16 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Ümmet-i Muhammed içinde Allahu Teâlâ'ya dost olanlar vardır. Allahu Teâlâ'nın da dostluklarına kıymet ve ehemmiyet vererek yücelttiği bu velîlerden, Hakk ile aralarındaki muhabbetin bir nişânesi olarak, Allah Celle, bazı kerâmetler zuhûra getirir. Ancak Hakk velîleri, bu kerâmetlerinin insanlar tarafından bilinmesini aslâ istemezler. Çünkü kerâmet izhârı sûretiyle Hakk'a kurbiyyetlerinin halk tarafından bilinmesine rızâları yokdur. Allah Celle ise, zât-ı ehadiyyetine bağlı ve âşık olanların bu aşk ve muhabbetlerini kullarına göstermek ister. Hakk velîlerinde bu aşk ve muhabbet nişânesi, bazan musîbet, bazan kıllet, bazan illet, bazan lutuf, bazan kerâmet-i ilmiyye, bazan kerâmet-i kevniyye ve bazan da kerâmet-i vücûdiyye olarak tezâhür eyler. Velîlerin kendilerinden zuhûra gelen bu kerâmetlerin, insanların hoşuna gitmeyecek ve insanlar nazarında zâhiren çirkin gibi görünecek olanlarını seçmelerinin sırrı ve hikmeti işte budur. İnsanlara güzel görünecek ve onların ilgilerini çekecek ve Hakk ile aralarındaki sırrı açıklayabilecek kerâmetler izhârından kaçınırlar. Yoksa, rastgele kerâmet izhârı velîler lisânıyla "Hayz-ı Ricâl"dir. Yani kadınlar aybaşı hallerinde nasıl huzûr-i Hakk'dan mahrûm olurlarsa, kendiliklerinden kerâmet izhârına özenenler de, hayızlı kadın gibi, Hakk huzûrundan mahrûm kalmış olurlar. Hakk velîleri, tayy-i mekân gibi, duvarın yürümesi gibi, bir hayvanın konuşması gibi, insanların hoşuna gidecek kerâmetler izhârını bu yüzden istemezler.