Âferîn ey nâzım-ı tertîb-i imkân âferîn

17 Aralık 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

http://schemas.google.com/blogger/2008/kind#post

 56

TAHMÎS-İ FUZÛLÎ-İ BAĞDADÎ


1. Âferîn ey nâzım-ı tertîb-i imkân âferîn

Bî-lisân ü bî-zamân bî-hadd ü pâyân âferîn

Kıldı hüsn-i pâkini insânda i‘lân âferîn

Âferîn ey sâni‘-i ten-perver-i cân âferîn

Hâlikü’l-eşyâ ilâhü’l-halk u Rabbü’l-âlemîn

(Ey kâinâtı bir tertip ile yaratan Allah’ım, bütün övgüler sana! Ey dilsiz, zamansız, sonsuz ve sınırsız olan Allah’ım, bütün övgüler sana! Tertemiz güzelliğini insânda zuhûr ettiren Allah’ım bütün övgüler sana! Ey Hâlık! Ey tenleri yaratan ve cânları besleyen Allah’ım, bütün övgüler sana! Ey eşyânın yaratıcısı, halkın ilâhı ve âlemlerin Rabbi olan Allah’ım!)


2. Menşe’-i ilm ü irâdet ma‘den-i hilm ü şühûd

Menba‘-i ef‘âl ü hikmet hem kıyâm u hem ku‘ûd

Hep bütün mahlûk u mevcûd bî-riyâ eyler sücûd

Mübdi’-i âsâr-ı kudret akd-pey-vend-i vücûd

Zâbit-ı erkân-ı fıtrat nakşibend-i mâ’ u tîn

(Ey ilim ve irâdenin kaynağı, varlık âlemindeki görünenlerin ve sükûnetin madeni /çıktığı merkez/, fiillerin ve hikmetin menbaı olan Allah’ım! Ayakta duran ve oturan bütün varlıklar riyâsız /yani mecbûren/ sana secde eder. Ey Muktedir sıfatıyla âlemde gücünün alâmetlerini ortaya çıkaran, vücûd bağını düğümleyen, yaradılışın esâslarını elinde tutan, su ve toprağın ressâmı olan /insân yaratan/ Allah’ım!


3. Bu hayât-ı fânîye her aldanan olmuş behîm

Ârife eşyâyı hâdim bilmeyen kalmış nedîm

Bu fenâya aldanan görmez mi kim her şey adîm

Ey semûm-i satvetin te‘sîri nîrân-ı cahîm

Vey sehâb-ı rahmetin sîr-âbı Firdevs-i berîn

(Bu fânî hayâta aldanan herkes hayvân olmuştur. Kâinâtın ârife hizmetçi olduğunu bilmeyen pişmân olmuştur. Bu geçici dünyaya aldanan kişiler bu dünyanın yok olacağını görmez mi? Ey ezici kudretinin yakıcı rüzgârıyla cehennemin nârını alevlendiren ve ey rahmetinin bulutu yüksek Firdevs cennetlerini sulayan Allah’ım!)


4. Dâhil-i nâr-ı cahîmdir tâbi‘-i nefs ü hevâ

Abd-i mahz-ı ârifân olmaz esîri mâsivâ

Oldular bunlar likâullâha mutlak âşinâ

Kudretin gül-zârına bir sebze Sidrü’l-müntehâ

Hikmetin şem’ine bir pervâne Cibrîl-emîn

(Nefsine ve arzûlarına uyan cehennem ateşine girecektir. Âriflerin gerçek kulu /irfân ehline bağlanan/ Hak’tan gayrının esiri olmaz. Bunlar Allah’ın vechine / zâtına/ âşinâ oldular. Ey Allah’ım! Sidretü’l-müntehâ /vahdet bilincinde insân aklının ulaştığı son nokta/ senin kudretinin gül bahçesinde bir yeşillik; Cibrîl-i Emîn ise, hikmetinin mumunun /makâm-ı Muhammed’deki insân-ı kâmil/ etrâfında bir pervânedir.)


5. Her olan olmuş ezelden olmadan kevn ü mekân

Bu zuhûrât ân-ı dâimdir ne varsa ins ü cân

Eylemiş îcâd sun‘un bî-misâl ü bî-nişân

Sun‘un eyvânında bir kandîldir nüh âsmân

San‘atın dibâcesinden bir varak rûy-ı zemîn

(Eşyâ ve mekân oluşmadan her şey ezelden olmuş, oluşmuştur /varlık, olmuş olanı yaşamaktadır./ İnsân ve sair cânlılar, bu görüntüler âlemi, dâimî bir andır /güzelliktir/. Cenâb-ı Hak, yaratma gücünü benzersiz ve belirsiz bir şekilde bu âlemde göstermiştir. İlâhî sanatın göstergesi olan dokuz gök, kudretinin köşkünde bir kandîl; yeryüzü ise, senin sanat kitâbının dibâcesinden bir yapraktır.)


6. Ehl-i gaflet nâma düşmüş de hem olmuş nâm-cûy

Kimi vehminden halâs ister olur evhâm-cûy

Kimi meyhâne kimi puthâne kimi câm-cûy

Dergeh-i ta‘zîm ü tekrîminde âlem kâm-cûy

Harmen-i ihsân u eltâfında âdem hûşe-çîn

(Gaflet ehli şöhret sevdâsına düşmüş, şöhret arar. Kimi kuruntularından kurtulmak ister, /beceremez / vehimler arar /başka kuruntuların bataklığına düşer/. Kimi meyhâne, kimi puthâne, kimi de cami arar. Âlem, senin kerem ve yüceliğinin dergâhında /kapısında/ murâdını arar; insân, senin ihsân ve lutuf harmanında başak toplayıcıdır.)


7. Feyz-i lutf-ı rahmetin âşıklara nutk u beyân

Nûr-ı zât-ı vahdetin âriflere olmuş ayân

Oldu erbâb-ı dile gâhi ayân gâhi nihân

Arsa-i idrâk-i fevz ü re‘fetin dârü’l-emân

Rişte-i ümmîd-i feyz-i rahmetin hablû’l-metîn

(Âşıklara konuşup açıkladığın /sırlar/ rahmet lutfunun feyzidir /bereketi, coşup taşmasıdır/. Senin bir olan zâtının nûru âriflere ayân, gönül ehline ise gâh ayân olmuş, gâh gizlenmiştir. Senin kurtuluş vemerhâmetinin idrâk edildiği bu arsa /kâmillerin bulunduğu yer/ bizim sığınağımız; rahmet yağmurunun ümit ipi /insân-ı kâmilin eli/ ise tutunacağımız sağlam ipimizdir.)


8. Gösterir sırr-ı hayâtın gâh rebî‘ ü gâh harîf

Tâbi‘i çokdur bunun evhâma düşmüş her herîf

Kurtulan lütfunla olmuş iki âlemde şerîf

Hâk’dan her zerre te’yîdinle bir cism-i latîf

Âb’dan her katre tevfîkinle bir dürr-i semîn

(Hayâtın sırrı gâh ilkbahârı gâh sonbaharı gösterir. Herkes vehmine esir olmuş, bu kuruntulara uyanlar çoktur. Bu ikiliklerden ve vehimlerden kurtulan iki âlemde şerefli olur. Topraktan her bir zerre senin kudretinle latîf bir cisim olur ve her katre senin yardımınla kıymetli bir inci hâline gelir.)


Latîf bir cisim ve kıymetli bir inciden maksat insânî cevherdir. Varlık hava, ateş, su ve topraktan birbirlerinin terkibiyle devrederek cemâdât, nebâtât ve hayvânâttan geçip insâna gelir. İnsânda cism-i latîf hâline gelen bu inciden kıymetli varlık insânda aslına döner ve tekâmülünü tamamlar.


9. Her sözü bu âleme ayn-ı hayâtdır kâmilin

Marifetden gayrı olmaz iştigâli âkilin

Başka yokdur kapı bir her mün‘imin her sâilin

Ol amîmü’l-feyz-mün‘îmsen ki feyz-i şâmilin

Rızk taksîminde kılmaz imtiyâz-ı küfr ü dîn

(Kâmilin her sözü bu âleme hayât kaynağıdır. Akıllı insânın marifet elde etmekten başka meşguliyeti yoktur. Kapı tektir, nimet veren de dilenen kişinin de gideceği başka bir kapısı yoktur. Sen öyle bağışı bol ve yaygın bir nimet sâhibisin ki, her şeyi kuşatan rahmetin, rızık dağıtımında kâfir ve mümin ayırımı yapmaz.)


10. Vâsi‘at-ı rahmetinden olmamış kimse ba‘îd

İki meytin biri kâfir birisi olmuş şehîd

Kimi nâr ister kimi nûr çağırır “Hel min mezîd”

Hiç kes cürm ile dergâhından olmaz nâ-ümîd

Senden ister kâm eğer rüsvâ vü ger halvet-nişîn

(Rahmetinin genişliğinden kimse uzak kalmamış. İki ölünün biri kâfir, biri şehit olmuş. Kimi ateş ister, kimi nûr ister. Cehennem de “Daha fazlası var mı? Kâf/30” diye çağırır. Günâhlılar dergâhından ümidini kesmezler. /Hâsılı/ reziller de kendi köşesinde yapayalnız oturanlar da murâtlarını senden isterler.)


“Yevme nekûlu li-cehenneme he’l-imteleti ve tekûlu he’l min mezîd./O gün cehenneme: “Doldun mu?” deriz. O da: “Daha fazlası var mı?” der. Kâf/30.”


11. İlm ü irfânla münevver olmayan eyler cedel

Zümre-i uşşâka bunda her ne var oldu güzel

Dâhil-i emn ü emânullâh olmuşlar ezel

Hâdisât-ı ihtilâf-ı devrden görmez halel

Kime kim ma‘mûre-i hıfzın olur hısn-ı hasîn

(/Tevhîdin/ ilmi ve irfânıyla aydınlanmayan /ikilikten kurtulamayan/ kişi kavgâ eder. /Halbuki/ âşıklara burada bulunan her şey güzel gelir. Onlar, Allah’ın ezelden koruması altına girmişlerdir. Kim Cenâb-ı Hakk’ın müstahkem kalesine sığınırsa, devrin birbiriyle çatışan, karışık hâdiselerinden zarar görmez.)


12. Hüsn-i tevfîkinledir tedbîr-i her idrâk-ı pâk

Feyz-i tedbîrinledir hep âb u âteş bâd u hâk

Hükm-i takdîrinledir ehl-i hüdâ ehl-i helâk

Neş‘e-i aşkınladır Mecnûn sürûdu sûz-nâk

Pertev-i hüsnünledir Leylî cemâli nâzenîn

(Tertemiz bir idrâke varmanın her türlü tedbîri /hükmü ve yolu/ Cenâb-ı Hakk’ın yardımının güzelliğiyledir. /Ya Rabbi, su, ateş, yel ve toprak /dört unsur=insân/ hep senin hükmünün bereketiyledir. Kiminin hidâyet ehlinden kiminin de helâk olanlardan olması senin ezelî takdîrinin hükmündendir. Mecnûn’un terennümleri senin aşkının neş’esinden ötürü yakıcıdır. Leylâ’nın yüzünün böyle zarîf oluşu da senin güzelliğinin şavkıyladır.)


13. Ârife eşyâda Hak’dan gayrı yokdur müncelî

Keşfeder bu sırrı sevdâ-yı Muhammed’le Alî

Sünnî Şiîlik Kemâlî kalmadı bende belî

Tâatın eyler Fuzûlî tâkat oldukça velî

Hırs ile ne ravza-i Rıdvân diler ne hûr-ı ‘în

(Ârife eşyâda Hak’tan başka görünen bir şey yoktur. Alî bu sırrı Muhammed’in aşkıyla keşfeder. Kemâlî evet bende sünnîlik ve şiîlik kalmadı. Fuzûlî gücü yettiğince Allah’a ibâdet eder ama hırs ile ne Rıdvân cennetini ister, ne de güzel gözlü Hûrîleri! O ancak seni ister.)


14. Kıyl u kâl-i mantık-ı Yunan sadâ-yı nefsdir

İktisâb-ı şöhret ü ad-san riyâ-yı nefsdir

Kabrine diktirdiğin nişân hatâ-yı nefsdir

Hûr-ı ‘în ü ravza-i Rıdvân havâ-yı nefsdir

Nefsden geçmişdir ol senden rızâ ister hemîn


(Ey sen! Yunan mantığının dedi koduları nefsin sesidir. Şân ve şöhret kazanmak nefsin riyâsıdır. Kabrine diktirdiğin nişân/mezâr taşına yazdırdığın anlı şânlı ibâreler/ nefsinin hatâsıdır. Âhû gözlü Hûrîler ve Rızâ cenneti nefsin arzûsudur. O /Fuzûlî/ nefsden geçmiştir, o dâimâ senin rızânı ister, başka bir şey değil!)

Listeye geri dön