Adâlet Terâzisi

12 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Kul Hakkı
Hatırlarsanız son yazılarımızda, Cenâb-ı Hakk'ın "el-Adl" ism-i şerîfinden bahsetmiş ve adlin ne demek olduğunu dilimizin döndüğü kadar îzâh etmeye çalışmıştık. Bu ism-i şerîfin ma'nâsını iyice öğrendikten sonra sıra ondan alacağımız hisseye yani bu isimle mütehallik olmak için yapmamız gerekenleri öğrenmeye geldi. Bu da bizi hukûkullah ve hukûk-i ibâd meselelerine getiriyor ki "el-Adl" ism-i şerîfinde bu ikisi arasındaki dengeye de işâret vardır. Yani bir kulun yalnızca hukûkullaha riâyet etmesi yetmez, hukûk-i ibâdı da gözetmesi gerekir. İnsanın "el-Adl" ism-i şerîfinden alacağı hisse, bu dengeyi ne ölçüde gözettiğine bağlıdır. Zîra gerek Kur`ân-ı Kerîm'de gerek hadîs-i şerîflerde hukûkullah ile hukûk-i ibâd bir arada zikredilmiş, bunlar arasında bir denge vaz' edilmişdir. Namazdan hemen sonra zekâtın, ya da ana babaya ihsânın zikredilmesi gibi. 

Hukûkullah, namaz gibi oruç gibi doğrudan Allah'a karşı olan vazîfelerimizdir Hukûk-i ibâd ise, zekat gibi, sadaka gibi, yardım gibi, anaya babaya itâat gibi, alışverişde dürüstlük gibi, kullara karşı olan vazîfelerimizdir. Daha önce de defalarca ifâde ettiğimiz gibi, bir kimse her gece sabaha kadar namaz kılsa, her gün oruç tutsa ama kul haklarına riâyet etmese, mahlûkata zulmetse, o ibâdetlerinden bir fayda göremez. Niye? Çünkü yaptığı haksızlıklar ve zulümler ibâdetlerinin sevâbını yok eder. Ya da bir kimse, tenhâ bir yere çekilip yalnız ibâdet ve tâatla meşgûl olsa, başka hiç bir işle meşgûl olmasa, kimseye de bir zrararı olmasa, yine de insanlara faydalı olmadığı için ve yalnız kendisini düşündüğü için, adâlete riâyet etmemiş olur. Demek ki, Allah'a kulluk ile kul haklarına riâyet arasında mutlakâ bir denge kurmak lâzımdır ki adâletin en önemli tezâhürlerinden biri de budur.

Kur`ân-ı Kerîm'de bir çok yerde mîzândan bahsedilmişdir. Mîzân, terâzi demekdir ama bu terâzî, bakkal terâzisi gibi bir şey değildir, adâlet terâzisidir. Cenâb-ı Hakk, "Sakın mîzânı bozmayın!" buyurmuş ve defalarca terâziye, ölçüye, dikkat etmemizi emretmişdir. Bunun ma'nâsı her işde âdil olmak yani her şeyi yerli yerine koymak, herkese hakkını vermek, gerek insan, gerek hayvan, gerek nebât gerek cemâd, yani canlı-cansız, gördüğümüz-görmediğimiz ne kadar mahlûkât-ı ilâhî varsa, hepsinin de hakkına riâyet etmek, hiç birine zulmetmemekdir. Gerek maddî, gerek manevî, gerek âfâkî, gerek enfüsî bütün dengeleri muhafaza etmenin yolu budur.

Hukûkullaha dâir konuları daha önce uzun uzun anlattığımız için, o konulara pek girmeyeceğiz, daha çok hukûk-i ibâddan bahsedeceğiz. Hatırlarsanız, "Hukûk-i ibâd çok geniş bir konudur" demiş ve bazı ana başlıkları vermekle yetinmişdik. Şimdi nasîb olursa, o başlıkların her birini sırayla îzâh etmeye çalışacağız. İlk ele alacağımız konu da ana-baba hakları olacak. Zîrâ kul hakları içinde en önemlisi bunlardır.

Adâlet merhamet insâf gerekdir ehl-i îmâne
Mürüvvet et kıyâs-ı nefs ile zulmetme insâne
Revâ mı zulm ile dâhil olasın nâr-ı hırmâne
Aman zulmetme bir ferde yitirme rahm-i Rahmân'ı
Za'îfe merhamet eyle kerem ede kerme kânı
Listeye geri dön