الهادي El-Hâdî Celle Celâluh

13 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

El-Hadi

Hâdî, hidâyetden gelir. Hidâyet, doğru yolu göstermek, doğru yola iletmek demekdir. Zıddı dalâletdir. Hâdî, doğru yolu gösterici, doğru yola iletici ma'nâsına gelir. Bu isim Cenâb-ı Hakk'a izâfe edildiğinde, dünyâ ve âhiret saâdetinin yolunu gösteren mutlak hidâyet sâhibi demek olur.

Cenâb-ı Hakk'ın insana dünyâ sâadetini elde edebilmesi için verdiği akıl, fikir, lisân gibi nimetler ve her türlü kâbiliyyet hep bu ism-i şerîfin tecellîsidir. Bu ism-i şerîfin tesiri diğer bütün mahlûkat üzerinde de görülür. Bu isim sâyesindedir ki, cümle mahlûkât hayâtını devâm etdirir, gıdâsını temin eder, düşmanından korunur, menfaatini celb eder. Meselâ arının bal yapması bunun açık bir misâlidir. Arı hangi çiçeğe gideceğini, o çiçekden ne alacağını, ne kadar uzağa gideceğini, ne vakit kovanına döneceğini, peteğini nasıl öreceğini ve diğer bütün işlerini bu ism-i şerîfin tesiriyle bilir. Nitekim bu, Kur`ân'da da zikredilmişdir.

İnsanın âhiret sâadetini elde edebilmesi için verilen nimetler de yine bu ism-i şerîfin tezâhürüdür. Kitâblar, peygamberler bâhusûs Kur`ân-ı Kerîm ve Resûl-i Ekrem bu ismin mazharıdır. İnsanları hak yola çağıran âlimler ve mürşidler de yine bu ismin tecelliyâtındandır. Zîrâ insana hak yolu gösterenler bunlardır. Nitekim Sûre-i Bakara'nın başındaki, "ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ zâlike'l-kitâbu lâ raybe fîh, hüden lil müttakîn" âyetinde hidâyet Kur`ân'a izâfe edilmişdir. Yine, "إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ inne hâze'l-kur`âne yehdî lilletî hiye akvem" âyetinde Kur`ân, hidâyet edici olarak vasfedilmişdir. Yine "وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ ve inneke le tehdî ilâ sırâtin müstakîm" âyetinde hidâyet Resûl-i Ekrem Efendimize izâfet edilmişdir. Misâller çoğaltılabilir.

Hâdî ism-i şerîfinin en husûsî tecellîsi ise îmândır. Îmân Hakk tarafından bahşedilen bir mevhibedir, çalışmakla elde edilemez. Nitekim Kur`ân'da gelir, "وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ vallahu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın müstakîm". Yine diğer bir âyetde, "وَلَٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ velâkin yudillu men yeşâu ve yehdî men yeşâ" buyurmuşdur. Yani Allah dilediği kuluna hidâyet eder, dilediğini dalâletde bırakır.

Hidâyet, dînimizin en mühim tabirlerinden biridir ve bu yüzden de Kur`ân-ı Kerîm'in pek çok yerinde geçer. İlk zikredildiği yer de Sûre-i Fâtiha'dır ki her namazda okuduğumuz bu sûredeki "اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ihdine's-sırâta'l-müstakîm" âyet-i celîlesi bize hidâyetin ne kadar mühim olduğunu gösterir. Hidâyet meselesi o kadar mühimdir ki, her mü'min günde kırk defa bu âyeti okur, Allah'dan hidâyet ister.

Kulun bu isimden alacağı hisse, hidâyet üzere olup, halkı hak yola davet etmekdir.  Dünyevî işlerde de insanları iyiye, güzele, doğruya davet etmek, soranlara yol göstermek, ihtiyâcı olanlara rehberlik etmek yine bu isimden alacağımız hisselerdir. 

Listeye geri dön