Âd Kavminin Hikâyesi

5 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Şemseddin Sıvasi
Büyük mürşidlerimizden Şemseddin Sıvâsî Hazretleri Mir'âtü'l-Ahlâk nâmındaki eserinde, inkar ve zulümleri sebebiyle helâk olan kavimlerden meşhûr Âd kavminin ibret dolu hikâyesini şöyle anlatmışlardır.

HİKÂYE-İ 'ÂD

İşitgil kıssa-i Şeddâd u 'Âd'ı
Diyem icmâl ile ondan murâdı

Dokuz yüz yaşamışdı gerçi kim 'Âd
Velî hîç etmemişdi mevtini yâd

Binip tûl-i emel atına mahzûl
Yilerdi sağ u sola durmadan ol

Bu sevdâ hâtırında oldu peydâ
Ki bir şehr-i 'azîm eyleye inşâ

Bilâd içinde olmaya misâli
Cihânda söylene hem vasf-ı hâli

Harâb olmakdadır cism-i mehîni
Diler ma'mûr ede rû-yı zemîni

Fenâdan rıhletin hîç etmeyüp yâd
Diler dünyâ harâbın kıla âbâd

Ne denli vâr ise 'âlemde üstâd
Ki mâhir olalar der 'ilm-i bünyâd

Kamusun cem' edüp dedi zamîrin
Yuğurdu va'deden şâdî hamîrin

Dediler fehm edüp ey şâh-ı 'âlî
Mutî'iz emre süflî ve 'âlî

Velî ol şehri kim şâh etdi tavsîf
Gerek genc-i firâvân dahi çok hayf

Dahi ömr-i dırâz ister bu maksûd
Nice yüz yıl gerek tâ ola mevcûd

Dedi gam yemeniz mâl ü hazîne
Katımda çok durur dahi defîne

Re'âyâda olan hep mâl ü esbâb
Benimdir kim olur mâni der-în-bâb

Eğer kuvvetle zorun merd-i mağrûr
Velî yâdına gelmez mevt-i pür-şûr

İşitüp dediler sem'an ve tâ'at
Bu fermânına etdiler itâ'at

Bu dem âfâka gönderdiler a'vân
Ki cem ola ona genc-i firâvân

Re'âyâda ne kim var sîm ile zer
Dahi yâkût u dürr mercân u gevher

Bu cümle hilye-i nisvân u sıbyân
Alına olmaya bir ferde ihsân

Ne eytâm diyeler ne hod erâmil
Ne duhter diyeler ne hod havâmil

Ne pîr u ne civân u ne misâfir
Alına cümleden mersûm-ı vâfir

Çü vârid oldu bu vech ile fermân
Yürüdü her taraf ensâr u a'vân

Re'âyâ bu sitemle oldu evgâr
Semâya çıkdı onda âh ile zâr

Alup gûşvârı gûşdan duhterânın
Kılâdın gerdeninden hem zenânın

Sivâr-ı sâ'idi halhâl-i pâyı
Alup kopardılar feryâd u vâyı

Çekildi suhreden bennâ ve ırgâd
Çıkar 'arş-ı ulâya onda feryâd

Nihâyet buldu çün kim zulm ü âzâr
Bununla yapdılar bir şehr ü bâzâr

Tamâm üç yüz yıl içre buldu itmâm
Kalır vasfında 'âciz akl u efhâm

Tamâm olduğun i'lâm etdi mi'mâr
Verildi ona müjde sîm ü dînâr

Bu ahbâr ile çün şâd oldu ol 'Âd
Bu dem esbâb-ı 'ıyşı etti i'dâd

Tamâm on yıl bu kâra oldu meşgûl
Safâ ile yine tâ onda mahsûl

Çü 'ıyş ahvâli de oldu müheyyâ
Salâ etdi bu dem erkâna cemmâ

Ki tâ şehr-i İrem'de cümle a'yân
Olalar zevk ü şâd ile mukîmân

Silüp dil çehresinden gam gubârın
Derâgûş edeler dildâr u yârın

Müebbed oluban şâdî içinde
Safâ vü zevk ede nâdî içinde

Olalar sâha-i ferhatde dilşâd
Harâb içinde diler ola âbâd

Bu tâs-ı ser-nigûn altında bu kâm
Kime oldu müyesser bula ol hâm

Saçular aldılar erkân u a'yân
Ki şâha tehniyetle bula rıdvân

Bu niyyet üzre göçdü ol şeh-i hâm
Ede tâ kim İrem şehrinde ârâm

Bile göçdü kamu a'yân-ı devlet
Ki yârân ile hoşdur zevk-i 'işret

Bu üslûb üzre birkaç gün sürüldü
Be-âhir menzil-i kurba erildi

Ki ferdâ varalar dârü's-selâma
Vere envâ'-ı hil'at hâss u 'âmma

O gece etdiler bir 'ıyş u bir nûş
Ki gözler görmedi işitmedi gûş

Bu şevk u şâdî içre şeyh eğer şâb
Safâdan gözlerine girmedi hâb

Nihâyet buldu çün kim şâdumânî
Gözet gör n'eyler emr-i âsumânî

Gadab deryâsı cûş etti Hudâ'dan
Ne mevcler koparır gör kim hafâdan

Meleklerden birine emr-i 'âlî
Erüp der vermegil dahi mecâli

Bu dem sayhayla bu kavmi kıl ihlâk
Ola şol sîne-i ferhânları çâk

Ki bunlar mevti hîç yâd etmediler
Benim havfımla feryâd etmediler

Emel perriyle uçdular yuvadan
Demidir kim ecel ere kafadan

Emel na'tında kim ki sürdü atı
Göriser hatve-i evvelde matı

Emel tîhinde aldanan serâba
Kalır susuz erişmez ağzı âba

Hemân dem sayha etdi onda me'mûr
Ciğerler pârelendi buldular şûr

Hanâcır ağza geldi zehreler çâk
Yudular cân u tenden ellerin pâk

Helâk etti kamusun Rabb-i Kahhâr
Mezâlim kaldı zimmetlerde nâçâr

Emel râhı dürüldü buldu gâyât
Ecel çâhına düşdü cümle heyhât

İrem şehrini ol "zâtü’l-'ımâd"ı
O hâl ile kodu ol Rabb-i Hâdî

Velî a'yünden etdi onu mestûr
Aden'dedir dediler şimdi ol sûr
Meğer kim bir zamân İbni Kılâbe
Yitirdi bir deve düşdü tılâba

Aden sahrâsına erdi çü yolu
Tecessüs eyler idi sağ u solu

Erer bir şehre yolu onda nâgâh
Temâşâ kılar onda hikmetullâh

Çekilmiş havline bir sûr-ı âlî
Besâtîn ile memlûdur havâlî

'Aceb üslûb ile tarh olmuş eşcâr
Akar her köşede altından enhâr

Kemâline erişmiş onda meyve
Onu bulan demez ömründe eyve

Çemenlerde açılmış türlü ezhâr
Öter her bir taraf esnâf-ı atyâr

Benî Âdemden onda bulmadı ferd
Tahayyür erdi câna oldu rû zerd

Ki ayâ düş müdür yâhut hayâlim
Kime diyem bu dem ben hasb-i hâlim

Ki bu sahrâda ben kerrât u merrât
Gezüben görmedim bu şehri heyhât

Dahi bir kimseden olmadı mesmû'
Ki bunda böyle bir şehr ola matbû'

Bu hayretle gelir ol bâb-ı şehre
Görür ol kapısında türlü şöhre

Ki mısra'ın düzülmüş sîm ü zerden
Murassa'dır hem envâ'-ı güherden

Açıkdır kapısı yok lâkin derbân
Kamu sîm ile zerden ferş ü eyvân

Direkler var zebercedden yapılı
Komuşlar taş yerine onda lü'lü

Gezer ol şehri seyr edüp tamâmet
Görür her köşesinde türlü 'ibret

Ki dil etmez onun vasfını takrîr
Cemâd iken kalem eyler mi tahrîr

Oku Kur`ânda gel "zâtü’l-'ımâd"ı
Tefekkür eyle dahi "fi'l-bilâd"ı

اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍۙۖ * اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِۙۖ * اَلَّت۪ي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِۙۖ
Görmedin mi Rabbin ne yapdı o yüksek binâlarla dolu İrem'e ki şehirler arasında onun eşi benzeri yokdu.
Sûre-i Fecr, 6-7-8
Arab ger nâkasına bulmadı yol
Velî bir şehre erdi sîm ü zer bol

Gücü yetdikçe aldı sîm ü zerden
Pür etti cebin envâ'-ı güherden

Gelüp bir künce genci etdi pinhân
Seherden gitdi ol sahrâya pûyân

Ki erişe gınâya ol diğer bâr
Şu denli oldu ol sahrâda devvâr

Velî hîç bulmadı kândan nişâne
Kime sordu ise düşdü füsâne

Çü me'yûs oldu ondan erdi rence
Gelüp ol aldığın başladı harca

Velî töhmet edüp ahz etdi hükkâm
Zarûrî mâcerâyı kıldı i'lâm

Te'accüb eyledi her kim işitdi
Bu söz şöhretle âfâka yetişdi

Muaviye zamânındaydı bu iş
İşitdi Şâm'da etdi hayli endîş

Ona kâsıdlar irsâl etdi derhâl
Gelüp İbni Kılâbe söyler ahvâl

Ne kim gördüyse onu etdi takrîr
Te'accüb eylediler şâb eğer pîr

Meğer ondaydı ol dem Ka'bü’l-Ahbâr
Getirüp pes halîfe etdi ihzâr

Dedi hîç var mıdır bir şehr-i 'âlî
Ki bu ola cihânda vasf-ı hâli

O da mestûr ola ez-'ayn-ı insân
Velî bir kimse görüp ede i'lân

Dedi oldur İrem tîh-i Aden'de
Budur mestûr olan Kur`ân içinde

Bunu gördüm tevârîh içre mesfûr
Ki devrinde ola bu kıssa mezkûr

Devesin isteyü bir şahs-ı ta'bân
Görüp onu ala genc-i firâvân

Vasat ola o keste kadd ü kâmet
Yüzü surh u gözü gökdür 'alâmet

Kılâbe oğluna tuş oldu 'aynı
Dedi işbu kişidir gözle 'aynı
Bu denli zulm ile bu şehri ol 'Âd
İmâret kıldı diler ola âbâd

Müyesser olmadı âhir ikâmet
Emel ehline pes budur garâmet

Ki hüsrân üzre ola her cihânda
Melâmetde ola bunda ve onda

Elemdir hâsılın çün kim emelden
Ferâgat kıl bunun gibi 'amelden

Bunu ger leşker-i zikr ile sâlik
Perîşân etmeye bulur mehâlik

Onunçün buyurur Fahr-i kıyâmet
Kulak tut gör ne der zuhr-ı kıyâmet

Kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi vesellem :
"Mâ ehâfe 'alâ ümmetî ittibâ'ü'l-hevâ ve tûlü'l-emel"
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır :
Ümmetim hakkında en korktuğum şey, hevâlarına uymaları ve uzun emeller beslemeleridir.

İki mühlik sıfat var ümmetimde
Katı korkarım ondan anla 'umde

Birisi ittibâ' etmek hevâya
Biri tûl-i emel fehm et dirâye

Buyurur hem geri ol Fahr-i sâdât
Bizimçün "fezkurû hâdimü'l-lezzât"

Kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi vesellem :
Üzkurû hâdimü'l-lezzat ve müferriku'l-cemâat.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır :
Lezzetleri yok eden ve toplulukları dağıtan ölümü çok hatırlayınız.

Tefekkür birle mevti eylegil yâd
Ki hedm olur bununla nice bünyâd

Nice şîrîn dehânı telh eder bu
Safâ ve şâdumândan selh eder bu

Nice cem ehlini eder perîşân
Demez hüsn ehlidir yâhut perîşân

Nice gül-ruh benefşe-zülf bu merg
Rezâletle salar toprağa çün berg

Nice tûtî-lisânı lâl eder bu
Nice hoş-hâli hem bed-hâl eder bu

Nice nâz ehlini salar niyâza
Nice zer kadri hem satar piyâza

Nice ra'nâları pejmürde eyler
Mülâyim-tab iken efsürde eyler

Dilersen düşmeye okun yabana
Emel tîrin koma kavs-i kemâna

Bu merta'da yürüme şâd u mesrûr
Ki sayyâdındır âhir mevt-i pür-şûr

Gadât ü her aşîde onu zikr et
Ne i'dâd eyledin gel onu fikr et

Ki uddetle varasın onda kabre
Seni ahz etmeden envâ'-ı hasre

Şemseddîn Sıvâsî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî
Listeye geri dön