7 Haziran 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu aşk, lisân ile ifâdeye gelmez. Bazı şeyler vardır ki yirmi sekiz harfle ifâde olunmaz yani harfler ve kelimeler kifâyetsiz kalır. Meselâ ne gibi? Sağıra âhenk olmaz, köre renk olmaz. Aşkı ancak sen bilebilirsin, başkasına anlatamazsın. Gülün kokusunu anlatabilir misin? Ya da balın lezzetini ta'rîf edebilir misin? Gülün kokusunu da balın lezzetini de ancak tadan bilir. İşte aşk da bunun gibidir.Efendi Hazretleri, nasıl olup da fânî bir kulun Allah'a âşık olabildiğini de şu sûretle beyân buyurdular :
Kul fânî olmak münâsebetiyle Allah'ı sevemez. Ancak kul Allah'a îmân eder, O'nun emrilerini seve seve yapa yapa, yasaklarından O'ndan çekinerek kaçına kaçına ve O'nu zikrede zikrede ede ede, o hâle gelir ki, Cenâb-ı Hakk'ın muhabbetini celb eder. Allah bir kulunu sevdiği vakit, o kulunun kalbine kendi aşkını verir böylece kul Allah'a âşık olur. Ama kul ile Allah arasındaki bu aşkın keyfiyyeti mechûldür. Keyfiyyeti mechûl olan bu aşkın ancak bazı tezâhürlerinden bahsedebiliriz. Meselâ, bir âşık Allah ile konuşabilir, Allah böyle bir kuluna mekândan münezzeh ve keyfiyyeti mechûl olarak cemâlini gösterebilir. Bunların nasıl olduğu beyâna gelmez, keyfiyyeti mechûldür.Efendi Hazretleri Allah'ın sevdiği kulların bazı alâmetlerini de şöyle beyân buyurdular :
Allah bir kulunu sevince "Ben filanca kulumu seviyorum, siz de sevin" diye yere ve göğe i'lân eder. Böylece Hakk'ı sevenlerin hepsi o kulu severler. Halk, o kimsenin etrâfında dönmeye, ona hizmet etmeye başlar. Allah'ın sevdiği o kimse, bazıları için hava gibi, su gibi, ekmek gibi olur. Nasıl bir insan su içmeden, yemek yemeden, hava almadan yaşayamazsa bazıları da onu görmeden yaşayamaz. Halk arasında o kulunu mahbûb eder, sevgili yapar. Bazen Allah sevdiği kuluna şaka yapar, cilve yapar, naz ve niyâz eder. Kul nasıl Allah'a itâat ediyorsa, Allah da sevdiği kuluna itâat eder yani ne isterse verir. İşte bütün bunlar, Cenâb-ı Hakk'ın sevgisinin işâretlerindendir.