6 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
ve
ÎZÂHI
Ahvâl‐i serencâmım bu sâ'ate erince
Demem sana icmâlin tâ gâyete erince
Bu nutk-i şerîf Niyâzî Mısrî Hazretlerinin kendi seyr ü sülûku hakkındadır. Serencâmdan maksad seyr ü sülûk, ahvâlden maksad da bu sülûk esnâsında yaşanan hâller ve geçilen makâmlardır. "Demem sana icmâlin tâ gâyete erince" buyurması, bunları sülûkunu ikmâl etdikden sonra yazdığını beyân içindir.
Biz beş er idik çıkdık bir demde yola girdik
Kırk yılda Pîr'e erdik bu sohbete erince
Beş er ile kasdedilen Niyâzî Mısrî Hazretleri ile aynı mürşidden el alan dört ihvânıdır. Beş erin diğer ma'nâsı ise insanı meydâna getiren dört unsur ile rûhdur. Beş er aynı zamanda insanı meydana getiren şu beş şeye de işâretdir : Nefs, kalb, akıl, rûh ve sır. "Kırk yılda pîre erdik"den murâd ne kadar cehd edilirse edilsin maksada vüsûlün zaman alacağına işâretdir. Zîrâ insanın kemâle gelmesi uzun bir zaman alır.
Her yanaya çalındık çok adları takındık
Dört tekbîri bir kıldık ta kâmete erince
Dört tekbîrden murâd cenâze namazının tekbîrlerindeki remzlerdir. Dört tekbîr, cemâdiyet, nebâtiyet, hayvâniyet ve insâniyet mertebelerine işâretdir. Namazda da bu mertebelere işâret vardı. Kıyâm insâniyet mertebesine, rükû' hayvâniyet mertebesine, secde nebâtiyet mertebesine, ka'de de cemâdiyet mertebesine işâretdir. İnsân bu dört mertebeden geçerek kemâle gelir. Burada bir de ölmeden evvel ölmeye yani fenâfillah mertebesine işâret vardır
Çün kâmet alıp durduk dîvânına el bağlı
Vechini 'ayân gördük bu hayrete erince
Fenâfillahdan sonra bekâbillah gelir. Buna cem'u'l-cem' de denir. Fenâfillah Hakk' da yok olmak demekdir, o yüzden o mertebede müşâhede olmaz. Müşâhede makâmı bekâbillahdır. Hazret'in "Vechini ayân gördük" buyurmasının hikmeti budur. "Hayrete erince" demesi, Hakk'ı müşâhede edenin muhakkak hayrete düşmesindendir.
Tâ'at bu imiş ancak râhat bu imiş ancak
'İzzet bu imiş ancak bu hizmete erince
Bu makâma erişen kişi tevhîdin sırrına nâil olduğu için bulunduğu makâmın lezzetine doyamaz. Ne tarafa baksa Hakk'ı görür, neye baksa Hakk'ı müşâhede eder. Bunda büyük lezzet olmaz. Bu da sâlikin bu yolda çekdiği zahmetlere karşılık Cenâb-ı hakk'ın verdiği bir mükâfâtdır ki çekilen bütün zahmetleri unutturur.
Kesret idi bir oldu sûret idi sır oldu
Zulmet idi nûr oldu bu âyete erince
Çün cân ile bir idik ebdân ile dağıldık
Âhir ki deme erdik bu vahdete erince
İnsan Allah'dan gelmişdir. Rûh nefha-i ilâhîdir. Bedenler rûha perde olmuş, insan Hakk'dan gâfil kalmışdır. Seyr ü sülûkdan maksad beden perdesini yırtıp insandaki ilâhî sırrı keşf etmekdir. Vahdte ermek demek bu sırrı keşfetmek demekdir.
Bin dört yüz kanat açdım altı yüz dani koşdum
Tâ on beşe dek uçdum bu hâlete erince
Hazret-i Şeyh'in bu sayılarla nelere işâret etdiğini anlayamadım.
Dünyâyı n'ider 'âşık ukbâyı n'ider sâdık
Mısrî ola gör ayık sen vuslata erince
Dervîşlik, hem dünyâyı hem ukbâyı geriye atmakla olur. Dervîş, Hakk'a kulluğu bir karşılık beklemeden yapan kişidir. Dervîşin tek maksadı Hakk rızâsıdır, Hakk cemâlidir. Bu niyetle kendisine yaklaşan kullarına HAkk'ın büyük bir mükâfâtı vardır ki bu da kurbiyyet ve vuslatdır. Vuslata erenlerin de iki hâli vardır. Biri sahv biri de sekr hâlidir. Ayık olmak, sahva işaretdir ki bu irşâd makâmıdır. Sekr yani sarhoşluk hâli ise vecd ve istiğrak hâlidir. Her ne kadar sekrde büyük bir zevk hâsıl olursa da bunun başkalarına bir faydası yokdur. İrşâdda ise halk için çok büyük faydalar vardır.
Niyâzî Mısrî
Kuddise Sırruh