24 Mayıs 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Fütûhât-ı Mekkiyye'de bi kudsî hadîs gördüm. Şeyhü'l-Ekber Hazretleri bu hadîs-i kudsîyi râvîlerini de zikrederek nakletmişler :
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuşdur : "Kul abdest bozup sonra abdest almazsa bana cefâ etmiş olur. Abdest alıp namaz kılmazsa yine bana cefâ etmiş olur. Namaz kılıp duâ etmezse yine bana cefâ etmiş olur. Duâ edip de ben ben onun duâsına icâbet etmezsem, bu defa ben ona cefâ etmiş olurum. Ben cefâ eden bir rab değilim. Ben cefâ eden bir rab değilim. Ben cefâ eden bir rab değilim.
Burada zikredilen üç fiil, yani abdest, namaz ve duâ birbirini tamamlayan amellerdir. Abdestli bulunmak dâimâ ibâdete hazır olmak demekdir. Namaz kılmak, huzûrullaha çıkmak demekdir, Allah'ın emrine mutî olmak demekdir. Duâ da kulun aczini bilmesi, her husûsda her ân Allah'a muhtâc olduğunu bilip, Mevlâ'sına ihtiyâcını arz etmesidir. Anlaşılıyor ki, bu tertîbe riâyet eden kimselerin yapacağı duâ reddolunmaz, mutlakâ kabûl olur. Bu, çok büyük bir müjdedir. Tabii bu, hadîsin zâhirinden çıkan manâdır. Bir de derûnî manâsı vardır ki onu da şöyle îzâh edebiliriz.
Abdest, manevî bir temizlikdir. Gafletden, hatâdan, günahdan arınmakdır. Kul dâimâ hatâ eder, günah işler, gaflete düşer, bunlar abdest bozmak gibidir. Eğer kul, hemen tövbe istiğfar ederse, Allah'ı hoşnûd etmiş olur, Allah'a yaklaşmış olur. Nasıl ki büyüklerin huzûruna kirli kıyâfetlerle çıkılmazsa huzûrullaha da günah karasıyla, masiyet çirkefiyle çıkılmaz. Eğer kul günah işledikden sonra tövbe etmezse, Allah'a kafa tutmuş gibi olur. Cefâdan maksad budur. Tövbe edip günahlardan arınan kimse ise ibâdet etmeğe, zikrullaha, huzûrullaha çıkmağa lâyık olur, namaz bunun remzidir. Tövbe edip ibâdete başlamayan kimse, abdest alıp namaz kılmayan kimse gibidir. Emrini yerine getirmediği için Allah ondan hoşnûd olmaz. Allah'ın emrine uyup namaz kılan kimse, Allah ile mülâkat etmişdir, muhâtab olmuşdur Allah'a. Bu, kul için büyük bir iltifatdır, zîrâ Hakk'a yaklaşmışdır, O'nunla görüşmüşdür. Namazdan fâriğ olan kimse, namazdaki bu yakınlığı kaybeder. Halbuki Allah sevdiği kulunun kendisinden uzaklaşmasını istemez. Bu, ona cefâ gibi gelir. Eğer kul namazdan sonra da zikrullaha devâm ederse, kurbiyyet devâm eder, böylece Allah ondan râzı olur ve onun arzusunu yerine getirir. Bu mertebedeki zevât, yalnız rızâya tâlib oldukları için Allah'ın onlardan râzı olması onlara kifâyet eder. Bir de halka duâ eder bunlar, kendilerine duâ etmezler. Bu manâ, havâssa dönük manâdır.
Daha derin bir manâsı da var bu hadîs-i şerîfin. Bu da hâssü'l-havâssa dönükdür. Abdest mâsivâdan arınmakdır yani kalbde Allah'dan başka bir şey bırakmamakdır. Namaz, cem' makâmıdır yani Hakk ile beraber olmakdır. Duâ ise fark makâmıdır yani Hakk ile berâberlikden sonra tekrar kulluğa dönmekdir. Büyük Allah dostlarının seyri de budur. Onlar mâsivâyı çirkef kabûl ederler, Hakk'dan gayrı hiç bir şeye iltifat etmezler, O'ndan ancak O'nu isterler. Bu sıdk u sadâketleri sebebiyle Allah onları fenâ makâmına eriştirir, beşerî sıfatlarını yok eder. Bu, cem' makâmıdır. Sonra Allah onlara tekrar vücûd verir. Fakat bu vücûd eski varlıkları gibi değildir, hakkânî bir vücûddur bu. Onlar artık Hakk ile kâimdirler zîrâ bekâbillah makâmına ermişdirler. Duâ da bu makâmda başlar. Zîrâ Hakk'dan halka dönen evliyâullah, duâsını halkı Hakk'a davet ederek yapar. Bu duâ azîm bir duâdır, başka duâlara benzemez. Bu zevât da kendileri için bir şey istemez, ne dünyevî ne uhrevî, tek arzuları müşâhede-i cemâlullahdır çünkü.