16 Nisan 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Sen, nasıl bir rahmet meleğisin? O an ne kutlu bir anmış ki, beni ölmek üzere iken gördün ve beni mutlak bir ölümden kurtardın. Sen, beni şefkat ve merhametle kovalarken, ben senden eşekler gibi kaçıyordum. Eşek, sâhibinden eşekliği yüzünden kaçar. Halbuki sâhibi, merhametinden dolayı onun peşine düşer. Sâhibinin eşeğin peşine düşmesi ona zarar verecek bir şeyden onu kurtarmak içindir, meselâ kurd yemesin diyedir. Ne mutlu senin yüzünü görene, ne mutlu seninle buluşana ve tanışana! Halbuki ben, sana ne kadar kötü ve abes şeyler söyledim. Fakat Efendim, Sultânım, onları ben söylemedim, cehâletim söyledi. Eğer başıma gelenden azıcık haberim olsaydı, hiç böyle abes sözler söyleyebilir miydim? Ey güzel ahlâk sâhibi yüce insan! Eğer bana bu hâli kinâye ile bile olsa çıtlatsaydın sana la'net etmezdim tam tersi seni överdim. Fakat sen sükût ederek bana karşı kızgın göründün. Bana hiçbir şey söylemeksizin vurmaya başladın. Darbelerin tesiriyle başım sersemleşti ve aklım gitti. Zâten aklım da kıt. Ey yüzü de, işi de güzel insan, ne olur beni affet. Câhilliğimden ve deliliğimden söylediğim sözleri lütfen bağışla.Adamı ölümden kurtaran o zât, şu cevâbı vermiş :
Eğer ben sana meseleyi biraz çıtlatsaydım korkudan ödün patlardı. Sana yılandan bahsetseydim, yılanın zehirinden önce korku seni öldürürdü. Eğer sen içindeki yılanı bilseydin, ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmaya. Sen bana durmadan sövüyordun, ben de hiç aldırmadan atımı sürüyordum. İçimden "Yâ Rabbi, sen benim işimi kolaylaşdır" diye duâ ediyordum. Sana bir şey söyleyemezdim ama seni kendi haline de bırakamazdım. Devamlı Resûlullah'ın kendisine inanmayan ve eziyet eden kavmi için "Yâ Rabbi, kavmime hidâyet et, çünkü onlar bilmiyorlar" diye duâ ettiği gibi senin için duâ ediyordum.Ölüm tehlikesinden kurtulan adam kendisini kurtaran zâta şöyle duâ ediyormuş :
Ey bana saâdet ve ikbâl getiren yüce insan! Allah'dan hayırlar bul! Bu âcizin sana lâyıkıyla teşekkür etmeye kudreti yok. Senin mükâfâtını Allah versin.Hazret-i Mevlânâ'nın Mesnevî-i Şerîf'inden aldığımız bu hikâyedeki remzlere gelince :
Uyuyan adam, gaflet ve zulmet içinde yaşayan insanın remzidir. Yılan, nefs-i emmârenin remzidir. Adamın, ağzından giren yılanı farketmemesi, gaflet içinde yaşayan insanın, nefs-i emmâreye esîr olmasına işâretdir. Nasıl ki insanın midesine giren bir yılanın o insanı öldüreceği muhakkaksa, nefs-i emmâre yılanı da eğer bertaraf edilmezse, insanın ma'nen ölmesi de muhakkakdır. Nefs-i emmâre yılanını çıkarmak mürşidlerin işidir. Yılan yutan adamı ölümden kurtaran zât, mürşidin remzidir. O zâtın, yılan yutan adama vurması, çürük elma yedirmesi, koşturması, mürşidin nefsini tezkiye ettiği kişiye verdiği vazîfelere ve seyr-i sülûk esnâsında çekilen zahmetlere remzdir. Yılan yutan adamın kendisini ölümden kurtaran zâtı kendisine düşmân bilerek ona la'net okuması, nefs-i emmâresine tâbi' olanlar kişilerin kendisi hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırd edemediklerine ve hep kötüye meylettiklerine işâretdir. Adamın yılandan kurtuldukdan sonra kendisini kurtaran zâta müteşekkir olması, ona duâ etmesi ve onu övmesi de, insanın, mürşidin kıymetini, ancak nefs-i emmâresinden kurtuldukdan sonra anlamasına işâretdir.