Yüzme bilmeyen bir adam göle düşmüş ve ölüm korkusuyla feryâda başlamış. Onun feryâdını duyanlar hemen yardıma koşmuşlar ve adama "Ver elini" demişler ama adam kimseye elini vermemiş, suda debelenmeye devâm etmiş. Adamı kurtarmak için ellerini uzatanlar, "Herhalde korku ve heyecandan dolayı ne yaptığını bilmiyor" diye düşünmüşler ve gölde çırpınan adama tekrar tekrar seslenmişler, "Kardeşim ver elini de seni çıkaralım, yoksa boğulacaksın" demişler. Gölde çırpınmakda olan adam sanki onları hiç görmüyormuş ve duymuyormuş gibi hiç alâkadar olmamış, çırpınmaya devam etmiş. Gölün kenarında toplananlar hayretle bu manzarayı seyrederlerken koşarak oraya gelen Hoca, "Merâk etmeyin ben şimdi onu kurtarırım" diyerek suda çırpınan adama doğru elini uzatmış ve "Al elimi" demiş. Hoca "Al elimi" der demez, adam Hoca'nın eline yapışmış ve karaya çıkmış. Bu işin sırrını merâk edenler Hoca'ya sormuşlar, "Hocam biz bu işe hiç akıl erdiremedik. Biz adama defalarca seslendiğimiz halde, bize elini vermedi de nasıl oldu da sen bir kere söyleyince hemen elini uzatıverdi?" demişler. Hoca, şu cevâbı vermiş, "Siz onu tanımıyorsunuz. O öyle bir cimridir ki, aslâ hiç bir şeyini veremez. O yalnızca almayı bilir. Ben onu iyi tanıdığım için sizin gibi ver elini demedim, al elimi dedim, işin sırrı budur" demiş.