28 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Abbâsî halîfelerinden Hârûn Reşîd'in bir kara kuru câriyesi vardı. Güzel câriyeler de vardı fakat Hârûn Reşîd, bu siyâhî ve çirkin olan câriyeye karşı büyük bir muhabbet beslerdi. Hikmetini sordular, "Yâ emîre'l-mü'minîn, bu kadar güzel câriyeleriniz var, halbuki sizin muhabbetiniz en çok şu siyah ve çirkin câriyeye. Bunun sebeb-i hikmeti nedir?" dediler. Halîfe, "Ben size onun sebeb-i hikmetinin ne olduğunu göstereyim" dedi ve hazînesini açdı, şahsî hazînesini, devlet hazînesini değil. Halîfe şahsî hazînesini açıp câriyelerine dedi ki, "İsteyen hazîneme girsin, istediği zîneti alsın" yani istediğini alsın dedi. Câriyeler hazîneye üşüşdüler, herkes eline geçen hulviyyâtı yani zîneti adlı fakat o siyah câriye boynu bükük kapıda bekliyordu. Halîfe ona sordu, "Sen niye hiç bir şey almadın?" dedi. Câriye, "Ben senin zînetine değil, sana tâlibim" dedi. Acabâ anlatabildim mi? Halîfe dedi ki, "İşte bundan dolayı ben bu câriyeyi hepsinden daha çok seviyorum. O diğerleri gibi beni malım için değil, bana ben olduğum için muhabbet ediyor" dedi.İşte Allah'ı ve Peygamber'i sevenler de cennet için sevmemeli, Allah'ı Allah olduğu için sevmeli, Muhammed Mustafâ'yı Resûl-i Ekrem olduğu için sevmeli. Yoksa cehennem korkusuyla günâhı terketmek, cennet ümîdi, hûri gılmân tama'ı ile ibâdet etmek, eğer bunların aslını araştıracak olursak, aslında bu ebrârın makâmıdır ama bundan Allah'a ibâdet çıkmaz, nefse ibâdet çıkar. Allah cenneti ve cehennemi halk etmese, O'na ibâdet etmeyecek miydik? Yani kıyâmet olmasaydı, mahşer olmasaydı, bir daha dirilmek olmasaydı, elli senenlik bir hayât olsaydı ama Allah bizi böyle insân olarak halk etseydi, sırf insan olduğumuz için, Allah'a ibâdet etmeyecek miydik? Mâdem ki insânız, elbette Hakk'a ibâdet etmek lâzım gelirdi. Zîrâ Hakk'a ibâdet, Cenâb-ı Hakk'ın hakkıdır.