Âhiret Ahvâlini Bu Âlemde Görmek

18 Temmuz 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Fihi Ma Fih

Hazret-i Mevlânâ bir sohbetlerinde buyuruyorlar ki :

Ma'lûm oldu ki nâ-ma'kûlâtın cümlesi misâl ile ma'kûl ve mahsüs olur. Ve yine derler ki o 'âlemde kiminin sağ eline ve kiminin sol eline nâmeler uçar ve melâike ve 'izz ü nâz ve cennet ve mîzân ve hisâb ve kitâb vardır. Bunların misâli beyân olunmadıkça ma'lûm olmaz. Bu 'âlemde onlar ancak misâl ile mu'ayyen olurlar. Bu 'âlemde onun misâli odur ki, gece bütün halk uyurlar. Fakîr ile pâdişahın ve âkil ile gâfilin ve bilcümle ehl-i san'atın düşünceleri mürtefi' olur ve hiç kimsede endîşe kalmaz. Subh-i sefîd ve Sûr-i İsrâfil gibi nefhasını üfürür, onların zerrât-ı ecsâmını ihyâ eyler. Yine her birinin düşüncesi, uçan nâmeler gibi, herkes tarafına gelir, hiç yanlışlık vâki' olmaz. Terzinin düşüncesi terziye, fakîhin düşüncesi fakîhe, zâlimin düşüncesi zâlime ve âdilin endîşesi âdile gelir. Hiç terzinin uyuyup, sabahleyin kunduracı kalkdığı vaki' olmuş mudur? Hayır. Bil ki o 'âlemde dahi böyle olur ve bu muhâl değildir ve bu 'âlemde de vâki'dir. Nitekim "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşr olursunuz" denilmişdir.

İmdi bir kimse bu misâle meşgûl olup ser-rişteyi elde ederse, o 'âlemin kâffe-i ahvâlini bu 'âlemde müşahede eyler ve o ahval ona mekşûf olur. Nihayet kudret-i Hakk'ın her şeyi ihata eylediğini bilir. Kabirde gördüğün birçok çürümüş kemikler, ancak bir rahatın alâkadarıdır. Hoş ve ser-mest bir halde uyumuş ve o lezzet ve mestlikten haberdar bulunmuştur. Nihayet "Onun toprağı, üzerinde hoş ola" dedikleri beyhude değildir. İmdi, eğer toprağın hoşluktan haberi olmasa idi, bunu nasıl söyler idi? 

O ay yüzlü ma'şûkam yüz yıl bekâ bulsun
Benim gönlüm onun gamı okuna mahfaza olsun
O ma'şûkun hâk-i derinde gönlüm hoş hoş öldü
Yâ Rab acaba "hâki hoş olsun" diye kim duâ etdi

Ve bunun misâli bu 'âlem-i mahsüsde vâki'dir. Meselâ iki kimse bir döşekde uyuyup, birisi kendisini hûbân ve gülistân arasında ve cennet içinde ve birisi de yılanlar ve cehennem zebânîleri arasında görür. Eğer tefahhus edersen, ne bunu görürsün, ne onu. İmdi ne acÎb şeydir ki kiminin eczâsı kabirde lezzet ve rahat ve mestlik içinde ve kimi elem ve mihnettedir. Ve sen ise, ne bunu ve ne de onu görürsün.

İşte bundan ma'lum oldu ki, na-ma'kûl şeyler misâl ile ma'kûl olur. Ve misâl, mesele benzemez. Nitekim ârifler ferahlığa ve hoşluğa ve basta "bahar" ve kabz ve gama da "hazan" tesmiye eder. Halbuki sûret cihetinden hoşluk bahara ve gam hazana benzer mi? Bu ancak misâldir. Zira bu misâl olmadan, akıl o ma'nâyı tasavvur ve idrâk edemez. Nitekim Hakk Teala ve Tekaddes Hazretleri buyurur: "وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۙ وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُۙوَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُۚ vemâ yestevi'l-a'mâ ve'l-basîr, vele'z-zulumâti vele'n-nûr, vele'z-zılli vele'l-harûr". Hakk Teâlâ îmânı nûra ve küfrü zulmete veya îmânı hoş bir gölgeye ve küfrü insanın beynini kaynatan yakıcı ve amansız güneşe nisbet buyurdu. Halbuki îmânın aydınlığı ve letâfeti bu cihânın nûruna veya küfrün çirkinliği ve zulmeti bu 'âlemin karanlığına benzer mi?

Listeye geri dön