5 Ağustos 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Amerika'daki bir sohbetlerinde buyurdular ki :
Bir yolculuk var, bizim arzu etmediğimiz bir vakitde bizi götürecekler, bir yolculuk var. Yolculuğa insan yalnız başına çıkdığı vakitde, gideceği yeri bulabilir, mümkündür ama çok güç bulabilir, belki de bulamaz, bu ihtimâl de var, yolda helâk olabilir. Öyleyse bir arkadaş alacak yanına. "Er-refîk sümme't-tarîk". Bir refîk alacak yanına, arkadaş alacak. Bu arkadaş da yani ona yol gösterecek olan arkadaş, yolu biliyorsa, kolaylıkla gidebilirler. Bilmiyorsa eğer, ikisi de bilmiyorsa, ikisi de helâke mahkûm. Bu acemî mürşid işte. Bir de yolu bilen mürşid var ki kestirme yoldan onu Hakk'a mülâkî eder. Bu mürşid, manevî mürşid, dünyâ mürşidi değil, âhiret mürşidi.
Gitmediği bir yerse, insan merâk ediyor, nereye gideceksin, nereye götürecekler acaba? Ve gidenler hiç gelmiyorlar. Her şeylerini, bırakıyorlar. En sevgili çocuklarını, yavrularını, âilelerini, kadınlarını, kocalarını, üzerine titrediği insanları bırakıp çıkıp gidiyorlar ve giden de bir daha haber almıyorsun. Nereye gitdi bunlar? Ne oldu bunlara? Kim götürdü bunları oraya?
Hamse-i havâssın mâverâsında bilgi sâhibleri ki bunlar nebîlerdir ve velîlerdir, onlar bize bu yolun ne olduğunu söyleyip haber veriyorlar ve bizi oraya çağırıyorlar.
"Ben kabri açdım, orada bir şey yok, orada bir kaç kemik var" dersen eğer, o senin bu âlemden gördüğün ahvâl o. Bu âlemin fevkinde, mâverâsına başka bir âlem var ki, yakın zamanda inkâr etdiğin o âlem senin önüne çıkacak, vaz zannetdiğin bu âlem kaybolacak senin gözünün önünden. Bu saâdet ve selâmet yollarını bulmak için Allah peygamberler ve mürşidler göndermişdir.
İki adam farz ediniz, birisi inanıyor, biri inanmıyor. İnanan, "Bu âlemden sonra bir âleme gideceğim, sevgililerimle buluşacağım, annemi göreceğim, babamı göreceğim, dedemi göreceğim, Allah'ın cenneti varmış, ona gireceğim" filan böyle inanıyor ve böyle yaşıyor. Bu adam öldü, farz edelim böyle şey yokmuş, çürüdü toprak oldu. Bir kuvvet çıkıp buna soruyor mu ki, "Sen dünyâda niye Allah'a inandın?". Yâhud, "Niye cennete inandın?", "Niye ibâdetler yapdın?" filan diye sorar mı? Sormaz. Öteki yok diyen, var çıkarsa ne cevâb verecek?
İkincisi. İnanmadı. Öldükden sonra dirileceğine inanmıyor, çürüyüp gideceksin diyor. Malın başkasının olacak, karın başkasının olacak, mâlik olduğun arazi başkasının olacak filan filan. Öldün her şey bitdi. Bunu düşünen bir adam, bir düşün hâlini, daha ölmeden azâba giriyor. Ama inanan, var diyor, gideceğim, anneme kavuşacağım, babama kavuşacağım, sevdiklerime kavuşacağım diyor. Bir ümîd var içerisinde, yaşama ümîdi var gene. Bu ümîd onun için büyük bir tesellî hayâtda. Ötekinde yok o ümîd, tesellî. O, ölümü işitmek istemiyor, ölümü görmek istemiyor, ölenlerin cenâzesine gitmiyor, ölümü göreceğim diye. Azâb içinde çünkü.
www.muzafferozak.com