Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, daha henüz altı aylık iken babası ânîden vefât etmiş, o yıllarda yaşanan harb felâketleri sebebiyle geniş âilesi darmadağın olmuş, malları mülkleri gasb edilmiş ve büyük bir fakr u zarûret içine düşmüşdür. Annesi, kız kardeşi ve iki küçük yeğeni ile başbaşa çâresiz kaldığı o dönemde Annesi Âişe Hanım, "Hiç değilse evlâdım kendisini kurtarsın" düşüncesiyle O'nu askerî okula yazdırmak istemiş. Zâten Efendi Hazretlerinin âilesinin baba tarafı, ilmiyye mesleğini tercîh eden babası Mehmed Efendi hâriç, hep askerlik mesleğini tercîh etmişler. Aralarında yüksek rütbeli kumandanların da olduğu bu zevât, Osmanlı Devletinin son dönemindeki savaşlarda büyük hizmetler görmüşler, kimisi gâzî, kimisi de şehîd olmuş. İşte Efendi Hazretlerinin annesi, oğlunun hayâtında dönüm noktası olacak kadar önemli olan bu kararı vereceği sırada bir rüyâ görmüş. Rüyâsında karşısına çıkan bir veliyyullah : "Hanım! Sen bu çocuğu öyle asker yapma! Allah askeri yap!" demiş. Âişe Hanım, gördüğü bu rüyâ üzerine, oğlunu askeri okula göndermekden vazgeçmiş ve binbir zahmet ve meşakkate katlanarak, oğlunun dînî ilimleri tahsîl etmesini temin etmiş ve hakîkaten de O'nu Allah askeri yapmışdır. Öyle bir Allah askeri ki, sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde, şeytan ordularıyla harb etmiş, şeytanın ve nefs-i emmârenin esâretine düşen sayısız insanın yardımına koşmuş, onları manevi esâretden kurtarmış, bâtın âlemde nice zaferler kazanmış, "وَإِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ ve inne cündenâ lehümül gâlibûn" âyet-i kerîmesinin sırrına mazhar olup, ismi ile müsemmâ olarak, dâimâ muzaffer olmuşdur.