Allah'a İtâat ve Resûlullah'a İttibâ - Hutbe - 25 Ocak 1985

5 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Nasihat

HUTBE

Kâlallahu Teâla fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
Yâ eyyühellezîne âmenu't-tekullâhe ve'l-tenzur nefsün mâ kaddemet li gadin vettekullâh, innallâhe habîrun bimâ ta'melûn.
Sadakallahü'l-Azîm.

Okumuş olduğum âyet-i celîle, Allah kelâmı olan ve son kitâb, cümle kitâbların ve suhufların zübdesi olan, Kur`ân-ı Azîmü'ş-Şân'da Sûre-i Haşır'dadır. 

Bu Sûre-i Haşr'ın sonunu mutlakâ okuyun ve ezberleyin ve akşam sabah bunu tilâvet ediniz. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, sabah namazından sonra ve akşam namazından sonra bu sûre-i celîlenin sonunu okurlardı. "hüvallahüllezî lâ ilâhe illâ hû", ilâ âhirih. Akşamdan okuyan sabaha kadar kâfî gelir. Sabahdan okuyana da akşama kadar kâfî gelir. Bu kadar söylüyoruz. İçerisinde ism-i a'zam vardır. En ehemm-i mühimmi de Resûl-i Ekrem'in yapdığı bir sünnet-i seniyyedir. Resûlullah'ın âdetidir, sünnetidir. Resûlullah'ın sünnetini icrâ edenler, malûm ya, yüz şehîd sevâbı alırlar ve Allah'ın sevgilileri arasına dâhil olurlar, Resûl-i Ekrem'in sünnetini kim ihyâ ederse. Çünkü Resûl Ekrem, sevgili peygamberimiz, Allah'ın sevgilisidir, habîbullahdır. 

Malûm-ı ihsânınız, hepimiz biliriz ki, Hazret-i Ömer'in makâmı Dîn-i İslâm'da ne kadar yücedir. Yalnız müslümanlar değil, gayr-ı müslimler de Hazret-i Ömer'in hakkını teslîm ediyorlar. Meselâ bir zamanlar Amerikan reisicumhuru "Burası Beyazsaray değil Ömer'in kulubesi" demişdi. Yani adâlet yeri manâsına getiriyor. Yine bazı gayr-ı müslimlerin devlet dâirelerinde, köle devenin üstünde, deveyi yeden Ömer, o resimleri yapmışlar. Kudüs'e girerken Hazret-i Ömer radıyallahu anh Hazretleri bir fersah kölesini deveye bindirmiş, bir fersah deveyi çekmiş, bir fersah kendi binmiş, kölesi deveyi çekmişdir. Öyle âdil bir insan. Ve Kudüs'e gelirken, Kudüs'e girerken de nöbet, olacak ya, köleye düşmüş. Demişler ki "Yâ Emîre'l-müminîn, siz bu nöbeti alın kölenin elinden, sonra onun hakkını ödersiniz" demişler, "Yok" demiş, "Ya ölüm yetişirse". Ölüm yetişirse! Çünkü bizi takîb eden bir ölüm var peşimizde, ensemizde dolaşıyor kılıç. Melekü'l-mevt'in kılıcı dolaşıyor. İşte bu Ömer. 

Gene Ömer'in kadr u kıymetini sen ben bilemeyiz pek fazla. Ancak târihin söylediği kadar biliriz. Biz Resûlullah'ın ağzından, Allah'ın kelâmından söyleyelim. Esteîzübillah, "vellezîne, şu kimseler ki, ma'ahû, Resûlullah ile beraberdir", yukarıda, "ve kefâ billâhi şehîden, Muhammedü'r-Resûlullah". "Vellezîne ma'ahû". Ma'ahû, işâret, Hazret-i Sıddîk-i Ekber, Ebâbekir Sıddîk. "eşiddâi 'ale'l-küffâri", Ömer'e işâretdir diyorlar. "Ruhamâu beynehüm", Osmân ibn Affân. "Terâhüm rukke'an sücceden yebtegûne fadlen minallahi ve rıdvânâ", İmâm-ı Ali'ye işâretdir diyorlar. Çünkü Kur`ân-ı Kerîm'in âyetlerinin dâll bi ibâretihî manâsı vardır, dâll bi işâretihî manâsı vardır. 

İşte bu Ömer'e Peygamberimiz sormuş. 

İyi dinle! Kulağını benden yana ver! Ve iyi anla, câmiye gelmeyen dîn kardeşlerini, onları Hakk'a davet et, onlara bu sözleri söyle, dağıt.  Allah'ı seven Peygamber'e îmân eden, İslâm dînini etrâfa neşreder, mü'minleri ışıldatır, onları nûrlandırır, onları Hakk yoluna davet eder, hakka, doğruya, güzele çağırır, temize çağırır, doğruya çağırır, felâha, necâta çağırır. Allah'ı, Peygamber'i sevenler, insanları kötülüğe götürmez, iyiliğe götürür. İnsanların îmânının alâmeti odur. İnsanları iyiye götüren kişiler, iyi insanlardır. İnsanları iyiye davet etdi mi bir adam, o adam, iyi insandır. İnsanları kötülüğe götürdü mü bir kimse, o kimse, kötüdür. Sen de iyi işit ve iyi dinle ve arkadaşım dediğin zâtı, hakkıyla arkadaşıysan eğer, onu Hakk'a davet et. Çünkü burada dost olanlar, Hakk için dost olmazlarsa eğer, öteki âlemde birbirlerine düşman olurlar. Huzûr-i Rabbü'l-âlemînde, "Yâ Rabbi, o beni yolumdan çıkardı", diye birbirlerinin yakalarına sarılacaklardır. Allah Kur`ân'da aynen böyle haber vermekdedir. Hattâ hattâ daha ileri gider de, der ki, "Yâ Rabbi, bana verdiğin azâbı ver, ben hak etdim ama, bu arkadaşım denilen bu herif, arkadaşım değilmiş, benim düşmanımmış, buna benim azâbımın iki mislini ver" der. "Çünkü hep kötülüğe götürdü bu beni" der, "sebeb oldu bana" der. 

Dâimâ iyilerin yanına gidiniz, kötülerden kaçınınız. Eğer kötüleri irşâd edecekseniz onların yanına gidiniz. Eğer kötüler uyacaksanız, yani nefsiniz zayıfsa, kötülerin yanına gitmeyin, iyilerin yanına gidiniz. 

Söylüyorum, kulağını benden yana ver! Sonra bunları bulamayacaksın. Yakın bir zamanda, ezanlar okunacak sen bulunmayacaksın. Belki ezanları duyacaksın, namaza kâdir olamayacaksın. Artık geçmişdir iş. Çok pişmân olacaksın, çok üzüleceksin, "Yâ Rabbi dünyâya beni tekrar getir, sana ibâdet edeyim" diyeceksin ama iş işden geçmişdir artık, bitmişdir iş. Onun için fırsat eldeyken, kemer beldeyken, tevhîd dildeyken, Allah'a rükû' ve sücûd eyle, zarar etmeyeceksin. Allah de, mahrûm olmayacaksın.

Biz gelelim dersimize. Allah'ın kitâbından söylüyoruz. Dâll bi işâretihî ile. "فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ fe ülâike me'allezîne en'amallahu 'aleyhim mine'n-nebiyyîne ve's-sıddîkîn", Ebâbekir Sıddîk, "وَالشُّهَدَٓاءِ ve'ş-şühedâ", Ömer, "وَالصَّالِح۪ينَۚ ve's-sâlihîn", Osmân, "وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقًاۜ ve hasüne ülâike refîkâ", İmâm-ı Ali'ye işâret vardır. Öyle demişler, ben söylemedim, müfessirler söylemiş. Görenler söylemiş. Ehl-i irfân söylemiş. Ehl-i izân söylemiş. Allah ile araları iyi olanlar söylemişler. Resûlullah'ı gözlerinden bir ân dûr etmeyenler söylemişler. Sana göre Peygamber dûr, bana göre dûr ama bazıları var ki hiç bir ânda Peygamber'in huzûrundan dûr olmuyorlar. Her ânda Allah huzûrunda olduklarını biliyorlar, unutmuyorlar. Çünkü onlar öyle bir gusül abdesti almışlar ki, Allah'ı unuttukları ân gusül lâzım geliyor onlara. Tekarrüble değil, Allah'ı untumakla gusül yapmaları lâzım geliyor. 

Gene şimdi Peygamberimizin hadîsiyle, diyor ki, "Benden sonra nebî ba's olunsaydı eğer, Ömer ibn Hattâb ba's olunurdu. ben son peygamberim, benden sonra peygamber gelmez". Onun için Ömer peygamber olmadı. Ömer bu kadar mühim bir adam. Sonra mühimliği nereden? Bir mühimliği daha var. Peygamber'in kayınpederi. Kızını almış Peygamber. Hiç Resûlullah Efendimiz lalettayin bir adamın kızını alır mı? Sen, ben lalettayin bir adamın kızını almıyoruz da, koskoca Peygamber, rahmeten-lil-âlemîn, nasıl olur da lalettayin bir adamın kızını alır. 

Ömer, üç aylık yoldan ordularına emir verirdi. Radarları vardı, manevî radarları. Aynı zamanda Ömer, Hazret-i Ali'nin dâmâdıdır. Hazret-i Ali'nin Ümmü Gülsüm nâmındaki kerîmesinin kocasıdır. Dâmâd-ı Ali'dir, Hayder-i Kerrâr'ın dâmâdıdır. Yani Ehl-i Beyt'e de intisâbı vardır. Daha çok fazîletleri. Sırtındaki elbisenin on altı yerde yaması vardı. Oğlu dedi ki, "Ben halîfe evlâdıyım", "Pâdişah çocuğuyum" dedi senin anlayacağın, "Benim sırtımdaki elbise eski, etrafımızdaki insanların çocukları sırtlarına hep yeni elbiseler giyiyorlar baba" dedi. "Aldığımız maaş bu kadar" dedi, "fazla yok". Karısı dedi ki "Ben aldığın maaşdan biraz birikdirdim" dedi."Yaaa, ne kadsar birikdirdin?". "Şu kadar". Aldı parayı beytü'l-mâl-i müslimîne, devlet hazînesine iâde etdi, "Demek artıyor" dedi, kesdirtdi maaşını. 

Sonra oğlu dedi ki, "Bayram geldi ben yeni elbise giymeyeceğim mi baba?" dedi. "Para yok" dedi. "Borca al". "Peki yazayım sana beytü'l-mâl-i müslimînden yani devlet hazînesinden versinler, maaşımdan kessinler" dedi. Kağıt yazdı, gönderdi. Memur dedi ki, "Ömer ay başına kadar yaşayacağına dâir elime bir sened daha versin, buradan para verelim" dedi, "ya ölürse ne olacak" dedi. Geldi haber verdi, "Doğru söylüyor" dedi. Almadı elbiseyi. Aklını başına devşir. İşte bu Ömer. Daha çok fazîletleri ya. Ben burada Hazret-i Ömer'in bütün menâkıbını anlatacak değilim de, mühm bir hâdise var onu söyleyeceğim. Yani onun için söylüyorum. 

İşte bu Ömer'e Peygamberimiz bir gün sordu. En mühim mesele. "Yâ Ömer beni ne kadar seversin" dedi. İyi dinle! Sana îmânını gösteriyorum. Sana îmânının kemâlini tarîf ediyorum. Sana îmânın tadını lezzetini tattırmaya çalışıyorum. Dedi, "Yâ Resûlallah, her şeyimden ziyâde seni severim ama, nefsimi senden ziyâde severim" dedi. Doğru söyledi. Ne kadar güzel! Riyâ etmedi. Cenâb-ı Peygamber buyurdu ki, "Beni hak nebî olarak gönderen Allah'a kasem ederim ki yâ Ömer, îmânın kemâle ermemiş" dedi. Ya ne olacak. "Beni her şeyinden fazla, nefsinden de fazla sevmedikçe îmânın kemâle ermez" dedi. Onun üzerine Hazret-i Ömer ağlayarak dedi, "Yâ Resûllah, şimdi seni her şeyimden ziyâde, nefsimden de ziyâde seviyorum" dedi. 

Onun için bize en büyük devlet ve saâdet, habîb-i Hudâ, şefî'-i rûz-i cezâ, melce-i fukarâ, rahmeten-lil-âlemîn, sebeb-i hilkat-i âlem olan Muhammed Mustafâ'yı, Peygamberimizi, Allah'ın sevgilisini, bizim de sevmemiz. Necâtımız O'nda. O'nun sünnetini ihyâ et, sana kâfî gelecek. Bir sünnetini ihyâ, yüz şehîd sevâbına nâil olmakdır. 

Onun için bakıyorum bazı mü'min kardeşlerimize, yâhu yapma böyle şey, niye tembel oldun, niçin tembelsin, farzı kılıp çıkıp gidiyor Cuma günü, niye sünnet kılmıyorsun, neden kılmıyorsun? Seni men eden nedir sünnetden. 

Sen niçin Allah'a ibâdet etmiyorsun, Allah'ın nimetini yiyorsun, Allah seni yaşatıyor. Allah sana sıhhat vermiş, Allah sana göz vermiş, kulak vermiş, izân vermiş, irfân vermiş, şefkat vermiş, merhamet vermiş, her şeyi vermiş sana, ihsân u inâyet buyurmuş. Hepsi yerlerinde kullanılırlarsa iyi olur. 

Şimdi burada, Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme muhabbet, bizim için en büyük devlet ve sâadetdir. Allah'ın en büyük nimeti, Hazret-i Muhammed Mustafâ'dır, sallallahu aleyhi vesellem. O nebiy-yi arabî yok mu, o nebiy-yi arabiy-yi kureşî. Allah'ın nebîsi, resûlü pek fazla. İki yüz yirmi dört bin diyor itikad ulemâsı. Bazıları yüz yirmi dört bin demiş, bazıları ikiyüz yirmi dört bin. Ama Resûl-i Ekrem'i başkadır. Resûl-i Ekrem kâinâtın halk olunmasına sebedir. Allah sevgilisini kullardan seçmiş ve sevgili olarak Muhammed'ini seçmişdir. İbrâhim halîldir, dostdur, Muhammed, habîbdir. Halîl ile habîb arasındaki fark da şudur. Halîl istediği vakitde alır Allah'dan, habîb istemeden alır. Onun için Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîminde, "اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ elem neşrah leke sadrek, Habîbim Muhammed senin sadrını şerh etmedik mi?" diyor. Mûsâ Peygamber, "رَبِّ اشْرَحْ لٖي rabbişrahlî" diyor, "Benim sadrımı şerh et yâ Rabbi" diye duâ ediyor. Halbuki Peygamberimiz istemeden almış, sadrı şerh olunmuş.

Sen de Muhammedîsin senin de sadrın şerh olması lâzım. Neyle? Îmân ile, islâm ile, muhabbet ile, ihsân ile, yakîn ile, verâ ile. Hiç gafletle vakit geçirmeye zaman yok, hiç vakit yok. Hemen beline ibâdet ve tâat kemerini bağla, nefsinle gazâya hazırlan, Allah'a kulluk et. Dünyâ zevklerinin hiçbir tânesinin sana bir fâidesi olmayacakdır. Onlar bir hayâlden başka bir şey değil fakat eseri seni üzecekdir sonra, âsârı seni üzecekdir. İbâdetde zevk var. İbâdetde lezzet var. Allah'a kullukda sultanlık var. Diğerde sefâlet var, nefsinin zebûnu olursun, kölesi olursun. Sen vücûd iklîminin sultânı ol. Mâdem ki Resûlullah'ın ümmetisin, mâdem ki Kur`ân senin kitâbın, en yücelere sen çıkacaksın. Allah öyle diyor Kur`ân'da, esteîzübillah, "وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ve entümü'l-a'levne in küntüm mü'minîn". Hakkıyla îmân ederseniz, sizi en a'lâ kılacağım diyor Cenâb-ı Hakk. Demek ki bu zilletimiz bizim îmânımızın zaafından, îmânın nûrunun zaafından. 

Gelelim biz dersimize. "يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ yâ eyyühellezîne âmenü't-tekullâhe". Burada îmân meselesi. Geçen hafta da îmândan bahsetmişdim. 

Aman! Ey azîz kardeşlerim! Ey Allah yoldaşlarım! Ey Muhammed'in bendeleri! Resûl-i Ekrem'in sevgilileri! Kur`ân'ın "yâ eyyüllezîne âmenû" diye hitâb etdiği, Allah'ın kendi ismiyle isimlendirdiği kullar! Sana bu ismi Allah vermişdir, kendi ismini. Benî İsrâil'e Su Çocukları, Çamur Çocukları, diye hitâb ediyor, sana ve bana Mü'min diye hitâb ediyor. Mü'min ismi, Allah'ın ismidir. Kendi ismiyle hitâb ediyor sana. Kıymetini bil. Bilmediğin vakitde bir nimetin kıymetini, ister maddî ister manevî, elinden alınır. 

Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bil ve ganîmet bil. Ölüm gelmeden hayâtın. Yakın zamanda gelecek. Sana bir gün gibi gelmez erişecek ecelin. Hiç! Bir gölgeden başka bir şey değil. İstersen bin sene yaşa! On bin sene yaşa! Zâten düşünürsek eğer müslümanlar, düşünürsek, dünyâda kaç defa okşanırsak o kadar ezâ duymakla mükellefiz. Muhabbetle kaç defa okşanırsak, o kadar ezâ duymakla mükellefiz. Ne kadar zevk duyarsak, o kadar ezâ çekmemiz, dünyâ âleminde, mukarrerdir. Zevkli bir âlemi yaşadın, zevk duydun değil mi, bir müddet sonra o zevkden mahrûm kaldığın vakitde, düşündüğün vakitde o zevkli günleri, gene ne olursun, mahzûn olursun. 

Seni ebedî saâdete davet ediyorum. Allah'a davet ediyorum. Cennete davet ediyorum. 

Buradaki malın elinden alınacak. Kısmet olursa bir kefen saracaklar. Kısmet olursa! Olmazsa çıplak koyacaklar. "Milyonlarım var". Vallahi milyonların olsa kefen bulunmaz çıplak koyarlar. Gözümle gördüm, elimle koydum kabre. Kefensiz koydum. Yemîn ediyorum, makâm-ı Muhammediyyetde. Buradaki mülkü Allah verir, alır. Gençlik, verilir, alınır. Sıhhat verir, alır Allah. Makâm verir, alır. Seni öyle bir yere davet ediyorum ki, bu îmân ile Hazret-i Muhammed'e bende olmakla, O bir yol açmış, o kapıdan kim girerse, rızâ ve rdıvâna, cennete ve cemâle erişiyor. O devlet bir daha senden alınmaz. Bir gençlik verilir, bir daha ihtiyarlığı yok. Bir sıhhat verilir, hastalığı yok. Bir hayât verilir, ölümü yok. Esteîzübillah, "اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ elâ inne evliyâallah lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn"

Ey Allah dostları! Ey Muhammedü'r-Resûlullah diyenler! Ey Rabbimiz Allah diyenler! Âgâh olunuz! Uyanınız! Kulağınızı benden yana veriniz. Mü'minlere korku yok,  bırakdıklarına mahzûniyyet yokdur. Ancak götüreceğin îmân, a'mâl-i sâliha, muhabbetullah, muhabbet-i Resûlullah'dır, başka bir şey götüremezsin. 

Beş şey gelmeden beş şeyi ganîmet bil. Ölüm gelmeden hayâtın kıymetini bil. İbâdetle gününü geçir. Kabahatin nihâyeti yok. Bir şey çıkmaz ondan. Günahlarla âlûde olma. İyi değil! Tekrâr ediyorum. İyi değil günahla meşgûl olmak. Bak geçen hafta hesâbını verdim size. İnsan günde bir günah işlese, bir günaha mukâbil Allah insanı, bir gün cehennemde habs etse, bir senede üç yüz altmış beş gün cehennemde yatması lâzım gelir. On senede ne olur? Elli senede ne olur? Yap hesâbını. Bir günah işlersen günde. Yalan, günahdır. Hâinâne bakmak, günahdır. İstihzâ etmek halkla, günahdır. Adâletsizlik, günahdır. Halkın malına, canına ilişmek, nâmûsuna ilişmek günahdır. Özün doğru, sözün doğru, elin kârda gönlün yârda olacak. Allah'ı unutmayacaksın hiç. 

Çalışma demedik! Çalışmak ibâdetdir. Hiç şübhe yok ona. Ama insanın üç vazîfesi vardır. Bir, Allah'a olan yönü. Bir, cemiyetine olan, insanlığa olan vazîfesi. Bir de şahsî vazîfeleri vardır. Bunların birini eksik eden yanlış yola gitmiş demekdir. Kendisi yemez içmez, bir açı doyurursan, Hakk'ı doyurmuş gibi olursun. Bir hastayı yoklarsan, Allah'ı ziyâret etmiş gibi olursun. Bir susuza su verirsen, Allah'a sulamış gibi olursun. İnsanlığı bilmeyince, Allah'ı bilemezsin. İnsanlığa hizmet, Allah'a hizmetdir. Öyleyse hem ibâdetinb olacak, hem cemiyete hizmetin olacak. Kötülük sâhibi olmayacaksın. Allah'ın en büyük düşmanı, insanlara kötülük yapan kişilerdir. Unutmayın bunu! Allah'ın en büyük azâbını görecek olan kimseler, kullardan âh alanlardır, âh alan kimsedir. Bunu da unutmayın! 

Sonra nefsine karşı olan vazîfelerin var, onları yapacaksın, evlâd u ayâline. Sen ot değilsin. Ağaç da değilsin. Hayvanlar bile çocuklarına karşı olan vazîfelerini gösteriyorlar. Dostunu, düşmanını, avını talîm ediyor. Sen niye göstermeyeceksin iyiyi kötüyü. Çıkar at sokağa, çıkar at sokağa. Hayvanlar, hayvanlar! Eğer dînî tedrîsât olsaydı, belki hayvanlar dînî tedrîsâtı çocuklarına yaparlardı. Bir kedi, dostunu düşmanını, fareyi nasıl yakalayacağını yavrusuna gösteriyor, talîm ediyor. Bir koyun, yavrusuna zehirli otu, zehirsiz otu tarîf ediyor. Bir fare, çocuğuna gösteriyor, nasıl yaşayacağını. Bütün mahlûkât-ı ilâhî böyle yani böyle üç tânesini söylediğime bakma. Sen niye öğretmiyorsun çocuğuna! Sana düşen vazîfe, insansın sen ya, bir de senin maneviyyatın var, ondan farkın o, hem maddî hem manevî, evlâdına öğreteceksin. Çocuğun aldı geldi. Nereden geldi diye sormazsan, nereden getirdiğini sormazsan, tatlılıkla, dayakla değil, güzellikle, insan gibi muamele ederek, "Ooo, hoş iyi getirdin evlâdım" dersen, sonra âkıbeti iyi olmaz onun. Soracaksın nereden getirdiğini. Kimlerle düşüp kalkıyor, onlara bakacaksın. 

Sana da bir çâre söylüyorum. Kendini kötülükden kurtaramayan müslüman, sana da çâre söylüyorum. Dikkat et, böyle kurtulabilirsin, ilacı budur. Kumar mı oynuyorsun, evvelâ kumarı değil, kumar arkadaşlarını terket. O vakit kumarı terkedebilirsin. Kumarı terkedip, kumar oynadığın arkadaşlarını terketmezsen, kumarı terkedemezsin. İçkiyi mi terkedeceksin, evvelâ içki arkadaşlarını terkedeceksin, sonra içki terkedilir. Unutma sakın hâ! İnsana ne fenâlık gelirse, etrâfından gelir, cemiyetden gelir, âileden gelir, cemiyetden gelir. Geçiyoruz.

İhtiyarlık gelmeden gençliğin kadr u kıymetini bil. Çocukların sanat öğret. Çalıştır, tufeylî yetiştirme. Halkın sırtından geçinmesin. Parazit olmasın. Ağırlık yapmasın. Müslümanlıkda yâr olmak var, hâr olmak yok. Hâr demek, diken demek. Ağırlık yapmak yok. Hafîflik var, yardım etmek var. Gül olmak var, diken olmak yok müslümanlıkda. Özün güzel olsun, sözün güzel olsun, yüzün güzel olsun. Tatlı sözlü ol, îmân sâhibisin çünkü. Muhammed aleyhisselâm öyleydi, Efendimiz. Âlemlerin efendisi, Allah'ın sevgilisi öyleydi.

İhtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bil. İbâdet ve tâat et. Parana sâhib ol, isrâf etme. Müsrifleri Allah sevmez. Müsrifler Şeytan'ın kardeşleridir. "إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ inne'l-mübezzirîne kânû ihvânü'ş-şeyâtîn". İktisâda riâyetkâr bulun. Fakat Allah'ın dediğini yerine getir. "وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ ve mimmâ razaknâhüm yunfikûn", rızıklarından ver fukarâya. Yani tamahkâr olma. Çünkü zekâtı verilmeyen malların cezâsını âhiretde Cenâb-ı Hakk sâhiblerine verir. Vereceksin yerli yerine. Sadakâtını, yardımını yap insanlığını. Bir çok muhtaçlar var. Sen belki muhtaç değilsin, senin evin sıcak, soğuk evler var, onları düşün akşam olduğu vakitde. Senin çocuklarının ayakkabıları sağlam, çocuklarının ayakkabıları delik olanlar var, onları düşün. Senin palton sağlam, paltosu sağlam olmayanlar, paltosuzlar var, onları da düşün. Akşama senin önüne sıcak çorba geliyor, çorbası olmayanlar var. Senin sıhhatin var, sıhhati olmayanlar var. Hastaysan senin ilacın var, ilacı olmayan hastalar var. Düşüneceksin bunları. Îmân sâhibisin.

Ölmeden evvel hayâtın kıymetini bil. İhtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetini bil. Hastalık gelmeden sıhhatin kıymetini bil. Fakîrlik gelmeden zenginliğin kıymetini bil. Meşgalen gelmeden boş zamanının kıymetini bil. Allah'a ibâdetden geri durma. Allah'a ibâdet eyle. Allah'a itâat edersen Allah da sana itâ'at edecek. Evet, çok acâib bir söz söyledim size. Kendi söylüyor, "من اطاعني فقد اطعته men atâ'anî fekad eta'tehû, her kim bana itâat ederse, ben de ona itâat ederim" diyor Cenâb-ı Allah Celle Celâluhû Hazretleri. Yani isteğini yerine getiririm diyor, veririm diyor. "من اطاعني فقد اطعته men atâ'anî fekad eta'tehû". "Her kim ki benden ister, bana itâat eder, ben de ona itâat ederim, isteklerini yerine getiririm" diyor. 

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 25 Ocak 1985 (3 Cemâziyyülevvel 1405) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön