Okuduğum âyât u beyyinât, Kıyâmet Sûresinden bir âyet-i celîledir. Ma'nâsı gâyetle derin ve anlayan için de, korkutucudur. Hakîkaten kokutucudur. Zîrâ bu kısa hayâtın hisâbını, Hakk'a vermek ve burada biz ne yapdıysak, evvel âhır, cümlesinin bize haber verileceğini ve ona göre mücâzât göreceğimizi haber vermekdedir.
Her meşru işini Allah'ın ismiyle yap. Allahu Teâlâ'nın ismi dilinde, sevgisi ve haşyeti gönlünde bulunsun. Zîrâ her yapdığın işi tesbît olunmakdadır. Cenâb-ı Molla Câmi'nin söylediği gibi;
Heme akvâl ü ahvâl-i müddehar
Rüveydâ-gerde ender rûz-i mahşer
Her yapdığın iş her söylediğin söz, bir şekle girer ve kıyâmet gününde senin önüne getirilir. Okuduğum âyetin ma'nâsında mücmelen size sunduk, verdik. Ne yapdınsa, hiç bir şey gizlenmez, en ufak habbeden kubbeye kadar her şey kula haber verilecekdir.
Onun için, bu âleme niçin geldin ve nereden geldin, bu âlemden nereye gideceksin ve niçin gideceksin, bunu bilmeyen, bunu düşünmeyen, bunu tefekkür etmeyen kimsenin ömrü, hebâen mensûrâ olmuşdur, yazık olmuşdur ömrüne. Geldiğimiz yer Hakk'dır. Hakk'dan geldik ve Hakk'a rücû' edeceğiz. Fakat insan gelip, insan yaşamak, insan olarak dönmek olduğu gibi, insan gelip hayvan gibi yaşamak ve hayvan olarak dönmek de vardır ahret âlemine. Îmânını kurtaramayanlara pek yazık olacakdır. Bu "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah", bu kelime-i tayyibeye sâhib olanlar, ebedî saâdete erecekler, Hakk'ın cennetine girecekler, sohbet-i Muhammed Mustafâ'da oturacaklar, matlab-ı a'lâ maksad-ı rânâ olan cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhiyye ile müşerref olacaklar ve iltifât-ı rabbâniyyeye nâil olacaklardır. Hayatlarının ma'nâlarını bilmeyenler de, onlar, bu'diyyetde kalacaklar yani Allah'dan uzak düşecekler ve nârda helâk olacaklardır.
Bir zât huzûr-i ilâhîye getirilir yevm-i kıyâmetde, ona hesâb sorulacakdır, kısa hayâtın hesâbı sorulacak. Hayât kısa fakat ma'nâsı çok büyük. Geçen hafta söylediğim gibi sizlere, bir Kelime-i Tevhîd, Hakk'ın mîzânını doldurur. Hakkıyla tevhîd etdiyse eğer. Ma'nâsını bildiyse, duyduysa, tam bir inançla söylediyse. Huzûrullaha getirilir, kendisine doksan dokuz defter verilir. Her sene Berat Kandilinde, işte önümüzde gelecek olan Berat Kandilinde, insanların bir senelik defteri Hakk mâliyesine tevdi olunur, yenisi verilir. Ona hesâb sorulduğu vakitde lisânen de sorulmaz. Gene Cenâb-ı Hakk haber veriyor Kur`ân-ı Kerîminde, Sûre-i Yâsîn'de, yani kalb-i Kur`ân'da, "اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ el-yevme nahtimü 'alâ efvâhihim ve tükellimünâ eydîhim ve teşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn". Allah Allah! "Biz o günde ağızları mühürleriz, ağızları mühürleriz, yani ağızları dilleri konuşdurmayız, ağızları mühürleriz, elleri konuşdururuz, ayakları şâhid tutarız yapdıklarınızdan" diyor Cenâb-ı Hakk.
Onun için her meşrû işinde yani Allah'ın râzı olduğu işde, Hakk'ın ismini terkeyleme. Allah'ın esmâsı ki,en mühim ismi, ism-i azamdır ve dört kitâbın ma'nâsını Allah o kelimeye cem etmişdir, tevhîddir ve "bismillahirrahmânirrahîm"dir. Çünkü yüz suhufun, dört kitâbın ma'nâsını Allah Sûre-i Fâtiha'da cem etmiş, Sûre-i Fâtiha'yı "bismillahirrahmânirrahîm"de cem etmişdir. Her husûsâtda, meşrû işlerde, gayr-i meşrû değil. Allah'ın râzı olmadığı işlerde besmele çekilirse iş tehlikeye döner. Ama Allah'ın râzı olduğu işlerde besmele çekilirse o kimse büyük makâma, makâm-ı âlîyyeye nâil olur. Misâllerini veriverelim.
Diyor ki Selmân-ı Fârisî, Selmân-ı Pâk, "Ben Resûl-i Ekrem ile beraber gidiyordum, bir makbereye uğradık, Resûl-i Ekrem orada uzun uzun ağladı ve mübârek gözlerinden yaşlar sakallarına ve göğsüne döküldü. Ben yanına sokuldum, geldim, 'Yâ Resûlallah, bir âyet mi nâzil oldu, onun şiddetiyle ağlıyorsunuz?' dedim. 'Hayır, bu makberede yatanların kâffesi azâb-ı ilâhîde' buyurdular. 'Bâhusûs şu kabir sâhibi müdhiş bir azâbda'.
Bazıları görür, bazıları görmez. Nebiy-yi zîşâna evvel âhir görünmüşdür, Resûl-i Ekrem Efendimiz, sallallahu aleyhi veselleme. Ulûm-ı evvelîn ve âhirîn, ilimlerin evveli ve âhiri, Hazret-i Peygamber'de cem olmuşdur, sallallahu aleyhi vesellem. O hüviyyet-i rabbânîdir, mir`ât-ı Hakk'dır, resûl-i mutlakdır, cümle enbiyânın serdârı ve serveridir, mahbûb-i kibiryâdır, kâinât onun için halk olunmuşdur, Allah'ın rahmetinin zuhûrudur, O'na bîat Allah'a bîat, O'na muhabbet Allah'a muhabbetdir, O'na isyân Allah'a isyân, O'na ihânet Allah'a ihânetdir, sallallahu aleyhi vesellem.
"Oradan ayrıldık"...
Efendim, lütfen kerem edin, arkadan gelen cemâate yer verin, onlar geç kalmış biraz. Azıcık biraz öne doğru, lütfen lütfen, kerem edin. Mü'min kardeşlerinize dâimâ iltifatda bulununuz. Cennete yalnız girmeğe kalkma, fedâkâr ol.
"Sonra gitdiğimiz yere gitdik, döndük" diyor Selmân-ı Pâk Hazretleri, "Efendimiz o kabrin önüne geldi, tebessüm buyurdular. 'Yâ Resûlallah buradan geçerken az evvel bu kabirde olan azâbı beyân etdiniz ve şimdi tebessüm buyuruyorsunuz' buyurunca, buyurdular ki sallallahu aleyhi vesellem, 'Bu kabir azâbı şimdi nimete tahvîl olmuş'. 'Yâ Resulallah sebebi nedir?' siye sordum. Yani hikmetini öğrenmek istedi. Allah Selmân-ı Pâk'dan râzı olsun, sormasıyla bize hikmetini öğretdi. 'Cebrâil bana geldi, Cebrâil aleyhissselâm, bunun bir yavrusu vardı, dünyâda bir yetîm bırakmışdı bu, o yetîm bugün mektebe başladı ve bismillahirrahmânirrahîm esmâsını okudu. Hakk Sübhânehû ve Teâlâ buyurdu ki, 'Benim Rahmân ve Rahîm esmâmı okuyanın babasını ben nârda koymam' dedi, onun için bu mükâfâtı kendisine ihsân u inâyet buyurdu, azâbını rahmete tebdîl etdi' buyurdular. Düşünün esmâ-yı ilâhiyyenin ne olduğunu.
Gene şurada bir ufak kıssa daha var, onu da verelim ki, revnak versin dersimize. Bazı insanlar mü'minlerin, Hakk'a karîb olan mü'minlerin ahvâl ü harekâtını bilmezler. Allah onlara da bildirsin. Ama âşinâ gönül lâzımdır bilmek için. Düşmeyen bilmez. Damdan düşmeyen anlamaz, bilmez.
Adamın âilesi, kadın sâlihâtdan bir kadınmış, iyi bir hanım yani.
Kadın, iffet ve ırzını korursa, ibâdet ve tâatında bulunursa, efendisine ihânet etmez, onun emvâline, eşyâsına ihânet etmezse, efendisinin emrinden çıkmazsa, Resûl-i Ekrem buyuruyor, "O kadın için ben cenneti tekeffül ederim" diyor Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. Tabii o kadın anne oluyor, anne olunca da, cennet anne ayağı altında oluyor. "El-cennetü tahte akdâmü'l-ümmehât". Allah cenneti annelerin ayağı altına serdi. Onun için ben dâimâ tenbîh ederim kendi ihvân u yârânıma, cemâatime, bildiklerime, annelerinizin ayağının üstünü değil, altını öpünüz. Cennet kokusunu almak istiyorsan eğer.
"Efendi, biz câmi görmedik, ders almadık, anne-baba kıymeti bilmedik, bundan haberimiz yok idi" dersen eğer, artık işitiyorsun. "Ama onlar öldüler, geçdiler". Gene bırakma yakalarını. Çekeceğin besmeleyle onların azâbı tahfîf olur yâhud azâbı nimete tebdîl olur. Anlatdım işte az evvel. Dört rekat namaz kıl, akşamla yatsı arasında onun sevâbını, kadr u kıymetini bilmediğin annenin ve babanın rûhuna bağışla. Acabâ anlatabildim mi? Buna hukûk-i ebeveyn namazı derler.
"Efendi, biz beş vakit kılamıyoruz". Allah kılmayı nasîb etsin, o zevki versin Allah. Namazdan lezzetli bir şey yokdur, çünkü mü'minin mi'râcı namazdır. Bir adam namazdan zevk almazsa, bilin ki onun kalbinde hastalığı vardır, marazı vardır, kalb marazına uğramışdır. Namaz mü'minin mi'râcıdır, Hakk ile sohbetdir. Allah, cihetden münezzehdir, namaz kılana tecellî eder. Fazla söyleyemiyorum, kelime yok anlatmak için. Yani yirmi sekiz harfle bu tarif olunmaz, yirmi sekiz milyon harf olmalı tarif etmek için. Gören bilir, tadan bilir, koklayan anlayabilir. Onun için ey mü'min, namazı ihmal etme sakın hâ!
"Efendim, inşaallah tekâüd olacağım, istikbalde başlarım". Sakın hâ! Hemen tövbe istiğfâr, evvelâ tövbe sonra ibâdet Allahu Teâlâ Hazretlerine. Sakın hâ! Ensende dolaşıyor Melekü'l-mevt'in kılıcı, ne vakit gideceğimiz malûm değil. Görüyorsun ki akşamdan sıhhatli bir adam, sabahleyin cenâzesini kaldırıveriyoruz. Bir de bakıyoruz ki, hasta aylardan beri yatıyor, başındaki onu tedâvi eden doktor ölüyor bu sefer. İbret için söylüyorum. Onun için hemen tövbe istiğfar Allah'a. Sakın kötülük yapma. Zerre kadar bile olsa. İşte söyledim âyet-i kerîmeyi. Zerre kadar kötülükden, Allah'ın rızâsı olmadığı, Peygamber'in incindiği kötülükden kaçın. Unutdun yapdın, istiğfâr et Allah'a, tekrar Allah'a sığın. Allah'ın rahmeti gâyetle genişdir. Şirkden gayri istediği günahı affedebili, şirkden gayrisini. Ama mü'mine lâyık olan, günâhın küçüğü büyüğü değildir, mesele Allah'a isyândır, onun için küçük günahdan da kaçınmak lâzım gelir. Bu günâh-ı kebâirdir, bu günâh-ı segâirdir diye ayırmamalı.
O kadıncağız da sâlihâtdan bir kadınmış, ne alırsa "bismillahirrahmânirrahîm" der alır, "bismillahirrahmânirrahîm" der koyar, "bismillahirrahmânirrahîm"der kaldırır, böyle dâimâ besmele çekermiş meşrû işlerinde.
Meşrû iş demek, Allah'ın rızâsı olduğu iş. Meselâ bir adam içki içerken, içki içen bir adam, besmele çekse, o neûzübillah dinden dışraı çıkar. Allah ile istihzâ olur o. Estağfirullahe'l-azîm. Allah'ın rızâsı olmayan şeylerde besmele çekilmez. Oradan belli olur zâten işin necis olduğu, felâket olduğu.
Bundan evvel de söylemişdim, İlyas aleyhisselâm, son nefesleriymiş, Hazret-i Peygamber ağlıyor, İlyas Peygamber. O koca ulu melek gelmiş, âşıkı maşûka erdiren, yâhud hâneleri harâb eden, "Yâ Nebiyallah niye ağlıyorsun?" demiş, "sen bir nebiy-yi zîşânsın, sen makâm-ı âlîyyeye yüceleceksin, niçin ağlıyorsun?". "Ondan değil" demiş, "Ondan değil yâ Melekü'l-mevt, Rabbime ibâdet etmeğe doyamadım" demiş. Çünkü çene kapandı mı, göz yumuldu mu, ibâdet bitdi. Ondan sonra feryâd u figân var yâhud saâdet var. Ya saç sakal yolmak, elleri ısırmak var, yâhud saâdete ermek var. Gözünü aç! Konuşduğum hikâye değil! Başına gelecek! Başımıza gelecek! Sen zannediyorsun ki, ölüyü görüyoruz biz, o öldü bize yok zannediyoruz biz. Ölünün başında mal için çekişenler, birbirini öldürenler var, ahmaklar. Allah bizi öyle yapmasın.
"Tâ ölünceye dek ben besmeleyi çekeceğim, Rabbime ibâdet edeceğim". "Peki ne olur yani bu ibâdetden, bu besmeleyi çekiyorsun, bu esmâ-yı ilâhîyi okuyorsun?".
İsimde kalma müsemmâya gel! Kalbinde Hakk muhabbeti bulunsun. İçinde olmayanı dışından söylersen münâfık olursun. Hem lisânen esmâ-yı ilâhîyi zikreyle, hem gönlünle Allah'ı ve Resulünü tasdîk eyle ve Allah'a îmân et. Duy, yani kalben duy besmelenin ma'nâsını, o rahmâniyyeti ve rahîmiyyeti.
"Besmeleyle su üzerinde yürünür" dedi kadın, "besmele çeken insanı ateş yakmaz" dedi. Hakkıyla çekerse ama.
"Efendi, hiç olur mu öyle şey! Saçmalama! Ateş insanı yakmaz mı?". Yakmaz. Ateş sebebdir, müsebbib-i hakîkî Allah'dır. İbrâhim Nebî'yi Nemrud ateşe atdı, yakdı mı ateş? Soruyorum sana. Kur`ân haber veriyor, ben söylemiyorum. İsmâil Peygamber'i İbrâhim Peygamber Hakk yoluna kurbân etmek istedi, bıçak o körpe eti kesdi mi? Soruyorum. Müsebbib-i hakîkî Allah'dır. Sen sebebden bilme işi, müsebbibe git, yukarı git. Sebebden bilenler, kelb mâhiyetindedir. Bir köpeğe taş atıldığı vakitde, atanı ısırmaz da gider taşı ısırır köpek. Hakk'dan gör sen. Hakk'ı bil. Allah'ı bil. Allah'lı ol.
"Bir şey olmaz" dedi. "Muhâfaza edilir, Cenâb-ı Hakk hıfz eder onu esmâsıyla" dedi. Öyleyse ben sana bir iş yapayım da gör dedi, seni mahcûb edeyim dedi.
Bu akıllı adam çünkü, akl-ı meâş sâhibi. Bu, akl-ı meâşın fevkinde benim anlatdığım hikâye, kıssa. Akılsız bir şey olmaz ama akılla her şey hallolmaz. Akl-ı meâş beygire benzer, denize kadar gidersin, denizden ileriye yürüyemezsin. Akl-ı meâd onun verâsındadır. Ondan sonra aşk bahsi başlar.
Bir torba para verdi karısına, "bunu sakla" dedi. Kadın, "Bismillah" dedi aldı, "Bismillah" dedi koydu, kilitledi ambarını. Kadın uyurken anahtarını aldı adam, açdı, sandıkdaki parayı aldı oradan, götürdü aşağıda evin altındaki kuyuya atdı. Ertesi günü geldi kadına, "O parayı bana ver" dedi. Kadın, "bismillahirrahmânirrahîm" dedi sandığı açdı, "bismillahirrahmânirrahîm" dedi elini sokdu, "Fesübhânallah! Buraya su nereden gelmiş?" dedi kadın. Bir de çıkardı, torbadan sular damlıyor, şıkır şıkır, "Buyrun" deyince adam, perîşân oldu. Dedi, "Hanım, seninle ben alay etmek istedim, seni mahcûb etmek istedim, Allah beni bu dünyâda mahcûb etdi" dedi. "Seni mahcûb etmeyen, ben de O'na rücû ediyorum, beni de mahcûb etmesin. Estağfirullahe'l-azîm, inandım şimdi" dedi. Kâmil bir îmâna sâhib olmak lâzım gelir.
"يُنَبَّأُ الْإِنسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ yünebbeü'l-insânü yevmeizin bimâ kaddeme ve ahhar". Ne te'hîr olundu, ne takdîm olundu, hepsi mazbût, hepsi yazıldı. Hiç bir şey noksan kalmadı. Hattâ nefeslerin, hattâ kalbinden geçirdiğin, hattâ bir kimsenin arkasından gözünü kırpman, gözünle ona işâret etmen, o dahi kaydolundu. "Efendi, bu nasıl olur?" deme sakın ha! İnsanlar bugün öyle şeyler yapmışlar ki, insanların her yapdığını, nefesini dahi tesbit ediyorlar. Bunu insan yapıyor, o insanı halk eden Allah yapmakdan âciz midir zannediyorsun? Hakk'a rucû'e et, dön Allah'a karşı. Her işin, her ef'âlin Allah'lı olsun, Allah ismiyle olsun, Allah'la berâber olsun, Celle Celâluhû Hazretleri.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemi seversen îmânın kemâle erer. Hem nasıl seveceksin? Her şeyinden ziyâde seveceksin Resûl-i Ekrem'i. Resûl-i Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem Rahmeten-lil-âlemîn olan Peygamberimiz öyle buyurmuşlar. Resûl-i Ekrem'le buluşmak istiyorsan eğer, cennetde Resûlullah'ın sohbetine oturmak istiyorsan akşam sabah Resûlullah'a onar tâne salavât-ı şerîfe getir, bu niyetle ama. Bir daha söylüyorum. Akşam sabah bu niyetle, yani cennât-ı âliyâtda, firdevs-i a'lâda Hazret-i Muhammed'in sohbetinde oturmak isteyenler, akşam sabah O2na salavât-ı şerîfe getirsinler, duyarak, Resûl-i Ekrem'in âline, ehl-i beytine, ashâbına, ensârına. Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin ve sahbihî ve sellim. Ve günden güne Resûl-i Ekrem'in sünnetlerine sarıl, ictimâî sünnetlerine. Afüvv, kerem, mürüvvet, sabır, cesâret, fetânet, hep Resûlullah'ın, en güzel şeyler Hazret-i Muhammed'e cem olmuşdur. Cenâb-ı hakk O'nu bir zübde olarak ve insanlaraa önder olarak göndermiş, vesîle-i rahmet, bi zâtihî rahmetdir Peygamber sallallahu aleyhi vesellem. Öyle bir peygambere mâlikiz elhamdülillah.
Yarın yevm-i kıyâmetde O'nun izni olmayınca, O'na izin çıkmayınca, hiç bir nebî şefâate muktedir olamaz, kimse kimseyi kurtaramaz. O doksan dokuz defter verilecek, söylemişdim az evvel, içerisi hep suçla dolu, her şey tesbit edilmiş. Böyle olduğu hâlde, dikkat buyurun, böyle olduğu hâlde, utancından o ümmetden olan o zât, Hasenü'l-Basrî diyor ki, "Keşke ben olsaydım" diyor Hasenü'l-Basrî Hazretleri, "oraya çıkabilseydik" diyor yani, öyle Allah'dan kormuşlar ve Allah'a öyle yaklaşmışlar, Allah'ı öyle öğrenmişler, Allah ile Allah'ı öğrenmişler, ve emrolunur, "Götürün nâra" diyor Cenâb-ı Hakk. Götürürken Resûl-i Ekrem, "Yâ Rabbi, onun bana vermiş olduğu salavât-ı şerîfe var" diye çıkarır ve doksan dokuz günah defterini, bir mîzâna, Resûl-i Ekrem'e verilen salavât-ı şerîfeyi bir mîzâna koyarlar, salavât ağır gelir ve cennete gider. Onun için kemâlini, îmânın kemâlini çoğalt, Resûl-i Ekrem'i sev, ismini işitdiğin vakitde, salavât-ı şerîfeyi ver ve bunu duyarak ver ki iki cihânda mahrûm olmayasın.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.