14 Ocak 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Allah'a kulluk, bizim boynumuzun borcudur. Rabbü'l-âlemîn Celle Celâluhû Hazretleri, bizleri halk etti, öyleyse O'nu bileceğiz ve O'na ibâdet kılacağız. Allah'a ibâdet eden, Allah'a kulluk eden, iki cihâna sultân olur. Hakk'dan dûr olanlar, iki cihânda da rezîl ve rüsvây olur. İnsanlığın şerefi, Hakk'a kurbiyyetdir, Hakk'ı bilmekdir, Hakk'a ibâdetdir, Hakk'ı sevmekdir, Hakk rızâsını gözlemekdir. Ama kendin Allah'dan râzı olmadan, Hakk rızâsını bekleme. Evvelâ Hakk'dan sen râzı ol, sonra Hakk'ın rızâsını bekle.
İbâdetlerimiz karşılıklı olmamalı. Çünkü biz yevmiyeci değiliz. Ne cennete tama', ne de cehennemin ateşinden korkarak Allah'a ibâdet ederiz. Allah'a kul olduğumuz için Allah'a ibâdet ederiz. Bir kimse cennete tama'en ya da cehennemden korkarak Allah'a ibâdet etse, aslında o kimse, Allah'a ibâdet etmiş olmaz, nefsine ibâdet etmiş olur. Eğer Cenâb-ı Hakk ömürleri kısa olarak yapsaydı ve sadece dünyâ hayâtı olsaydı. Yani insanlar yaşasalar ve ölselerdi, sonra bir daha da ihyâ olmasalardı, haşır ve neşir olmasaydı, yine de Cenâb-ı Hakk'a ibâdet edecekdik. Yani cennet ve cehennem olmasaydı da insanlık vazîfemiz olarak ibâdet edecekdik. Mâdem Allah bizi insan olarak halketti ve elli sene, altmış sene, yetmiş sene, yüz sene ömür verdi, öyleyse bunun bir şükrü olması gerekir. Bu şükrün ifâdesi de abdiyyetle yani kullukladır.