Açlığa Sabır

6 Ocak 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

Büyük mürşidlerimizden Muhyiddîn Üftâde Hazretlerinin bendelerinden Kemal Dede diyor ki :

Fakîr, Hazret-i Şeyh'e geldiğimde beni odun taşıma hizmetine verdi. Günlerce dağdan tekkeye odun çekdim. Emirleri gereği ondan izinsiz ağzıma bir lokma koymazdım. Ayrıca bana hiç kimsenin yemeğini yâhud ekmeğini yemememi tenbîh buyurmuşlardı. Odundan geldiğim zaman bana kuruca bir ekmek verirler, bazen de küflü bir ekmek yedirirlerdi. Ondan başka da bir şey yemezdim. Uzun zaman böyle devâm etdim. Bir gün odun getirdiğimde iyice acıkmışdım, o gün bana ekmek vermediler ve buyurdular ki : "Bugün iftar etme. Eğer yarın gelirken sana yolda yemek verirlerse sakın hâ yeme, bana getir". Ben de "Bâşüstüne" deyip huzûrlarından ayrıldım ve eve geldim. O gece yalnız su ile iftar etdim. Ertesi gün aç karnına yine oduna gitdim. Odunu kesip yükledikden sonra dönerken açlıkdan iyice tâkatim kesildi. Yola zorlukla devam etmeye çalışıyordum. O sırada bir adamla karşılaşdım. Bana fırından yeni çıkmış, yağlı, sıcak ve ak bir ekmek verdi. Nefsim o ekmeği yemem için bana o kadar ısrar etdi ki tarifi mümkün değil. Nefsim ye diye ısrar etdiği hâlde, şeyhimin sözünü tutup ona murâdını vermedim. Efendim Hazretlerinin himmet-i âlîleri ile sabretdim. Netîcede büyük zahmetler çekerek odunu getirip dergâha yıkdım. Yolda karşılaşdığım adamın verdiği beyaz ekmeği de götürüp Efendi Hazretlerine verdim. Yine bana tekrar kuru ve küflü bir ekmek verdiler. O gece de o kuru ve küflü ekmekle yetindim. Ertesi gün Efendi Hazretleri fakîri huzûruna çağırıp buyurdular ki : "Kemal Dede, gayrı oduna gitme, hizmetini tamâm etdin. Şimdiden sonra sülûkde ol".

Hazret-i Şeyh'in bendegânına tavsiysesidir, buyurmuşlar ki : " Tabîatın bir taâm isterse, ol taâmı bir fakîre yedir, ondan sonra bir daha istemese gerekdir, fakîre vermesin diye". 

Hazret-i Şeyh'in irşâd usûlünde, sâlikin terbiyesine önce tabîatdan başlanır. Tabîat dedikleri yemek, içmek, uyumak, cinsî münâsebet gibi bedenî hazlardır, beşerî ihtiyaçlardır. Sâlike önce bunlarla başa çıkmayı öğretirlerdi. Nitekim şöyle buyurmuşlardır, "Tabîat mertebesinde asıl, açlığa sabretmekdir".

Dikkat edilirse, Resûl-i Ekrem Efendimiz de bidâyetde ashâbını böyle terbiye etmişlerdi. Hani o Mekke'deki meşakkat günleri yok mu, o günlerde müşrikler müslümanları abluka altına almışlardı, ashâb-ı kirâm yiyecek bir lokma ekmek dahi bulamıyorlardı ama sabrediyorlardı. İsteselerdi, Mekke'yi terk edebilirlerdi, etmediler. İsteselerdi başka çâreler düşünebilirlerdi, düşünmediler. Açlığa sabretdiler, mücâhede etdiler ve bu sûretle insan tabîatının en büyük zaafı olan yeme içme zaafından kendilerini kurtardırlar.

Listeye geri dön