Abdülbakî Dede ve Bazı Şiirleri -tekkelerin kapanmasi

14 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

http://schemas.google.com/blogger/2008/kind#post
Abdülbâkî Dede

Abdülbâkî (Baykara) Dede (1883-1935) Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son şeyhidir. Devrinin resmî mekteplerinde ve özel hocalardan düzgün bir tahsil gördü. Babası meşhur Celâleddin Dede’nin vefâtı üzerine 1908’de yirmi beş yaşında Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhliğine getirildi. Dokuz yıl
Meclisi-i Meşâyih âzâlığı yaptı. Mücâhidîn-i Mevlevîyye gönüllüleri alayına
binbaşı rütbesiyle katıldı.15

Abdülbâkî Dede; zarif, nüktedan, hoşsohbet, halîm, vakur,16 tam bir İstanbul
efendisi idi. Edebiyat ve mûsikî ile meşgul oldu, çok beğenilen şiirler yazdı. Ebced hesabıyla târih düşürme de zamanının
önde gelen şâiri idi.17

1925’te tekkeler kapatıldığında Abdülbâkî Dede kırk iki yaşında ve en verimli çağındadır.
Bu hâdiseyle on yedi yıllık şeyhlik dönemi son buldu ve hayâtı birden bire altüst
oldu. Kendisi tekkelerin kapanmasıyla olumsuz mânâda en çok etkilenenlerden
biridir. Kanunun yürürlüğe girmesiyle bir ömür geçirdiği tekkesinden çıkarıldı, görevinden
uzaklaştırıldı, bütün faaliyetlerine yasak kondu. Artık ne ney, ne kudüm sesi kaldı,
ne de semâ safâsı.Mustafa Erdoğan’a göre, büyük bir boşluğun ortasında
kalan, bunalıma düşen Abdülbâkî Bey; “Hicrannâme”, “Tahassür ü
Teessür” gibi şiirlerinde bu olayın maddî ve mânevî dünyasındaki yankısını
ve üzüntüsünü dile getirmiştir:18

Dirîğâ esip tünd-bâd-ı fenâ
Bozuldu o gülzâr-ı zevk u safâ
Ne bang-i kudûm ü ne nây u nevâ
Ne çeng ü rebâb u ne bûy-ı Hudâ
Dirîğâ dirîğâ o adn-i vefâ
Olur bûm-ı meş’ûma hayfâ ki câ
Olup derd-i hicrâna ben mübtelâ
Bu âlem bana şimdi dâr-ı belâ
Bana sanma yalnız bahâr ağlıyor
Bu bîçâre kalbe mezâr ağlıyor
Çâresizlik içinde kalan Dede’ye göre artık:
Neş’e, visâl, aşk, muhabbet
Şimdi bunun hepsi bir efsânedir

Tekkelerin kapanmasından üç yıl sonra 1928’de ziyârete gittiği baba ocağı, yurdu yuvası, şeyhi olduğu mübârek mekân Yenikapı Mevlevîhânesi onun için artık sâdece bir hayalden ibârettir:
Harîm-i vuslatında bir zamânlar şâd idim efsûs Benim şimdi enîsim hemdemim yalnız hayâlindir
Tekkeler kapatılınca bütün dergâhlar gibi Yenikapı Mevlevîhânesi’nin
vakıflarına da el kondu. Dergâh mensuplarının gelirleri kesildi. Geçim sıkıntısı
baş gösterdi. Abdülbâkî Dede âilesinin maîşetini temin için iş aradı.
Bir süre Kütüphaneleri tasnif komisyonu üyeliğinde, ardından Türk Ocağı
müdürlüğünde bulundu. Halk Fırkası memuru olarak çalıştı. Esasen devamı
gelmeyen bu işler ona göre değildi. Şu beyti, geçim sıkıntısı çektiği ve iş
aradığı günlerde yazmış olmalıdır:

Gülsitân-ı Mevlevî’de bir gül-i handân iken
Pây-ı ağyâra serildim hâkisâr oldum bugün

1930 Şubatında bir gün Bâyezid câmiinde Kenan Rifâî (1867-1950) ile karşılaşır, hal hatır sorulur. Bâki Dede, tekkelerin kapanması dolayısıyla düştüğü sıkıntılı hâli esprili bir dille şöyle özetler:

Bir zamanlar nây-ı Mevlânâ ile demsâz idik
Şimdi olduk mâşâallah bir düdük

Kenan Rifâî onu şöyle tesellî etmek ister:

“Niçin düdük olalım? Neysek yine oyuz erenler. Evvelce zâhir tekkesinde
demsâz idik, şimdi kalb tekkesinde dilsâzız. Allah böyle istemiş böyle yapmış.
Mâdemki O’ndan geliyor, hepsi hoş. Düdük olmaya bir sebep yok ki. Şimdi ten
tekke oldu gönül de makamı, yine kalbler cemâl nûruyla doldu.”19
Abdülbâkî Baykara bir ara, İbnülemin’in delâleti ve dekan Fuat
Köprülü’nün himmetiyle Dârülfünûn hocalığına getirildi. Edebiyat ve
İlâhiyat fakültelerinde Farsça okutmaya başladı. Fakat 1933’te Üniversite
reformuyla Dârülfünûn’un İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesiyle
kadro dışı bırakıldı.

Tekrar geçim sıkıntısı başladı. Topkapı civarında kiralık bir evde çok
zor şartlarda yaşıyordu. Abdülbâkî Bey’in son görevi Bakırköy Ermeni
Lisesi edebiyat öğretmenliğidir. Ömrünün kırk iki yılında tekkelerde
ağırbaşlı, oturaklı, her hareketleri ve sözleri zarif ve ölçülü olan şeyhlerin, derviş ve sûfîlerin arasında yaşamış olan Abdülbâkî Bey’e; üniversite, lise
hatta ortaokul öğrencileriyle uğraşmak biraz zor gelmiş olmalı ki aşağıdaki
beyti yazmıştır:20

Hep ekâbirdi karîn-i meclis-i ünsiyyetim
Âh ben bâzîçe-i bezm-i sığâr oldum bugün
Dedemiz burada sadece iki ay çalışabildi. Artık hayat yükü çok ağır
gelmeye başlamıştı. Astım hastasıydı, 28 Şubat 1935’te elli iki yaşında
vefat etti. Yenikapı Mevlevîhânesi Hâmûşân mezarlığına defnedildi.21

Vefâtından önce yazdığı bir beyitte şöyle demişti:

Bâkî cihanda bilmedi bir kimse kadrini
Belki civâr-ı kabrine yârân gelir gider

Abdülbâkî Dede’nin hüzünlerini, iç sıkıntılarını ve zamanındaki
hâdiselere bakışını mizâhî bir üslûpla dile getirdiği “oldum” redifli meşhur
şiiri şöyledir:22

Kesip rîş-i sefîdim pîr iken yosma civân oldum
Makām-ı Mevlevî’de şeyh idim pîr-i mugân oldum
Ne safî Müslüman kaldım ne oldum kıpkızıl kâfir
Giriftâr-ı belâ-yı fitne-i âhir zaman oldum
Dilimde nûr-ı îmânım başımda kapkara şapka
Misâl-i fecr-i kâzip nûr u zulmetle ayan oldum
Dedim âyînede seyr eyleyince kendimi fi’l-hâl
Balıkçı Kör Yivan yâhud kuyumcu Estepân oldum
Semâ-ı Mevlevî’yi terk edip öğrenmedim dansı
Selânik dönmesinden de beter bir müslümân oldum
Unuttum ebcedi bilmem Latince harf ile yazmak
Bugün bâzîçe-i nâçîz-i etfâl-i cihan oldum
Abâ bonjur silindir şapka oldu sikke-i monlâ
Bu uydurma kıyâfetlerle rüsvây-ı cihan oldum
Ne şâhân-ı seleften nâil oldum lutf u ihsana
Ne de meb’ûs-ı rûşen-baht olup sâhib-kırân oldum
Müderrisler bana Dârülfünûn’da eyledi sebkat
Cehâletten hamâkatten egerçi imtihân oldum
Te’emmül eyleyip Essabru miftâhu’l-ferec sırrını
Misâl-i deyr-i patrik-i zaman bî-imtinân oldum
Şu’ûn-ı hikmete baktıkça sabr etmek ne mümkündür
Bugünlerde beni afv eyle yâ Rab bed-zebân oldum
Nevâ-yı nây ile raksân olurken bir zaman Bâki
Belâ-yı hicr ile şimdi mücessem bir figân oldum

Hicrân-Nâme

Yine hicr ile kalb-i zâr ağlıyor
Düşüp derde bî-ihtiyâr ağlıyor
Bu mihnetle leyl ü nehâr ağlıyor
Benimle berâber bahâr ağlıyor
Bahar ağlıyor cûybâr ağlıyor
Çemende oturmuş nigâr ağlıyor
Nigâr ağlıyor bâgzâr ağlıyor
Çemenden geçen rüzgâr ağlıyor
Benim derdime bak hezâr ağlıyor
Zemîn ü zaman sad-hezâr ağlıyor
Olup bir zamanlar mukîm-i cinân
Bana gıbta eylerdi kerrûbiyân
Olurdu bana feyz-i Molla ayan
Esîr-i kemâlimdi kevn ü mekân
Rebâb u ney ettikçe dâim figân
Olurdu gönül her zaman şâdmân
Semâ’hâne-i Mevlevî âsumân
İdi ben de bir şems-i pertev-feşân
Bana şimdi burc u medâr ağlıyor
Cihanda safa ve mesâr ağlıyor
Rebâb u kudüm ü ney ü Mesnevî
Gülistân-ı aşk u dem-i Mevlevî
Gıdâ-yi dilimdi benim ma’nevî
Alırdım o demden füyûz-ı nevi
Olup Şems-i Tebrîz-i Hak peyrevi
Tutardı cihânı dilim pertevi
Olup tâli’im zinde bahtım kavî
Dile cây-ı devletti dünyâ evi
Bana şimdi bu rüzgâr ağlıyor
Cihan ser-te-ser aşikâr ağlıyor
Dirîgâ esip tünd-bâd-ı fenâ
Bozuldu o gülzâr-ı zevk u safâ
Ne bâng-i kudüm ü ne nây u nevâ
Ne çeng ü rebâb u ne bûy-i Hudâ
Dirîgâ dirîgâ o ‘adn-i vefâ
Olur bûm-ı meş’ûma hayfâ ki câ
Olup derd-i hicrâna ben mübtelâ
Bu âlem bana şimdi dâr-ı belâ
Bana sanma yalnız bahâr ağlıyor
Bu bîçâre kalbe mezâr ağlıyor

Tahassür ü Teessür
Ben bir zaman ki vâkıf-ı esrâr-ı yâr idim
Bezm-i visâle mahrem idim kâmkâr idim
Gülzâr içinde sâkin idim nağme-kâr idim
Gûyâ hezâr-ı neşve-nisâr-ı bahâr idim
Kıldı bu baht-ı kara çemenden cüdâ beni
Etti karîn-i mihnet-i vücûd u cefâ beni
Câyım harîm-i dergeh-i Molla Celâl idi
Kârım hemîşe zevk u safâ-yı visâl idi
Cibrîl o bezme âşık-ı bî-perr ü bâl idi
Yâ Rab o cây-ı emn ü sa’âdet ne hâl idi
Efsûs benliğimden ayırdı Hudâ beni
Bîgâne etti âh bu devrân bana beni
Bir bezm-i ünse dâhil idim ki safâları
Câna değerdi nağme-i Hak’tı nevâları
Erbâb-ı zevk u aşk idi bây u gedâları
Bâng-i kudüm ü nây idi zîrâ gıdâları
Etmişti aşk o bezme meh-i rûşenâ beni
Başta taşırdı izz ile arz u semâ beni
Evc-i safâda şems ü kamer Mevlevî idi
Gûyâ ki şeş cihet suhuf-ı Mesnevî idi
Hepsi Cenâb-ı Şems-i Hudâ pertevi idi
Sînem bu cây içinde sa’âdet evi idi
Eyvah ayırdı baht-ı felâket-nümâ beni
Etti belâ-yı hicre bugün mübtelâ beni
Oldum hamûş âh-ı metînim duyulmuyor
Çeng ü rebâb u nây-ı hazînim duyulmuyor
Hakk’a du’âlarım da emînim duyulmuyor
Artık sesim kesildi enînim duyulmuyor
Boğdu nihayet âh bu seyl-i bükâ beni
Alsa harîm-i izzete bâri Huda beni

Son Mevlevî Şeyhlerinden Bazılarının Hazin Hikâyeleri
Mehmet Demirci
Listeye geri dön