20 Aralık 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Âdem aleyhisselâm, şecere-i memnû'adan yani Allah'ın menû' etdiği şecereden, "Bundan yeme" demişdi ya, o şecereden yedi Âdem aleyhisselâm. Bunda büyük esrâr-ı ilâhî vardır. Yedi, yiyince, "Fahruc" dedi Allah, "اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ihbitû ba'düküm li ba'din 'adüvv", "cennetden çıkın dışarıya haydi, ben sana demedim mi yemeyeceksino ağaçdan diye, niye yedin". "Rabbenâ zalemnâ" dedi, anladı Âdem aleyhisselâm, unutturuldu, yedi. Yâhud da Âdem biliyordu ki sulb-i pâkinden Muhammed Mustafâ gelecek, cenneti bir buğday tânesine satdı.
Gene bir ma'nâ vermişler, sırası geldi söyleyeceğim haydi, aşka tâlib olmuşlar aşka. Şeytan'da aşk yokdur, meleklerde de aşk yokdur. Çünkü aşk âdeme mahsûs bir şeydir, âdem olan kişiye. Aşka tâlib oldu Âdem aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakk buyurdu ki Âdem Peygamber'e, "Yâ Âdem, aşk, gözyaşıdır, kalb sızısıdır, cennetde ise mahzûn olmak, mükedder olmak yokdur". Bunu haber alınca Âdem aleyhisselâm, kendisine unutturuldu ve şecereden yedi. Yiyince, "Fahruc" dediler, "Çık bakalım dışarıya", "اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ihbitû ba'düküm li ba'din 'adüvv". "İhbitû", yani hubût et, düş demek manâsına, inmek manâsına.
Hemen, Hakk tarafından unutturulduğunu bildiği hâlde, Hakk'dan olduğunu anladığı hâlde, Âdem âdem olduğu için, o suçu kendi nefsine verdi. "رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem tağfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne mine'l-hâsirîn" dedi. "Yâ Rabbi, ben sana karşı nefsime zulmettim, afv u mağfiret etmezsen ben hüsranda kalmışlardan olurum" dedi. İblîs, öyle demedi İblîs. İblîs, "اَغْوَيْتَن۪ي ağveytenî" dedi Hazret-i Allah'a, "Sen beni aldattın" dedi. Sırrı fâş etti yani, terbiyesiz, edebsiz! Devlet-i ilâhiyyenin sırrını fâş etti İblîs. Âdem, suçu üzerine aldı, âdem olduğu için.