9 Nisan 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Sen bu câmiye kendi kendine mi geldin zannediyorsun? Senin zannın öyle değil mi? Seni kabûl etdiler buraya. Seni kabûl etdiler manevî olarak, kabûl etmeselerdi gelemezdin. Allah sana tâlib olmasa, sen Allah'a tâlib olamazdın. Resûlullah sana tâlib olmasa, sen Resûlullah'a tâlib olamazdın. O zâhirdedir böyle, bir de işin bâtın tarafı vardır, iç tarafı vardır. Bir şeyin ki dışı vardır, onun içi vardır, evveli vardır, âhiri vardır. Zâhiri varsa bâtını vardır. Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın, Allah'dır, ayrı. Bu sözümüzü şerh edelim.
Bir zât gidiyordu yolda, îmânlı bir adamdı, insaflı da bir adamdı fakat ibâdetsizdi. Yanında çalışan adamı, işçisi, o, ibâdetli bir adamdı, dedi ki patronuna, "Efendi, ikindi vakti geçiyor, güneş kuvvetini kaybetdi, müsâade edersen ben şurada ikindinin farzını kılıvereyim" dedi.
Aman ne kadar güzel! Sen namâzdan lezzet aldın mı, zevk aldın mı, tad aldın mı? Allah'la konuşma, işte söyledim sana, bilâ perde. Mekândan münezzeh olarak tecellî eder Cenâb-ı Hakk, salâtda. Tahiyyatda da öyle. "Esselâmü 'aleyke eyyühennebiyy" diyorsun. "Ey nebiy-yi zîşân, ey nebiy-yi muhterem, sana selâm olsun" diyorsun, "salât olsun" diyorsun. "Esselâmü 'aleyke eyyühennebiyy".
"Çabuk kıl da çık dışarıya, hemen kıl da çık" dedi. "Peki" dedi. Mescidde kimse yok. O da kapının dışına oturdu. İyi dinle! Bekliyor. İş biraz uzadı. Patronun canı sıkıldı, içeriye bağırdı, "Sâlih!" yâhud "Mehmed!", "Efendim", "Ne oldu, namaz bitmedi mi?", "Bitdi", "Niye çıkmıyorsun dışarıya?", "Bırakmıyorlar" dedi, "Beni dışarıya bırakmıyorlar". Patron başını sokdu, içeriye bakdı, câmide kimse yok. "Kim bırakmıyor" deyince, "Seni içeriye bırakmayan" dedi. "Sen içeri giremiyorsun ya, seni bir bırakmayan var, beni de burdan dışarıya bırakmıyorlar" dedi.
Onun için sen zâhirde geldim zannedersin. Seni kabûl etmişlerdir. Allah seni huzûruna, meclisine almışdır, kabûl etmişdir. Etmezse gelemezsin. Nice insan var, "Aman tekâüd olayım, namaza başlayayım. İşim bitsin, şu işe başlayayım" diyor, olmuyor bir türlü, olmaz. "Efendim, mesûliyyet nerden îcâb eder?" diye bana sorarsan, o da ayrı bir bahisdir.
Bir adamın namazı kazâya kalsa, ağlaması lâzım. Neye biliyor musun? "Ne kusûr etdim de, Allah beni huzûruna almadı" diye.