Allah'ı tevhîd etmek nimetine eren, îmân tâcını başına koymaya lâyık, habîbi Muhammed'e îmân ve gönül verip îmânını kemâle erdiren, kıyâmet gününe inanan, o gün için hazırlık yapan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olup Huzûr-ı İzzet'e kabûl olan ihvân u yârân!
İslâmiyyet ve îmân temizlik üzerine vaz' olunmuşdur, temizlik üzerine kurulmuşdur. Mü'min denildiği vakitde, mü'minin zâhiri yani dışı, bâtını yani içi, her türlü maddî ve manevî pislikden âzâde olması şartdır. Zîrâ temizlik îmândandır. Ve kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi vessellem, "en-nezâfetü mine'l-îmân, nezâfet, tahâret, temizlik, îmândandır" buyuruyor.
Yalnız mücerred vücûdun, hânen değil, memleketin her tarafı, her yeri temizlenecek, her taraf tathîr olunacak. Yolda halka ezâ ve cefâ veren eşyâyı kaldırman senin îmânının cüz'ündendir. İki cihân güneşi, kâinâtda olmayan eşi, Muhammed Mustafâ, Müctebâ, Şemsü'd-duhâ, Bedrü'd-dücâ, Nûru'l-verâ Efendimiz Hazretleri böyle söylemekde. Mü'minlerin şehirleri, sokakları, hâneleri, evleri, giydikleri eşyâları temiz olduğu gibi, hele iç âleminin temizliği, kalb âleminin temizliğine mü'minler çok dikkat edecekler.
Okuduğum âyet-i kerîmede, denizden bir katre, şemsden bir zerre, "Ey îmân edenler!".
Çok mühim! Hitâb eden, semâvâtın ve ardın ve bilinen ve bilinmeyen âlemlerin rabbi, hâlıkı olan Allah hitâb ediyor. Müftü değil, diyânet reisi değil, şeyhülislâm değil, imam değil sana hitâb eden burada. "Yâ eyyüllezîne âmenû"yla hitâb eden Hazret-i Allah Celle Celâluhû. Bu âlemde sana bu hitâbı yapdığı gibi, yarın yevm-i kıyâmetde de "Ey îmân edenler" hitâbına nâil olmak istiyorsan, Kur`ân'a sarıl. Zâhirini ve bâtını tathîr eyle. Zâhirini tathîr et, necâsetden. Bâtınını gıll u gışdan yani kalbini Allah'ın sevmediği şeyleri çıkararak orayı tathîr eyle. Boş bırakma! Aşkullah, muhabbetullah, muhabbet-i Resûlillah, envâr-ı Kur`ân, envâr-ı Tevhîd, muhabbet-i Ehl-i Beyt-i Mustafâ ile tezyîn eyle. Gönlün Allah'a lâyık olsun. Bir ayna olsun ki Hakk'a lâyık olsun. İşte kalblerini tathîr edenler,ne yapdılar, bu ni'mete erdiler. Fakat aynı zamanda kalbi tathîr olanın, zâhiri de tathîr olur.
Evvelâ istiâze etmek lâzımdır, her işde isti'âze. Yani Allah'a sığınmak. İsti'âzenin ma'nâsı, Allah'a sığınmak. Maddî-ma'nevî, küçük-büyük her işde Allah'a sığın. Sığındığın yer sağlamdır, öyle bir kaleye girmiş olursun ki sana hiç bir şey zarar veremez.
"أَعُوذُ eûzü", ben sığındım, "بِاللهِ billahi" Allah'a, O Allah ki, semâvâtın ve ardın ve bizim hâlıkımız, rezzâkımız, bizi yaşatan, öldüren, bizim için bu kâinâtı ayağımız altına seren, bu sofra-i ilâhîyi bize açan Allah, işte O Allah'a, "مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ mineşşeytânirracîm", Allah'ın sevmediği, rahmetinden tard ettiği, Şeytan'dan ve ona tâbi' olan maddî-ma'nevî her şeyden yâ Rabbi sana sığınırım.
Ellerimizi yıkadık. Allah'a söz vereceksin. "Yâ Rabbi, zâhirde şu elimi yıkadığım gibi, senin rızân olmadığı bir yere elimi sürmeyeceğim Yâ Rabbi. Ancak senin rızân nede vardır, oraya elimi süreceğim. Güzel yazılar yazacağım kötü şeyler yazmayacağım.
Kalem bile sana bunu haber veriyor. Yazı yazdığı vakitde kalem, şöyle ifâde edermiş :
Kalem âh edüp ağlar mürekkeb
Beni nâdân eline verme yâ Rab
Öyle duâ edermiş. Kalemin çıtırtısı, kalemin âh u zârı, mürekkebi de gözyaşıdır. "Nâdân, kâfir, câhil, zâlim eline verme Yâ Rabbi beni" diyor kalem. Güzel şeyler yaz. Senden sonra gelenler, senin nûrunla Allah'a doğru yürüsünler.
Vatanına, milletine, insâniyyete hayırlı ol. Allah'ın en sevgilileri, insâniyyete hizmet edenlerdir. "Efendim bunlar içinde acabâ kâfir yok mu?". Kâfir var ise eğer, son nefesde îmân nasîb olur. Bir adam ahlâkını tathîr etmezse, ibâdet etse, müslüman doğsa, müslüman dünyâya gelse, âhir nefesinden korkulur, fenâlık yapıyorsa halka eğer. Allah'ın sevmedikleri, halka ihânet eden, hıyânetlik yapan kimselerdir, ihânet edenlerdir. Allah'ın sevdikleri, beşeriyyete, bütün mahlûkât-ı ilâhiyyeye hizmet eden kimselerdir.
Hattâ Cenâb-ı Peygamber, sallallahu aleyhi vesellem, mübârek hadîslerinin bir tânesinde, "İrhemû men fi'l-ard, yerhamuküm men fi's-semâ" buyurmuşdur. "Siz mahlûkât-ı ilâhiyyeye merhamet ediniz, semâvâtın ve ardın sâhibi olan Allah size merhamet etsin" buyurmuşdur. Mü'min, zâhiri bâtını temiz, dilinden hayır, elinden hayır, gözünden hayır, her efâlinden hayır gelendir, halka şerri dokunmayandır mü'min. Geçiyoruz
"Yâ Rabbi senin rızân olmadığı bir yere elimi sürmeyeceğim". İşte zâhirde su ile elini yıkadın, kirini tathîr etdin, bâtın abdesti de bu. "Rızân olmadığı yere Yâ Rabbi elimi sürmeyeceğim".
Şimdi, Allah'a böyle söz verince bir adam, günde beş defa, bir daha Allah'ın râzı olmadığı bir yere bu el sürülür mü? Bu el ihânet eder mi? Bu el çalar mı? Bu el vurur mu? Ancak Hakk için vurur. Ancak Hakk için yazar. Ancak Hakk için söyler.
El söyler mi? Söylüyor. "بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ belâ kâdrîne 'alâ en nüsevviye benâne". Allah, parmak uçlarını yerli yerine yaratacak yevm-i kıyâmetde. Herkesin parmak ucu ayrı yaratılmışdır. Parmak izi alıyorlar ya. Parmak söyler. Oturduğun yer de söyler. Suç yapıyorsun ya, yâhud hayır yapıyorsun, ibâdet. O yer, şâhid olacak sana yevm-i kıyâmetde. "Efendi nerden söylüyorsun bunu?". Kur`ân'dan söylüyorum, Allah'ın kitâbından söylüyorum, Hazret-i Muhammed'den haber veriyorum, sallallahu aleyhi vesellem.
İzâ zülzileti'l-ardu zilzâlehâ. Ve ahreceti'l-ardu eskâlehâ. Ve kâle'l-insânü mâ lehâ. Yevmeizin tuhaddisü ahbârehâ.
Bu câmiye geldin, değil mi? Ayağının basdığı yerler, yevm-i kıyâmetde şâhid olacakdır. "Yâ Rabbi üzerime abdestli basdı, senin rızânı tahsîl için mescide koşdu, senin kelâmını dinlemeye, Resûlünün yolunda bulunmaya" diye şehâdet edecek. Abdestsizler, tahâretsizler, günaha koşanlar, isyâna koşanlar için de aynı haberi verecekdir. Ey mü'min! Bir bak ibret al, bir bak şükreyle! Geçiyoruz.
Ağzımıza suyu verdiğimiz vakitde, misvak varsa misvak kullanırız. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin sünnetidir. Olmazsa, diş fırçasıyla da diş temizlenebilir. Fırça da yok, parmaklarımızla dişimizi temizleyeceğiz. Ağzımıza su verdiğimiz vakitde, "Yâ Rabbi, dilimle seni zikredeceğim, gıybet yapmayacağım Yâ Rabbi, kalb kırmayacağım Yâ Rabbi, kötü söylemeyeceğim Yâ Rabbi, yalan söylemeyeceğim Yâ Rabbi". Zâhirde ağzını yıkadın, hakîkatin abdesti de budur.
Yine burnuna su verdiğin vakitde, sünnet-i seniyye, "Yâ Rab, burnumla senin râzı olmadığın şeyleri bana koklatma, bu burnumla ben Muhammed'in kokusunu duyayım, sallallahu aleyhi vesellemin, îmân kokusunu duyayım, îmân lezzetini tadayım Yâ Rabbi".
Yüzüne suyu vurduğun vakitde, zâhirde yüzünü tathîr ediyorsun, bâtında "Yâ Rabbi, senden başka kimseye yüz tutmayacağım. Yüzümü kara etme. Zillete düşmeyeceğim Yâ Rabbi. Nâmerdlere muhtâc etme beni Yâ Rabbi". Bir nebzesinden bahsediyorum.
Sağ kolunu yıkadığın vakitde, zâhirde sağ kolunu yıkayacaksın, bâtında, bâtın abdesti de böyle, "Yâ Rabbi, berâtı sağ eline verilenlerden eyle". Yarın yevm-i kıyâmetde, "وَكُلَّ إِنسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَآئِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنشُورًا* اقْرَأْ كَتَابَكَ". Kimin kitâbı, sağ elden verilirse, o adam mesrûrdur, felâha ermişdir, necâta ermişdir ve cennete girmişdir. Kimin kitâbı soldan ve arkasından, verâsından verilirse, o adam ağlasın, çok ağlasın. Ağlayamazsa ağlayamadığına ağlasın. "Niye ağlayamıyorum, bende hiç bir hissiyât yok mu?" diye. "Yâ Rabbi kitâbımı sağ elime ver. Yâ Rabbi bu kolumu senin rızâna kullandır. Yâ Rabbi bu kolumu ehl-i islâma ve insâniyyete muhabbetle uzattır Yâ Rabbi, kötülükle ihânetle değil".
Sol kolunu yıkadığın vakitde, zâhiren sol kolunu yıkıyorsun, bâtınen, "Yâ Rabbe'l-âlemîn, kitâbımı sol elimden verme. Beni ashâb-ı şimâlden eyleme".
Allah'a yalvaracaksın. Gönlün Allah'da olacak. Elin suda, kalbin Allah'da. Kafan başka yerde, elin suda olursa kıymeti yok onun. Kâfir de yıkanıyor zâhir kısmında. Hem sen korkuyorsun, toprakdan halk olundum dağılacağım diye, kâfir dediğin günde üç defa dört defa duş yapıyor. Biz korkuyoruz çeşme başına gitmeye, müslümanlar. Yalan mı söylüyorum?
Bir mü'min temizliğe dikkat ederse, yalnız yemek faslında, en ekal dört defa el yıkaması lâzım gelir.
Mü'minler günde iki defa yemek yerler. Ağır işçiler müstesnâ. Üç defa yiyen, makbûl değildir. İki yemek yiyecek mü'minler. Çok yiyen, çok uyuyan, çok içen, keneflerde dolaşır. Az yiyen, az uyuyan, az içen, Allah huzûrunda, velîler huzûrunda dolaşır.
"Yâ Rabbi sol eline kitâbları verilenlerden eyleme beni Yâ Rabbi". Yandın o vakit, yandın! Felâket!
Efendiler! Konuşduğum sözler size hikâye gelmesin ve bizleri uyutmasın, uykularımızı kaçırsın bizim. Bunlar olacakdır. Pek yakın bir zamanda olacakdır. Her gelen, her gelici zaman yakındır. Meğer ki insan hasta olmasın, hapishânede olmasın meşakkatde olmasın.
"Efendi, günler ne çabuk gelip geçiyor" diyorlar bana. Haftalar, aylar, seneler. Safâdasın, rahâtdasın, ondan çabuk gelip geçiyor. Bir hasta ol da bak, sabah oluyor mu? Borçlu ol da bak, gün geçiyor mu? Hapis de ol da bak, meşakkat geçiyor mu hiç?
Safâdasın, safâda. Hürriyetin var, îmânın var, dînin var, Kur'`ân gibi kitâbın var, Muhammed Mustafâ gibi peygamberin var, kâinâtın hâlıkı Allah'ın. Daha ne istiyorsun? Ama farkında değilsin. Sen hâlâ, ben hâlâ gafletde dolaşıyoruz biz. Geçiyoruz.
Başımıza meshetdik. Mesh ederken, "Yâ Rabbi, başıma îmân tâcını koydun, kaldırma". Çünkü "yehdî men yeşâu ve yudıllü men yeşâ", Allah dilediğini dalâlete, dilediğini hidâyete sevkeder. Kâdir-i mutlakdır Allah. Onun için "Yâ Rabbi, başıma nûr-ı îmânı koydun, îmân tâcını koydun, başımdan alma. Ben ehl-i islâmı ve senin kitâbını başıma tâc eyledim", o manâya. Zâhirde başını ıslattın.
Kulaklarına meshederken, sünnet-i seniyye, "Yâ Rabbi, senin kelâmını bana işittir, işittiğim kelâmından bana lezzet ver, ehlullahın sohbetinden bana zevk ver Yâ Rabbi". Vermezse anlayamazsın. Ne Kur`ân'dan anlarsın, ne Peygamber'in sözünden anlarsın, ne evliyâullahın sözünden tat, lezzet duyarsın. Allah zevk versin, gaflet pamuğunu kulağından çıkarsın ki işitesin.
Ve boynuna meshederken, sünnet-i seniyye, zâhirde boynuna meshedersin, hakîkatde, "Yâ Rabbi, boynuma zincirler vurma, guller vurma Yâ Rabbi". Evet. Esteîzübillah. "اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا innâ a'tednâ lil kâfirîne selâsile ve ağlâlen ve sağîrâ". Sûre-i İnsân. "Biz kâfirler için guller hazırladık ve zincirler hazırladık. Zincirlere vuracağız ve gullere boyunlarını. Yani boyunlarına ve ellerine zincir takılacak kâfirlerin. Zâten bu âlemde onların ellerine ve boyunlarına zincir takılmışdır. Küfür zinciri takılmışdır, isyân zinciri takılmışdır. Kabahat zinciri, günah zinciri takılmışdır. Farkında bile değil.
Sağ ayağını yıkadın vakitde, zâhirde ayağını yıkayacaksın, bâtında şöyle abdest alacaksın, iç âleminde, "Yâ Rabbi ayağımı kötü yerlere götürme, senin râzı olmadığın yerlerde dolaştırma Yâ Rabbi. Ayağımı sırâtdan sürçme Yâ Rabbi. İslâm'dan ayağımı kaydırma. Cehennem üstüne gerilen sırâtdan ayağımı kaydırma Yâ Rabbi".
Cehennem üzerine gerilen sırât, İslâm dînidir, sırât-ı müstakîmdir, hablullahdır, Allah'ın ipidir. Kim İslâm'a sıkı sıkı tutunduysa, yani emirlerine itâat, severek, nehiylerinden de Allah'dan korkarak kaçarsa yasaklarından, o adam sırâtın üstündedir, ayağı kaymaz onun. İslâm'ın evveli, bu âleme ipin ucu uzatılmış, kim o ipe tutunursa, hablullaha, Allah'ın yoluna, o ipin nihâyeti Hakk rızâsına, cennete çıkar.
Abdestini böyle alırsın. Onun için Cenâb-ı Allah, "إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ"
Ey mü'minler! Abdestin esrârından bir mikdar haber verdik. Abdest alırken dikkat etmedin. Bir şey söyleyeceğim çok acı. İyi dinle! İnsâf ile kulağını bana ver! İrfân ile dinle!
Abdest alırken bir adamın abdest a'zâlarından birisi bir iğne ucu kadar kuru kalsa, abdest sahîh olur mu? Soruyorum. Olmaz. E pekâlâ abdesti aldın ama huzûrullaha vardın, kalbinden dünyâ muhabbetini çıkarmadın, namazın sahîh oluyor mu acabâ? Bak kıl kadar kuru kalıyorsa abdest olmadığına göre, kalbinde kıl kadar Hakk'dan gayrı nesne bulunursa namaz kabûl olmaz hâ! Herkese söylemedik, ehline söyledik.
Malûm-i ihsânınız, namaz kılarken Şeytan'ın harb zamânıdır, her türlü fitne fücûru senin önüne atabilir Şeytan. Namazın bir rüknünde huzûrullahda bulunduğunu düşünmen kâfî gelir senin için.
Hattâ Resûlullah, sallallahu aleyhi vesellem, hitâb etmiş sahabesine, o ashâb-ı bâ-safâya, o mutlu kutlu kişilere, Resûlullah'ın cemâl nazarına uğrayanlara, "İçinizde iki rekat namaz kılacak var mı?" demiş, "kalbine gıll u gış gelmeden kılsın namazı". Sahabeden biri kalkmış, "Ben kılarım Yâ Resûlallah". "Eğer kalbine dünyâ meşgalesi gelmeden namaz kılarsan, iki gömleğim var, gömleğin birini sana hediye edeceğim".
Peygamber'in gömleği ne demek! Kim ki Muhammed Mustafâ'nın gömleğine büründü, cehennem ateşi ona harâm oldu. Kim Resûlullah'ın basdığı yere yüzünü basdı, yüzü cennetden a'lâ oldu. Bilen için söylüyoruz Muhammed Mustafâ'yı. O Allah'ın sevgilisini, O Allah'ın habîbi Muhammed Mustafa'yı, öğrenmek isteyenlere hitâb ediyorum, sallallahu aleyhi vesellem. Sen bana anlatıyorsun Muhammed Mustafâ'yı, O'nu kabîle reisi gibi biliyorsun sen. Ebû Cehil, senden daha iyi biliyor O'nu.
O Muhammed Mustafâ ki mi'râc gecesi arşa ayakkabıyla basmak istemedi, Allah'ın arşına, çıkardı ayağından ayakkabılarını, Allah dedi, "Habîbim Muhammed, ayakkabılarını giy, niçin çıkarıyorsun?". "Yâ Rabbi" dedi, "Mûsâ kardeşim Tûr-i Sînâ'da", dünyâ yüzünde bir dağ Tûr-i Sînâ, "orada senin huzûruna çıkmağa geldiği vakitde, "fahla' na'leyk" buyurdun, "ayakkabılarını çıkar"demişdin. O dünyâda bir dağ idi, Sînâ, Cebel-i Sînâ, burası senin arşındır" deyince, "O kelîmimdi, sen benim habîbim Muhammed'sin. Senin ayakkabılarının tozlarıyla benim arşım iftihâr eder, senin ayakkabılarının tozu benim arşımı süsler" dedi.
Muhammed Mustafâ bu, sallallahu aleyhi vesellem.
Kalkdı ayağa, namaz kıldı. Namazdan sonra Cenâb-ı Peygamber sordu, "İki rekat namaz kıldın, kalbine geldi mi dünyâ vesevesesi?" Dedi, "Yâ Resûlallah, ilk rekatda gelmedi ama ikinci rekatda, gömleğin hangisini verecek diye düşündüm" dedi.
Ha, onun için üzülme. O benim söylediğim ekâbir evliyâullah için söylüyorum onu ben. Hakk'a kurbiyyet peydâ edenler için. Biliyorsun ya, Hakk'a kurbiyyet peydâ edenleri, onu da söylemeden geçemeyeceğim.
Uhud cenginde Esedullahi'l-gâlib Alî ibn Ebî Tâlib Hazretlerinin ayağına ok batdı, kemiğine saplandı ok. Çıkarmak istiyorlar, bugünkü tıbbî âletler yok, çıkarmak istiyorlar, tahammül edemiyor. Dedi ki İmâm-ı Ali, "Ben namaza durayım, siz oku ayağımdan çekin" dedi. Namaza durdu, ayağından oku çekdiler, sardılar. Hazret-i Ali selâm verdi, dedi, "Çıkardınız mı oku?" diye sordu.
Onun için, ondan bahsediyorum sana.
Ey âşık-ı sâdık! Ey kalbi Muhammed aşkıyla yanık! Ey seherde uyanık! Seherde uyuma! Ne varsa o vakit var. Pazarı o vakit oluyor işin. Seher vakti.
Namazı kılmayanlara yazık! Cuma'ya gelmeniz bir nimet ama beş vakit namazı kılmayan mü'minlere çok üzülüyorum yani, söyleyeyim size. Yapmayın efendiler! Allah'ın namaza ihtiyâcı yok. Bu namaz mü'minlerin burağıdır, mü'minlerin mi'râcıdır, Resûlullah'ın göz nûrudur. Sakın hâ namazını terk etme! "Kalbim temiz, bilmem ne", bunların hepsi safsata ve Şeytan'ın sana verdiği vesvesedir. Bazısı da, soruyoruz, diyor ki işte "İnşallah tekâüd olayım da sen benim müslümanlığımı gör". Yâhu elinde senedin mi var babacım sabaha çıkmaya, bırak böyle şeyleri. Hemen ibâdete sarılın! Hemen ibâdete sarılın mü'minler!
Vallâhi vallâhi, hiç bir şey size fayda vermez."يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ yevme lâ yenfe'u mâlun velâ benûn". Ne evlâdlar, ne kasa, ne kese, ne rütbe sana fayda verir. Kalb-i selîm ile Allah'a gidersen kurtaracaksın. Kalb-i selîm demek, kalbini aşk-ı Muhammed'le dolduran, îmân ile tezyîn eyleyen. Çünkü Hazret-i Muhammed Mustafâ'yı her şeyden ziyâde sevmek, îmânın kemâlidir, sallallahu aleyhi vesellem. O'ndan başka menfaatli yok, şefâatçi de O'dur, bitti o kadar. O2nu kırma sakın hâ! O'nu üzme.
Şimdilik bu kadar size kâfî. Başka câmilerde daha kısa tutuyorlar hutbeyi. Ben rahatsızdım işte on beş gün kadar hastahânede yatdım. İki hafta da istirahat etdim, diğer câmilere Cuma'ya çıkdım. Tevfik Bey, Hacı Tevfik Bey burada size Cuma'yı kıldırdı. İnşâalah sağ olursak gene geliriz.
Evet. Abdest alan mü'min, bu şekilde abdest alırsa, sekiz cennetin kapısını Allah hazırlar. İyi dinle! O kula der ki, "Hangi kapısından gireceksen buyur" der. Dışın temiz, içerisi necâset dolu. İdrar muâyenesine giden şişe gibi, dış tarafı temiz, içi kirli. Olmadı. İçi temiz, dışı kirli. O da abdesthâne ibriği. İçi temiz, dışı kirli. Mü'min, her zâhiri hem bâtını temiz olacak, tathîr olacak ki Allah'ın sevgisini ve îmânın kemâline nâil ola.
Vallâhu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sıratin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 2 Nisan 1982 (7 Cemâziyyülâhir 1402) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.