7 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle bir pâdişah, âdeti olduğu üzere, musâhiblerini yani sohbetinden keyif aldığı bazı adamlarını bir ziyâfet meclisinde toplamış. Güzel yemekler yenmiş, şerbetler içilmiş. Yemekden sonraki sohbet faslında ikrâm olarak ortaya kavun getirmişler. Pâdişâh kavuna hiç el uzatmamış, adamlarına "Siz buyurun" demiş. Adamlarından biri kavunu öyle bir iştahla yemiş ki, pâdişâhın kavuna hiç iştâhı olmadığı halde ağzının suyu akmış. "Hiç niyetim yokdu ama seni böyle iştahla yerken görünce canım çekdi, ben de bir parça alayım" demiş ve küçük bir parça kavunu ağzına atmış. Atmış ama daha kavunu ağzına atar atmaz pâdişâhın ağzı yüzü buruşmuş. Az evvel aynı kavunu iştahla yiyen adamına dönerek, "Bu ne acı bir kavun böyle, hiç yenecek gibi değil. Sen nasıl olur da böyle zehir gibi kavunu pür-iştah yedin" diye sormuş. O zât pâdişâha şöyle cevap vermiş : "Sultânım! Bu kulunuz sizin elinizden yıllardır ne lezzetli ni'metler yedim, ne büyük ihsânlarınıza nâil oldum. Kırk yılın başında bir kere acı kavun denk geldi diye yüzümü buruşturup, suratımı asmayı size karşı nankörlük ve büyük bir edebsizlik kabûl ederim". Adamın bu cevâbı, pâdişâhın pek hoşuna gitmiş, onu taltîf ve terfî' ettirerek has adamları arasına almış.Pâdişâhlar pâdişâhı olan Cenâb-ı Hakk'ın sayısız ni'metleri içinde yüzdüğü halde, arada bir hoşuna gitmeyen bir şeyle karşılaşdığında yüzünü ekşiten ve hemen şikâyete başlayan bir kul, sâdece nankör değil aynı zamanda gâfildir de. Nankörlüğü Cenâb-ı Hakk'ın kendisine bahşettiği saysız ni'metleri düşünüp hâline şükretmemesinden bellidir. Gafleti ise, iki yönlüdür. Birincisi, başına gelen belânın ekseriyâ kendi hatâsından kaynaklandığını ya da Cenâb-ı Hakk'ın bir imtihânı olduğunu bilmez. İkincisi, nimetleri de belâları da gönderenin BİR olduğunun, güldürenin de ağlatanın da ALLAH olduğunun farkında değildir. Diğer tarafdan, "وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَى Ve ennehû hüve adhake ve ebkâ" ve "كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ küllün min indillah" âyetlerinin sırrına vâkıf olan kullar ise, kahrı da lutfu da bir görür, tıpkı hikâyedeki pâdişâhın sâdık kulu gibi, ni'meti de belâyı da hoşnûdlukla karşılar.