsun, tıpkı unsurlar âleminde cereyan eden hâdiselerin ızhârı için aya ve gezegenlere âit olan menziller gibidir.”

Listeye geri dön