16 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Yâhu bana ne unvânlar veriyorsunuz. Ne ulvî kemâlât isnâd ediyorsunuz. Beni benden çok mu biliyorsunuz. Anladık babanızım mürşid dediğin en büyük bir şey olsa, lutf-i ilahiye mazhar bir velîdir. Velî dediğin büyüye büyüye bâb-ı ilâhîde 'abd-i hâss olur. En büyük şerefi 'ubûdiyetidir. Benden size feyz ve kemal erişir ise bu, bana değil Rabbime râcidir. Bütün kudret bütün 'azamet O'na yani ma'bûd-i celîlü'ş-şânıma 'âiddir. Bir de manzûme-i garrâ ve neşîde-i 'ulyâ ile müveşşah olması tarz-ı ifâde ve tarîk-i niyâza başka bir revnak bahşetmişdir.
Ne cânibde kadem basdın yüzüm ol yerde ferş olsunNe yerde sâye saldın hâk olam ol rehgüzâr üzre
Öyle mi! Hay kuzu hay, hay yavru hay! Senin hâk olacağın yere ayağımla basmam, kudretim olursa o hâki tâc-ı ru'ûs-i ricâl eylerim.
Görüyorsunuz ya, koskoca Şeyh, dervîşine nasıl tevâzu ediyor, kendisine "ayağının basdığı yere yüzümü koyarım, bulunduğun yere toprak olurum" diyen dervîşine, "Senin toprak olacağın yere ayağımla basmam, imkânım olursa o toprağı başıma tâc ederim" diyor.
Mürşidi mübalağalı bir şekilde medhetmek, onu yere göğe sığdıramamak, ona hürmet göstereceğim diye işi ifrata vardırmak, sâliklerin düşdüğü büyük vartalardan biridir. Bunun da birkaç sebebi vardır. Birisi kendisine bundan bir pay çıkarmakdır. "Bakın benim mürşidim ne büyük bir insan, ben de onun dervîşiyim" îmâsında bulunarak gizli gizli kendisini yüceltmekdir. Diğer bir sebebi de velînin fazîletlerini kendisinden bilmekdir. Bu vartaya düşen sâlik bilmez ki, evliyânın fazîleti kendisinden değildir. Zîrâ evliyâullah, nefslerinden soyunmuş, sıbgatullah ile boyanmışdır. Onlarda görülen sıfatlar, Hakk'ın sıfatlarıdır. Yani onlar Hakk'ın âleti olmuşlardır.
Hazret-i Şeyh bu dervîşine bir nutk-i şerîfiyle de nasîhatda bulunmuşdur. "Bilüp sırr-ı hüveydâyı cliâ ver nûr-i îmâna" diye başlayan o nutk-i şerîfi de şurada yayınladık.