Cümle ehlullah hazerâtı gibi, Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de ağlama ve gözyaşı meselesi üzerinde çokça dururlardı. Zîrâ Kur'ân'da da Hakk korkusuyla ve Hakk aşkıyla ağlama meselesi çok yerde zikredilmişdir. Meselâ Efendi Hazretlerinin şu sözü ne kadar manidardır : "Ağla! Ağlayamıyorsan niye ağlayamıyorum diye ağla!". Şu sözü de pek ârifânedir : "Cehennemin ateşini ne deniz suları, ne pınar suları, ne nehir suları söndürür, ancak Allah korkusu ile dökülen gözyaşı söndürür". Şu da O'nun mürşidâde tavsiyelerindendir : "Allah korkusu ile dökülen gözyaşı, cehennem ateşini söndürür, aşk ile dökülen gözyaşı ise, insanı Allah'a yaklaşdırır, kurbiyyete sebeb olur. Onun için dâimâ geceleri kalkıp, uykunuzdan yarım saat-bir saat fedâ ediniz ve Allah ile başbaşa kalınız. Gözyaşı dökerek O'na ilticâ ediniz, münâcât ediniz". Efendi Hazretleri sık sık şu tavsiye de bulunurlardı : "Secdegâhını gözyaşınla sula!"
Ehlullahın, Allah korkusu ve Allah aşkı ile ağlama meselesi üzerinde bu kadar çok durmasının sebebi için, cümlesinin feyz aldığı menba'-ı ilâhî olan Kur'ân'da ağlamak hakkında birçok âyetler bulunmasıdır demiştik. Bu âyetlerden bazıları ibâre ile bazıları da işâret ile gözyaşından ve ağlamakdan bahseder. Şimdi birkaç misâlini verelim :
فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ fel yadhakû kalîlen vel yebkû kesîran cezâen bi mâ kânû yeksibûn. (Artık kazandıkları günâhların cezâsı olarak az gülsünler çok ağlasınlar). Sûre-i Tevbe, Âyet 82.
وَيَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا ve yahırrûne lil ezkâni yebkûne ve yezîduhum huşû'â. (Ve ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanırlar. Hem de bu Kur'ân'ı işitmek onların Allah'a teslimiyetlerini daha da artırır). Sûre-i İsrâ, Âyet 109
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِم مِّنَ النَّبِيِّينَ مِن ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِن ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَن خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ülâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ. (İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı). Sûre-i Meryem, Âyet 40
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ ve tedhakûne ve lâ tebkûn. (Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz). Sûre-i Necm, Âyet 60
Şu âyet-i celîlede ise, ağlamak ve gözyaşı zikredilmediği halde enfes bir teşbîh ile ağlamayanların kalblerinin taşdan daha katı olduğu beyân edilmidşir :
ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُم مِّن بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً وَإِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الأَنْهَارُ وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَاء وَإِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ sümme kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveten, ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâru, ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâ yehbitu min haşyetillâhi, ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn. (Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor. Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir). Sûre-i Bakara, Âyet 74
Ağlamakla tayy idersin menzil-i maksûdunu Göz yaşından abdest al da gözle gör ma'bûdunu Benliğin da'vâsını terk eyle gafletden çekil Âşık ol Ken'ân dilersen bulmağı ma'şûkunu