8 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Zamânının en büyük hükümdârı, Sultân Mahmûd-i Gaznevî, Hindistan üzerine sefere çıkarken, hayır duâsını almak üzere o devrin en büyük âlimini ziyarete gitmiş. Hocaefendi, o sırada ders okutuyormuş, yüzlerce talebesi başına toplanmış, hepsi de pür-dikkat onu dinliyorlarmış. Sultân Mahmûd, kalabalıkdan ilerleyemediği için, Hocaefendi'nin yanına yaklaşamamış ve edeben en gerilerde bir yerde bir köşeye büzülmüş. Malum ya eski Türk hükümdarları ilme ve âlimlere çok hürmet gösterirlermiş. O da ilme ve âlime olan hürmetinden dolayı dersin sonuna kadar sabırla beklemiş. Derse nihâyet verilince Sultân Mahmûd, Hocaefendi'nin yanına yaklaşmış ve ondan çıkacağı sefer için duâ etmesini ricâ etmiş. Hocaefendi'nin duâsını aldıkdan sonra, "Fırsat bu fırsat, böyle büyük bir âlimi bulmuşken, ondan bir şey öğreneyim" demiş ve serlevhada da gördüğünüz Sûre-i Âl-i İmrân'daki şu âyetin îzâhın istemiş :
O büyük âlim, sultana şu cevâbı vermiş. "Bu kelâm-ı Rabbânî'nin ma'nâsını îzâh etmek için uzun uzun konuşmaya gerek yok. Senin şu hâlinle benim bu hâlim, bu âyeti îzâha kâfîdir. Ulu Allah, dileyince senin gibi, binlerce muharebe fili ve on binlerce süvâriyle harbe giden kudretli ve haşmetli bir hükümdârı, benim gibi hiç dünya malına mâlik olmayan fakîr bir adamın huzûruna getirtip, en geride oturtur. Yine Allah dileyince, beni böyle çıplak ayakla eski bir kilim üzerinde oturtup, bana kanâat pâdişahlığını vererek, azîz ve mükerrem kılar, hiç kimseye boyun eğdirmeden, hür ve mesûd yaşatır" demiş.