Ahmed Amîş Efendi Hazretleri

4 Aralık 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Kuşadalı İbrahim Halveti

Ahmed Amîş Efendi Hazretleri, 1807 senesinde, bugün Bulgaristan sınırları içerisinde kalan Tırnova'da dünyâya gelmişdir. Tahsîlini doğduğu yerde yapan Ahmed Amiş Efendi Hazretleri, tasavvufa çok erken yaşda alâka duymuş, önce o civarda tanınan ve sevilen Bektâşî şeyhlerinden Sâdık Efendi Hazretlerine müracaat etmiş, Hazret, "Yavrum, sen şimdi git, sonra ırkı temiz birisi gelip seni bulacak ve irşâd edecekdir" buyurmuşlar. Hakîkaten iş Sâdık Efendi'nin dediği gibi olmuş, Ahmed Amîş Efendi yirmi yaşına geldiğinde Kuşadalı Velî'nin Tırnova'ya gönderdiği halîfesi Ömer Efendi'ye intisâb etmiş ve sülûkünü bu zâtın terbiyesi altında ikmâl ederek 1846 senesinde mürşidinden hilâfet almışdır.

Ahmed Amîş Efendi Hazretleri, 1853 Kırım Harbine iştirâk etmiş, tabur imamlığı yapmış, sonra gördüğü bir rüyâda aldığı davet üzerine İstanbul'a gelmişdir. Rüyâda gördüğü zât Kuşadalı Velî'nin halîfesi Bosnevî Mehmed Tevfik Efendi'dir. İstanbul'da bu zât ile görüşmüş, onun sohbetinden istifâde etmiş, bir müddet sonra Tırnova'ya dönmüş ve geçimini temin etmek için, tıpkı Tevfik Efendi gibi, bir hamam kiralayıp onu işletmeye başlamış, aynı zamanda sıbyan mektebinde hocalık yapmışdır. Hocalık yapdığı mekteb, "Amiş'in Mektebi" diye meşhûr olmuşdur. 1886 senesinde Bosnevî Mehmed Tevfîk Efendi'nin vefâtı üzerine yine İstanbul'a gitmiş, Hazret'in önde gelen bendegânından Üsküdarlı Hoca Ali Efendi, Rıfat Efendi, Üsküdar’da Nalçacı Dergâhı Şeyhi Mustafa Enver Bey, Kâşgar hükümeti temsilcisi Fusûs şârihi Yakûb Han ve Fâtih türbedarı Niğdeli Bekir Efendi ile sohbetlerde bulunmuşdur. Bir müddet sonra tekrar memleketine dönmüşdür. 1877 senesinde Tuna vilâyetinin elden çıkması üzerine Tırnova’yı terk edip, İstanbul’a gelmişdir. Bu gelişinde, Fâtih türbedârı Bekir Efendi türbedârlık vazîfesini kendisine devretmişdir. Ahmed Amiş Efendi bundan sonra "Fâtih Türbedarı" unvânıyla tanınmışdır.

Hazret-i Şeyh'in tarîkat silsilesi, Mehmed Tevfik Bosnevî, Kuşadalı İbrâhim Efendi, Beypazarlı Ali Efendi, Mustafa Çerkeşî, Seyyid Mehmed Nasûhî, Ali Karabâş-ı Velî vâsıtasıyla Şeyh Şabân-ı Velî’ye ulaşır.

Ahmed Amîş Efendi o devrin büyüklerinde Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî Hazretlerinin de teveccühüne mazhar olmuş ve kendisinden Nakşî icâzeti almışdır. Yine o devrin ulularından Muhammed Nûru'l-Arabî Hazretleri de kendisine teberrüken bir icâzet vermişdir.

Ahmed Amiş Efendi Hazretleri büyük mürşidi Kuşadalı Velî'nin seyr u sülûk usûlüne riâyet etmiş yani sohbeti ve râbıtayı esas almışdır. Bilindiği gibi Kuşadalı Velî, bir târihden sonra eski tekke usûlünü terk etmiş, "Artık tekkelerde feyz kalmamışdır" diyerek, mücâhede, merâsim, kıyâfet gibi şeylere itibar etmemişdir. Ahmed Amîş Efendi de, "Mücâhedâtın bir kısmını Kuşadalı kaldırdı, mütebâkisini de ben ref' etdim" buyurmuşlardır.

Ahmed Amiş Efendi’nin bendegânı ve muhibleri arasında Bursalı Mehmed Tâhir Bey, müderris Babanzâde Ahmed Naîm Bey, Ahmed Avni Konuk Bey, Hüseyin Avni Konukman Bey, İsmail Fenni Ertuğrul Bey, Abdülazîz Mecdî Tolun Efendi gibi büyük şahsiyetler de vardır.
Hazret-i Şeyh çok uzun ve bereketli bir ömür sürmüş, 9 Mayıs 1920 târihinde, 113 yaşında, Hakk'a yürümüşdür. Vefâtı dâmâdı Ahmed Naîm Bey'in Şehzâdebaşındaki evinde vukû bulmuşdur. Bendegânından Evrenoszâde Sâmi Efendi, vefâtına şu mısra ile târih düşürmüşdür :

Gitdi gülzâr-ı cemâle pîr-i efrâd-ı cihân
1338

Hazret-i Şeyh'in cenâze namazını Abdülazîz Mecdî Efendi Hazretleri kıldırmışdır. Hazret-i Şeyh'in azîz naşı uzun müddet türbedârlığını yapdığı Fâtih Sultan Mehmed Hân'ın câmisindeki hazîreye defnedilmişdir. Kabr-i şerîfinin bir tarafında oğlu, diğer tarafında ise bendesi Ahmed Tâhir Efendi Hazretleri yatmakdadır. Mezar kitâbesindeki şu nutuk da, Evrenoszâde Sâmi Efendi'ye âiddir.
 
Rûh-ı pâk-i mürşid-i yektâ Cenâb-ı Ahmed'e
Sâye-i arş-ı ilâhîdir mu'allâ âşiyân
Matla'-ı feyz-i velâyetdir o kutbü'l-vâsılîn
Sırr-ı ferdiyyet olurdu vech-i pâkinden 'ıyân
Râh-ı Şa'bân-ı Velî'de ekmel-i devrân olup
Ehl-i hâle kıble-i 'irfân idi birçok zaman
Âh kim yükseldi lâhût-i muhît-i vahdete
Oldu envâr-ı tecellî-i bekâda bî-nişân
Neşvebâr oldukça envâr-ı cemâli kalbime
Parlıyor pîşimde eşvâk-ı safâ-yı câvidân
Cezbe-i vahdetle Sâmî söyledim târîh-i tâm
Gitdi gülzâr-ı cemâle pîr-i efrâdı cihân

Ahmed Amiş Efendi yazılı bir eser bırakmamışdır. Ancak sohbetlerinde tutulan bazı notlar ile fem-i saâdetlerinden zâhir olan ârifâne kelâmlardan ve mürşidâne nasîhatlardan bir kısmı kayıt altına alınmışdır. Hazret'in çoğu sözleri mecâzlarla ve 
remzlerle doludur ve hakîkaten çok derin ma'nâlar taşır. Bunların anlaşılması kolay değildir, şerhedilmesi lâzımdır. Bazı sözleri de vecîze gibidir, lafzen kısa ancak ma'nâ bakımından çok genişdir. Hazret-i Şeyh'in hikmetli sözlerinden bazılarını teberrüken buraya kayd ediyoruz :
  • Mütecellî vâhid, mecâli müteaddid.
  • Ezelde hilkat yokdur, zuhûr vardır.
  • Cemî mükevvenât Hakk'ın zuhûrudur. Şuûnât-ı ilâhiyye irâde-i zâtiyyedendir.
  • İnsan sûretde muhtâr, hakîkatde mecbûrdur.
  • Gör geç, belle geç, durma geç!
  • En lezzetli üç şey vardır. Tilâvet-i Kur`ân, musâhabet-i ihvân, mülâkât-ı Rahmân.
  • Kalb safâsı, beden hafîfliği iste.
  • Dünyâda eşini bulamazsan, işini bilemezsen rahat edemezsin.
  • Gökden düşenin parçası bulunur, gönülden düşenin parçası bulunmaz.
  • Bu yolun sermâyesi kuru muhabbetdir. Muhabbetin yaşı da olur mu? Olur ya! Tarîkat şeyhlerini görmüyor musun!
  • Ma'nâ kadîmdir, kimsenin olmaz.
  • Bulmalı, duymalı, doymalı.
  • İnsanda en son kaybolan, manevî saltanat hırsıdır.
  • Dağı dağ, taşı taş gördükçe bir şeyhe muhtaçsın.
  • Şu şöyle olsun, bu böyle olsundan kurtuluncaya kadar bir şeyhe muhtaçsın.
  • Leylek leylek löpürdek, hani bana çekirdek, çekirdeğin içi yok, kara kızın saçı yok.
  • Benim sükûtumdan anlamayan kelâmımdan bir şey anlamaz.
Cenâb-ı Hakk feyzlerinden müstefîd, şefâatlerine nâil eylesin. Âmîn.
Listeye geri dön