10 Kasım 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Ağlamak, makâm-ı celâl ve heybetde hüzünden gelir. Ve hüzün, bu mevtının hâlidir ki makâmât-ı 'âliyedendir. Pes, hüzün ve onun eseri olan bükâ, sıfat-ı enbiyâ ve evliyâdır. Onun için Cenâb-ı Nübüvvet, sallallâhu aleyhi ve sellem, ferzend-i girâmîleri İbrâhîm'in, radıyallâhu anh, intikâllerinde, "وإن ا لمحزونون على فراقك يا إبراهيم ve inne firâkike le mahzûnûn yâ ibrâhîm" (Biz senden ayrılık acısı ile hüzünlüyüz, ey İbrâhîm) buyurdular ve ağladılar. Ve Ya'kûb Nebî'nin, aleyhisselâm, dahi beytü'l-hazende firâk-ı Yûsuf'un acısından bu kadar müddet ağladığı ma'lûmdur. Ve Nûh aleyhisselâm dahi dokuz yüz elli sene nevha eyledi. Ve Âdem Safiyyullâh aleyhisselâm, vech-i arza hubûtdan sonra üç yüz sene mâtem edip ağladı. İşte bu makûle giryân olmak, ehl-i hicâbın sıfatı değil, belki ehl-i müşâhede hâlidir. Nitekim vasl-ı gül hâsıl iken bülbül yine durmayıp ağlar. Zîrâ gerçi gülün bûyunu almışdır, fe-emmâ bu mevtında oldukça ta'ayyün perdesinden necât yokdur.