Allah Dostları Övülmekden Hoşlanmazlar

16 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Tasavvuf
Gerçek sôfîler, velîler, Allah dostları, ehlullah, övülmekden, medh ü senâ edilmekden hiç hoşlanmazlar. Tam aksine onlar kendilerine levm etmeyi, kendilerini herkesden dûn ve hakîr görmeyi, kendilerinde bir varlık görmemeyi şiâr edinmişlerdir. Evliyâullahın eserleri, mektûbları, nutukları, menkıbeleri incelenirse bunun sayısız misâlleri görülecekdir. Onlar illâ bir lakab kullancaklarsa, fakîr-i pük-taksîr, ahkaru'l-ibâd, mücrim, âsî, türâb-ı akdâm-ı mesâkîn gibi tevâzu ifâde eden lakablar kullanmışlardır.

Meselâ Şeyhü'l-Ekber Hazretleri, her türlü övgüyü hak eden ulu bir zât-ı akdes olduğu hâlde, bir muhibbinin kendisine gönderdiği mektûbda, onu yüceltmek için kullandığı ifâdelerden ve isminin başına eklediği ağdalı unvanlardan çok rahatsız olmuş ve onu bir daha böyle yapmaması için uyarmışdır.

Diğer bütün velîler de böyledir. Bakınız son devir âriflerinden Abdülazîz Mecdi Efendi, bir bendesinden gelen ve övücü ifâdelerle dolu olan mektûba nasıl cevâb veriyor :
Yâhu bana ne unvânlar veriyorsunuz. Ne ulvî kemâlât isnâd ediyorsunuz. Beni benden çok mu biliyorsunuz. Anladık babanızım mürşid dediğin en büyük bir şey olsa, lutf-i ilahiye mazhar bir velîdir. Velî dediğin büyüye büyüye bâb-ı ilâhîde 'abd-i hâss olur. En büyük şerefi 'ubûdiyetidir. Benden size feyz ve kemal erişir ise bu, bana değil Rabbime râcidir. Bütün kudret bütün 'azamet O'na yani ma'bûd-i celîlü'ş-şânıma 'âiddir. Bir de manzûme-i garrâ ve neşîde-i 'ulyâ ile müveşşah olması tarz-ı ifâde ve tarîk-i niyâza başka bir revnak bahşetmişdir.
Ne cânibde kadem basdın yüzüm ol yerde ferş olsun
Ne yerde sâye saldın hâk olam ol rehgüzâr üzre
Öyle mi! Hay kuzu hay, hay yavru hay! Senin hâk olacağın yere ayağımla basmam, kudretim olursa o hâki tâc-ı ru'ûs-i ricâl eylerim.

Görüyorsunuz ya, koskoca Şeyh, dervîşine nasıl tevâzu ediyor, kendisine "ayağının basdığı yere yüzümü koyarım, bulunduğun yere toprak olurum" diyen dervîşine, "Senin toprak olacağın yere ayağımla basmam, imkânım olursa o toprağı başıma tâc ederim" diyor.

Mürşidi mübalağalı bir şekilde medhetmek, onu yere göğe sığdıramamak, ona hürmet göstereceğim diye işi ifrata vardırmak, sâliklerin düşdüğü büyük vartalardan biridir. Bunun da birkaç sebebi vardır. Birisi kendisine bundan bir pay çıkarmakdır. "Bakın benim mürşidim ne büyük bir insan, ben de onun dervîşiyim" îmâsında bulunarak gizli gizli kendisini yüceltmekdir. Diğer bir sebebi de velînin fazîletlerini kendisinden bilmekdir. Bu vartaya düşen sâlik bilmez ki, evliyânın fazîleti kendisinden değildir. Zîrâ evliyâullah, nefslerinden soyunmuş, sıbgatullah ile boyanmışdır. Onlarda görülen sıfatlar, Hakk'ın sıfatlarıdır. Yani onlar Hakk'ın âleti olmuşlardır.

Hazret-i Şeyh bu dervîşine bir nutk-i şerîfiyle de nasîhatda bulunmuşdur. "Bilüp sırr-ı hüveydâyı cliâ ver nûr-i îmâna" diye başlayan o nutk-i şerîfi de şurada yayınladık.

Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye 'âlî
Tâcı ser-i 'âlemdir o kim hâk-i kademdir
Listeye geri dön