4 Mart 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Allah'ın güzel dediği güzeldir, kulun güzel dediği güzel değildir. Allah'ın güzel dediği güzeldir, Resûl-i Ekrem'in güzel dediği güzeldir. Senin görüşünle, senin aklına, benim aklımla değil.
"Bu akl u fikr ile Mevlâ bulunmaz" demişler. Bulunur da nâkıs olarak. Akıl nâkıs olduğu için nâkıs bulur Mevlâ'yı, bulur yoksa, kemâlli bulamaz. Resûllerin tarifi gibi bulamaz. Yanlış yolda kalır.
Meselâ bütün beşeriyyet kendine bir ilâh bulmuşdur. Git Afrika'ya, yâhud Avusturalya'ya git, vahşî kabîleler bile bulmuşlar. Hayâlini Allah zannetmişdir. Bir hâlıka inanıyor ama hayâlini. Meselâ dokuz başlı bir yılan, hayâlinde, onu Allah biliyor, ona tapıyor. Hakk'ı bulmağa çalışıyor ama yanlış buluyor işte. Onun için peygamber lâzım, hakkıyla Hakk'ı tarîf etmek için. Çünkü Allah Allah'la bilinir. Bu akl u fikr ile Mevlâ bilinmez, Allah ile Allah'ı bilirsin, peygamberle Allah'ı bilirsin. Peygamber gelmese kızımızla yatarız, annemizle evleniriz, niye başkasına verelim malımızı-mülkümüzü. Anne kendi oğluna varır, mal başkasına kalmasın diye. İşte ne oluyor, peygamber geliyor, diyor ki işte, "süt kardeşin sana haram" diyor. Kendi kardeşini alamazsın, süt kardeşini alamazsın. "حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ hurrimet aleyküm ümmehâtüküm ve benâtüküm ve ahavâtiküm". "Üvey ananı alamazsın" diyor. "Üvey kızını alamazsın" diyor. Kendi kızını alamazsın, üvey kızını da alamazsın" diyor. "Kız kardeşini alamazsın, halanı alamazsın" diyor, hep o âyet-i kerîme. Yaa! Böyle tarîf ediyor hepsini. Eğer böyle gelmeseydi, herkes alırdı. Onun için, "Bu akl u fikr ile Mevlâ bulunmaz", bulunur ama Allah'ın istediği gibi olmaz.
Hattâ dîn husûsatında ben size bir şey tarîf edeyim de öyle inanın Allahu Teâlâ'ya siz. "Âmentü billâhi 'alâ murâdillahi" diye inanın. "Ben Allah'a inandım, Allah'ın murâdı üzerine" diye inanın, öyle. Bir çok adam var, Allah diye kendi nefsine tapıyor. Çok güç, şirkden berî kılmak, çok güç. O "lâ şerîke leh" filan, Arap bağırıyor avazı çıkdığı kadar "lâ şerîke leh" filan diye ama kendi şirkdedir onun, haberi olmaz. Şirkde olduğunun farkında değildir o. Bir kendi var, bir de Allah var, iki oluyor. "Lâ mevcûde illâ hû" olduğuna göre şirk olur o. onun için, "Âmentü billâhi 'alâ murâdillahi", Allah'ın murâdı üstüne, Allah'ın isteği üzerine Allah'a ben inandım. Nasıl istiyor Allah, öyle inandım. Bitdi. "Âmentü billah", Allah'a inandık. Nasıl inandık? "Alâ murâdillah", Allah'ın murâdı, Allah'ın isteği üzerine inandık. "Alâ murâdi resûlillah", Resûlullah'ın tarîfi gibi Allah'a inandık. Yoksa bir alay ilâh var. Haberin bile olmaz. Paraya taparsın haberin olmaz, kadına taparsın haberin olmaz.
Akıl, insânlara lâzımdır. Tekâlif-i ilâhiyye akladır. Akladır ama akıl insanı maksûda götüremez. Akıl bir mertebeye kadar götürür. Meselâ ata bindin, at ne yapar, seni denize kadar götürür. Sonra, denizde durur o. İşte akl-ı meâş o kadardır. Ondan sonra akl-ı meâd var. Sonra aşk var, teslîmiyyet var, Allah ve Resûlüne. Hazret-i Muhammed uğruna, Kur`ân uğruna aklını kurbân etmezsen, vuslat-ı ilâhî olmaz, aklı kurbân edeceksin.
Her şey akılla hallolmaz. Hep onlar öyle zannediyorlar, öyle söylüyorlar ama mutezîleye göredir o, bize göre değil. Bazen televizyonda konuşuyorlar, ben dinliyorum, bakıyorum, yanlış onlar. Onlar itikad bozukluğu. Yaa! Mutezîleye göre onların konuşdukları, biz sünnîyiz.
Akıl bir mertebeye kadardır. İşte sana tarifim benim bu, ata bindin, denizin kenarına kadar götürür, ileri götürmez. Kalırsın denizin kenarında. Bitdi. Akl-ı meâş bu kadar. Bu kadar akıllı adam var, niye îmân etmiyorlar? Göğe çıkdı herif, aya ayak basdı, niye îmân etmedi? Soruyorum. Yaa!
Tevfîkli akıl lâzım bir defa evveliemirde. Ebû Cehil'in de aklı var. Resûl-i Ekrem'e ne diyor Ebû Cehil? Bak, ne akıllı adam. "Kalk yâ Muhammed ayağa". Resûl-i Ekrem ayağa kalkmış. "Kaldır bir ayağını yerden". Efendimiz kaldırdı bir ayağını. "Öteki ayağını da kaldır" dedi. "Yıkılırım" dedi Peygamber. "Sen diyorsun ki" dedi, "Mekke'den Kudüs'e gitdim, gecenin bir cüzünde. Ordan semâya çıkdım diyorsun. Sen yerden bir karış kalkamıyorsun" dedi. Akıllı adam Ebû Cehil. Akılla yapdın mı, böyle akılla iş. Halbuki diyor ki, "sübhânellezî esrâ", Allah götürdü diyor. O, "Ben gitdim" diyor zannediyor. Gitmek başka, götürmek başka.
Profesör bana öyle söyledi, "Baksana Kur`ân'da ne var" dedi. "Ne var?" dedim. "Güneşin çamura batdığını söylüyor Kur`ân" dedi bana. Dedim, "Sen Kur`ân'ı ters anlamışsın. Arapça biliyorsun ama bilmiyorsun" dedim. "Allahça anlamıyorsun sen" dedim. "Arapça biliyorsun ama Allahça anlamıyorsun" dedim. "Neden?". "Ve tera'ş-şemse diyor" dedim. "Şemsi öyle gördü diyor Kur`ân-ı Kerîm. Çamura batdı demiyor, öyle gördü diyor". Şimdi biz de bakdığımız vakitde, güneş denize batıyor görüyoruz. Güneş denize batmıyor ki, bizim görüşümüz o. Zülkarneyn öyle gördü, onu söylüyor. "Haaa" dedi Mükrimin Halil Bey, Allah rahmet eylesin. Yaaa! Gördü başka, öyle batdı başka.
Akıldan sonra akl-ı meâd vardır, tevfîkli akıl. O tevfîkli akıl da işte, Hakk'a teslîmiyyetdir. Tam tersinedir, bu akılla. Meselâ der ki Resûl-i Ekrem, "Oruçlu adamın ağzının kokusu miskden daha güzeldir Allah'a karşı". Ne fenâ kokar oruçlu adamın ağzının kokusu, neûzübillah, ödüm patlar benim duyacağım diye. Delik arıyorum kaçmağa. Leş gibi kokuyor. Akl-ı meâşla böyle görünüyor. Akl-ı meâdla, bak Allah'a ne kadar sevgili, miskden daha etyab diyor. Senin görüşünle değil. Güzel bir kadın gidiyor, hasnâ müstesnâ, zinâ ne kadar çirkin diyor Kur`ân-ı Kerîm, halbuki akla bakarsan ne kadar güzel. Tersdir başdan aşağı. Onun için o iş ayrı.
Meselâ, benim şahsî darb-ı meselimdir, ceviz nerden çıkıyor, kabak nerden bitiyor, bir adam bilmese, bir ağaç kütük getirsek böyle koysak, yanına da onun cevizi koysak, bu kadar incecik bir ot getirsek, yanına da bu kadar bir kabak koysak, ağacın yan tarafına da bir tâne ceviz koysak, sorsak o adama, dese ki, "Bu meyva nerden çıkmışdır?" diye, kabağı ağacı gösterecekdir, muhakkak sûretde, cevizi de ince otu gösterecekdir. Çünkü akıl onu gösterir. Halbuki tersinedir, incecik otdan bu kadar kabak olur, koca ağaçdan bu kadar ceviz olmuşdur. Bitdi o kadar. Akıl aldanır. Akıl lâzım, lâzım ama, ateşe basmayacak kadar, sobaya elini sokmayacak kadar. Akıl her şeyi halletmez.
Bektâşî oturmuş ceviz ağacının altına böyle. Ağaca bakmış, cevizler bu kadar böyle, tarlada kabaklar bu kadar. Demiş, "Yâ Rabbi, ne acîb işin var" demiş. "Şu kabağın bu ağaçda, bu cevizin bu otda olması lâzım gelirdi" derken kafasına bir ceviz düşmüş. "Estağfirullah Yâ Rabbi" demiş. "Maâzallah ya kabak burda olsaydı, ağaçda, bizim kafada hayır kalmazdı, dümdüz olurdu" demiş.
Akılsız bir şey olmaz. Akılla da her şey olmaz. Mektebde okuyan kazandı, ama her okuyan kazanmadı. Çalışmaya çıkan zengin oldu ama her çalışmaya çıkan zengin olmadı. Her akıl her şeyi kavrayamadı ama mutlakâ akıl kavradı. Bir yere gelir, orda Allah'a teslîmiyyet lâzımdır, teslîm oldun mu mesele kalmaz.
www.muzafferozak.com