14 Şubat 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Gençliğimde Ayasofya'da tefsîr dersi alırken bir rüyâ gördüm. Rüyâmda, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh tarafından yedilen devesi üzerinde gidiyordu. İmâm-ı Ali Efendimizin diğer elinde meşhûr kılıcı iki uçlu Zülfikar vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, fakîre hitâb ederek "Sen müslüman mısın?" diye sordular. Fakîr, "Evet, müslümanım elhamdülillah" deyince bana "Peki, İslâm için başını verir misin?" diye sordular. Fakîr, "Evet, veririm" deyince, Hazret-i Peygamber, İmâm-ı Ali Efendimize İslâm adına başımı kesmesini emir buyurdular. İmâm-ı Ali Efendimiz, başımı uzatmamı istedi, fakîr başımı ona doğru uzatınca, var gücüyle kılıcını vurarak başımı bedenimden ayırdı. Dehşet içinde uyandım. Sabah rüyâmı hocama anlattım ve tabirini ricâ ettim. Hocam, bu rüyâyı, İmâm-ı Ali'ye bağlı olan bir tarîka dâhil olup, o tarîkin şeyhi olacağımı söyleyerek tabir ettiler.Efendi Hazretleri, bu rüyâdan on yıl kadar sonra Şa'bâniyye-i Halvetiyyeden Ahmed Tâhir Efendi Hazretlerine intisâb etmiş ve yıllarca ondan feyz almış, Ahmed Tâhir Efendi Hazretlerinin irtihâlinden sonra da, Cerrâhiyye-i Halvetiyyeden Fahreddin Efendi Hazretlerine intisâb ederek, silsilesi İmâm Ali'ye bağlı olan Tarîk-i Halvetiyye usûlünce seyr-i sülûkünü ikmâl eylemiş ve rüyâsının da işâret ettiği gibi "mûtû kable en temûtu/ölmeden evvel ölünüz" sırrına mazhar olarak, bir şeyh-i ârif ve bir mürşid-i kâmil olmuşdur.