Allah'a îmân ve Cenâb-ı Hakk'a muhabbet ve O'nun Resûlüne îmân ve O'nun Resûlüne muhabbet etmekle îmânını kemâle erdiren, kıyâmet gününe inanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olan mü'minler!
Allah indinde, Allah yanında, Allah katında, en makbûl kul, Allah'dan korkandır. Kalbinde Allah korkusu bulunan kul, Allah yanında, Allah katında, en yüce kuldur. Bu müttakîlerin başı da, imâmı da Hazret-i Fahr-i Risâlet sallallahu aleyhi vesellemdir. Hattâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, şöyle bir hâdiseyi bize rivâyet etmekde ve anlatmakdadır : "Mi'râca çıkdığım gece, Cebrâîl aleyhisselâmın Hakk korkusu ile, rüzgar estiği vakit devenin çulunu nasıl titretiyorsa, öyle titrediğini gördüm" diyor.
Yine Allah Kitâb-ı Kerîm'inde, ahkâmı ebedî olan Kur`ân-ı Mübîn'inde, bizlere hitâb ederek, "اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ İnne ekremeküm indallahi etkâküm" yani "Sizin içinizde en kerîminiz, bana en makbûlünüz, benim katımda, benim indimde, benim yanımda, en yüceniz, benden korkanınızdır" diyor ki bu müttakîlerin başı, cümle enbiyânın serdârı Hazret-i Mahbûb-i Kibriyâ rahmete'l-lil-âlemîn olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Kim ki Hazret-i Muhammed'den, sallallahu aleyhi vesellem, nûr aldıysa, o ittikâ sâhibidir, o müttakîdir ve o kerîm kişidir.
Kalbinde Allah korkusu olmayan kimsenin kalbi, bir şeytan evidir. Bu vücûddaki kalb, kâinâtdaki arş gibidir. Kalb, nazargâh-ı ilâhîdir. Allah'ı sevmeyen ve Allah'ın sevmediği kişi, Hakk'ı unutandır ve nefsini unutandır ve Hakk'a isyân edendir ve kalbinde Allah korkusu bulunmayandır. Hattâ taşlar, Hakk korkusu ile çatlar, gözlerinden Hakk korkusu ile yaş akıtır, yani pınarlar fışkırır fakat katı kalbden bir katre merhamet, gözünden bir damla yaş dökülmez. Kalbini tathîr etmeye ve temizlemeye ve Allah korkusuyla süslemeye, Allah muhabbetiyle tezyîn etmeye çalışmalısın.

Bilirsiniz ki, bu iki köprü arası, yani âlem-i ervâh ile âlem-i âhiret arasında bulunan ve köprü misâli olan bu dünyâ hayâtında gelip geçiciyiz. Gönüllerimizi tathîr edip, temizleyip Hakk'a lâyık kılmadıkça insan olamayız. Her ne kadar zâhiren insân olsak da, hakîkatde insân olamayız. Bu âleme yalnız elbise düzeltmeye, sakal düzeltmeye, saç düzeltmeye gelmedik, huy düzeltmeye geldik. Ahlâk-ı hamîde sâhibi olmak lâzım ki bunun da en yüksek merâtibi Hakk korkusu olan kalbdir. Bir şey yapacağın vakit, "Bu yapacağım işde Allah'ın rızâsı var mıdır, yok mudur? Allah'ın gadabı var mıdır, yok mudur?" diye kalbin titriyorsa eğer, bil ki sen sâlihlerden oldun, sağ ciheti tuttun, ashâb-ı yemînden oldun. Yok, böyle olmayıp, eline geleni yedin, diline geleni söyledin, kalbinde Hakk korkusu, Hakk muhabbeti bulunmadıysa otur ağla! Ağlayamazsan "Niçin ağlayamıyorum?" diye ağla! "Bende insanlık hisleri söndü mü, kurudu mu?" diye ağla!
Cenâb-ı Hakk okumuş olduğum âyetde, "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا yâ eyyühellezîne âmenû" hitâbını size ve bize yapıyor yani mü'minlere yani "lâilâheillallah muhammedür-resûlullah" diyenlere. Bunlar mü'mindirler. Allah kendi esmâsından "Mü'min" esmâsını bunlara vermişdir. Allah'ın bir ismi de "Mü'min"dir. Okumadın mı? Kur`ân'da Sûre-i Haşr'da, "الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ Mü'minü'l-Müheyminü'l-Azîzü'l-Cebbârü'l-Mütekebbir". Allah'ın bir ismi de "Mü'min"dir. Allah kendi esmâsını bizlere vermişdir. İşte "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا yâ eyyühellezîne âmenû" diye bize hitâb ediyor. Eğer îmân nûru senin kalbine erişdiyse ve yerleşdiyse, a'zâ ve cevârihinden nûrlar zuhûra gelmesi lâzım gelir. Bir kalbde îmân varsa orada Allah korkusu vardır ve Allah muhabbeti vardır.
Cenâb-ı Hakk hitâb ediyor, "Ey mü'minler! Allah'dan korkunuz!" Yani benden korkun diyor Cenâb-ı Hakk. Bu korku sınıf sınıfdır, tabaka tabakadır. Kimisi Allah'ın cehenneminden korkar, kimi kabir azâbından çekinir. Hak mıdır? Hakdır ve gerçekdir. Ölümün şiddeti, kabrin vahşeti, mahşerin zulmeti, cehennemim nârı, azâblar, bukağılar, ateşler, yılanlar, akrebler, çıyanlar, bunların hepsi zâlimler, hâinler ve kâfirler için hazırlanmışdır. Ama âşık-ı sâdıklar, bunun için Hakk'dan korkmazlar. "Rabbim bana kulum demezse ben ne yaparım?" diye korkarlar. "Allah bana kulum demezse ben ne yaparım?" diye endîşe ederler.
Bütün korkular derecât iledir. Hakk'a kurbiyyetin mikdârı Hakk'dan korkarsın. Resûl aleyhissalâtü vesselâmın Hakk'dan korkusu acabâ nedir? Sallallahu aleyhi vesellem. Kendi hakkında Kur`ân-ı Mübîn'de bir çok âyât ü beyyinât nâzil olmuş ve Allah Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın hayâtına yemîn etmiş, yüzünün nûruna, saçının siyahlığına kasem etmişdir ve doğduğu vakte de yemîn etmişdir ve demişdir ki, "Habîbim Muhammed!", sallallahu aleyhi vesellem, "Sana râzı kılıncaya kadar vereceğim" demişdir. Bu va'di aldıkdan sonra ki Allah va'dinden dönmez, va'îdinden dönebilir. Meselâ azâb ederim der affeder ama va'dinden katiyyen dönmez. Öyleyse Resûlullah'ın korkusu nedir acabâ? O'nun korkusu senin benim hakkımdadır. Yine insanlık iktizâsı, abdiyyet iktizâsı, Resûlün en büyük sıfatlarından birisi de Hakk'dan ittikâsıdır ki Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem müttakîler imâmıdır.
Aklı başında olan, bu pazara, yani bu âleme niye geldiğini bilir. Çok kısa bir hayat. Yani o kadar kısa ki,
Ana rahminden geldik pazara
Bir kefen aldık döndük mezara
İşte hayat bu kadar kısa. Mal, mülk, rütbe, câh, kasa, kese, apartmanlar, hepsi bir gün terkedilecek, on sekiz fakülte bitirsen diplomaları kabrin hâricinde kalacakdır. Ancak seninle berâber kabre girecek olan senin Allah'dan ittikân ve muhabbetin ve a'mâl-i sâlihâtın yani güzel amellerin yâhud a'mâl-i kabîhandır yani çirkin amellerindir, îmânındır, muhabbetindir, ittikândır. İnsan, bunları düşünerek kendisini Kur`ân-ı Mübîn'in emirlerine imtisâl ettirmeli, Allah'ın emirlerini seve seve yerine getirmelidir ve nehiylerinden de Hakk'dan korkarak kaçınmalıdır. "Rabbim bana kulum demezse, beni cennetine dahi alsa, cennet bana nâr olur" demelidir. Bunu sana ufak bir kıssa ile anlatayım :
Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm Tûr'a giderken, O'nu bir zât gördü ve dedi ki "Yâ Mûsâ, Cenâb-ı Hakk'a sor, ben ehl-i nâr mıyım, ehl-i nûr muyum?" Çünkü insanlar bu ikiden hâlî değildir. Resûl sallalahu aleyhi vesellem yemîn etti ki, "Beni hak nebî olarak gönderen Allah'a kasem ederim ki, bu âlemden sonra iki makâm var, ya ehl-i nâr, ya ehl-i cennet, üçüncü bir makâm yok". Mâdem ki Allah cenneti halk etti, ehli vardır, mâdem ki Allah nârı halk etti, onun da ehli vardır. Sen bir an ateşe elini basamazken Allah'ın azâbına nasıl tahammül edeceksin? Eğer kalbin aşk-ı Muhammed'le çarpıyorsa, Allah aşkıyla kalbin titriyorsa, Allah sana kulum demezse ne yapacaksın? Yani bu senin için azâb olmaz mı? Soruyorum. O zât Hazret-i Mûsâ'ya mürâcaat etti, "Yâ Mûsâ, Cenâb-ı Hakk'a sor, ben ehl-i cennet miyim, ehl-i nâr mıyım?" dedi. Hazret-i Mûsâ Tûr'a gitti, Cenâb-ı Hakk O'na dedi ki, "Yâ Mûsâ! Senin indinde bir emânetim var, birisi sana bir soru sordu, onu niçin bana söylemedin?". Hazret-i Mûsâ, "Yâ Rabbi, senin için gizli ve âşikâr yokdur, semâda ve ardda her şeyi sen bilicisin, herşeyin hâliki ve fâili sensin" dedi. Cenâb-ı Hakk buyurdu ki, "Söyle o kuluma, ne yaparsa yapsın onu nâra koyacağım". Sonra Mûsâ aleyhisselâm geldi ve o zâta dedi ki, "Cenâb-ı Hakk buyurdu ki, o kuluma söyle". O zât, Hazret-i Mûsâ'nın sözünü keserek, "Altını söyleme, Cenâb-ı Hakk bana kulum dedi ya, o benim için kâfîdir, ister cehennemine koysun, ister cennetine alsın" dedi. İşte bütün şeref bunda! Allah'a kul olmakda. Çünkü insan ya Allah'a kul olur, ya Şeytan'a kul olur. İnsan ya Allah'a secde eder, ya kendi nefsine secde eder, bu işin üçüncüsü olmaz. Onun için, "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا yâ eyyühellezîne âmenû" yani "Ey îmân ile müşerref olanlar! Îmânın kadr u kıymetini biliniz ve korkunuz!" İttekullah! Korkunuz! Neden bilir misin? Bu îmân tâcı başımızdan düşmesin, sırtımızdan da libâs-ı şerî'at yırtılıp alınmasın, alnımızdan hayâ perdesi sökülmesin, kalbimize şeytan gelip oturmasın, işte bundan kork! İttekullah!
Bu haftalık bu kadar kâfî, haftaya inşâallah ecel aman verirse, Hakk Teâlâ müsâade ederse, yine aynı mevzû üzerinde konuşuruz.