2 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Aşk Yolu Vuslat Tarîki adlı eserlerinde buyuruyorlar ki :
Ey âşık-ı sadık! Allahu Teâlâ'ya yaklaşmanın en kısa yolu zikirdir. Mahbûb-u Rahmân olan iki cihân serveri, âşıkların önderi, sâdıkların rehberi ve âhir zaman peygamberi, ancak ve yalnız zikir yolu ile rızâ-yı ilâhiyyeye vâsıl olunabileceğini Şâh-ı Merdân, hâmil-i sırr-ı Kur'ân olan İmâm-ı Ali kerremallahu vechehû ve radıyallahu anh Efendimize bildirmişlerdir. Zikrin nevilerini ve her birinin ne hâl ile olduğunu veya olacağını açıkça beyan buyurup haber vermişlerdir. Bu tariflerine göre zikir yedi kısımdır :
1. Zikr-i cehrî
2. Zikr-i hafî
3. Zikr-i kalb
4. Zikr-i rûh
5. Zikr-i sırr-ı rûh
6. Zikr-i sırr-ı fuâd
7. Zikr-i sırr-ı sır
Mevlâ-yı Müte'âl Hazretlerini bu minvâl üzere ve çok çok zikredenler ancak velîler, âşıklar ve mü'minlerdir. Münâfıklar, kuşku içinde bulunduklarından ve ağızları ile kalbleri bir ve birlik olmadığından Allahu Teâlâ'yı çok az zikrederler. Kâfirler ise, zikr-i ilâhîden yüz çevirmiş bulundukları için, zulmet ve zindan içindedirler.
Zikr-i ilâhîden yüz çevirenlerin elbette dünya hayatları zulmetler içinde kalır, kalb sıkıntısı ve meşakkatlerle gönülleri bunalır, ölümleri de gâyet çetin ve zahmetli olur. Bu gibiler, kabir ve berzah âleminde de şiddetli bir azâba dûçâr olurlar ve kabirlerinden kör olarak kaldırılır ve haşr olunurlar. Bu körlükleri, onları cehennem ateşine sürükler. Bunlar, "Yâ Rab, bizler, dünya hayâtında iken göz sâhibi idik ve görürdük. Şimdi bizleri kör olarak haşr etdin, bunun sebeb ve hikmeti nedir?" diye niyâzda bulunurlar, ağlar ve sızlarlar. Hitâb-ı İzzet şerefsâdır olur : "Sizler, dünyâ hayâtında beni zikretmediniz ve ömrünüz boyunca zikrimden yüz çevirdiniz. Zikrimizden yüz çevirmenin cezâsı da, işte bugün ma'rûz kaldığınız gibi, kör olarak haşr olunmakdır".
Kaldı ki, Allahu Azîmü'ş-Şân'ı bu dünyâ âleminde zikir ve tesbîh etmeyenlerin gözleri kör olmasa da, o kimseler aslında ve hakîkatde kördürler. İyi bilmelidir ki, görmek yalnız baş gözü ile görmek demek değildir. Kalb gözleri kör olanların, hak ve hakîkatleri göremeyenlerin baş gözleri görse bile ondan ne fayda umulur? Gören baş gözüne, önünde sonunda toprak dolacak değil midir? Bu fânî âlemde, kalb gözleri kör olanların, ebedî âlemde de kör olacaklarını, Allah Azze ve Celle Kur'ân-ı Azîmü'l-Bürhânında açıkça ve kesinlikle beyân ve ilân buyurmuşdur.
Şu hâlde zikrullah, gözlerin nûru ve gönüllerin sürûrudur, kalblerin cilâsı ve gönüllerin safâsıdır. Allahu Teâlâ'ya varan en kısa yoldur. O'nun Esrnâ-yı Celîlesini zikretmek lutfuna ve hazzına erişen kutlu ve mutlu kişiler, Allahu Teâlâ ile konuşan, sevişen ve bilişen Allah âşıklarıdır. Allahu Teâlâ'yı sevmeyenlerle, Allahu Teâlâ'nın sevmedikleri, bu nimete eremezler ve binaenaleyh Hakk'ı zikredemezler. Allah u Teâlâ'yı sevmek ve O'nun sevgisine lâyık olabilmek isteyenler, Hakk'da yok olup Hakk ile ebedî olmayı arzulayanlar, zikrullaha devâm etmelidirler. Mahbûb-ı Hakîki'ye mahbûb olmak dileyenler, her zaman ve her yerde O'nu zikir ve tesbih etmeli ve O'na olan aşkını ve bağlılığını bu şekilde izhâr eylemelidirler. Bu büyük n'mete, ancak ve yalnız zikir ile erişilebilineceğini, Allahu Teâlâ ile ancak ve yalnız zikir ile görüşülebileceğini, bütün peygamberler açık açık haber verdikleri gibi, Allahu Teâlâ'nın sevgilisi olan ve esmâ-i ilâhiyyeden Raûf, Rahîm, Azîz isimleri ile isimlendirilmek şeref ve imtiyâzı bahş ve ihsan buyurulan Habîb-i Edîb-i Kibriyâ aleyhi ve âlihî efdalü't-tehâyâ Efendimiz Hazretleri de beyân ve bütün insanlığa ilân buyurmuşlardır.
Âşık, hangi esmâ ile ve hangi tarzdan zevk ve haz alıyorsa, Hakk'ı öylece zikretmelidir. Âşık, ma'şûkunu zikredince, yani O'na aşkını izhar eyleyince, ma'şûkun da o âşıkına âşık olacağı muhakkakdır. Bu sebeble, Allahu Teâlâ'yı ister açık, ister gizli, ister toplu, ister yalnız zikretmek câizdir. Bunun için, âşık hangi esmâdan ve hangi hâletden zevk ve haz alıyorsa, o hâl âşıkın mizâcı ve zikretdiği ismullah da ism-i a'zamdır.
Bâyezid-i Bestâmî kuddise sırrahu's-sâmî Hazretlerine, "Esmâ-i ilâhiyye içinde hangisi ism-i a'zamdır?" diye sormuşlar. Müşârünileyh, kendilerine şu cevâbı vermişdir : "Allahu Teâlâ'nın hangi esmâsı asgar, yani küçükdür ki, bana ism-i a'zamının yani en büyük isminin hangisi olduğunu soruyorsunuz?"
Evet, esmâ-i ilâhiyyenin hepsi ism-i a'zamdır. Zikreden âşıkın, bu esmâdan nasîbi olanı, o âşık için ism-i a'zamdır. Meselâ Hazret-i İmâm-ı Ali kerremallahu vechehu ve radıyallahu anh Efendimizin ism-i a'zamı Hayy ve Kayyûm esmâlarıdır. Hazret-i Âişe radıyallahu anhâ ve ebîhâ vâlidemizin ism-i a'zamı Yâ Rab esmasıdır. Hazret-i Ebûbekiri's-Sıddîk radıyallahu anhın mazhar olduğu ism-i a'zamı Vâhid, Rahmân ve Rahîm esmalarıdır.
Tekrâr ediyorum ve önemle hatırlatıyorum. Allahu Teâlâ'nın ism-i asgarı yokdur, bütün ism-i celîleleri birbirinden güzel, a'lâ ve a'zamdır. Bunu, yukarıda sunduğum misâllerle kıyâs edebilirsiniz. Vâkıf-ı esrâr-ı ilâhî, Cenâb-ı Muhyiddîn ibni Arabî kuddise sırruh Efendimiz, "Âşık, dilediği esmâsı ile Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerini zikredebilir" buyurmuşlardır. Zikrullah hakkında, Kur'ân-ı Azîmü'l-Bürhân ile ehâdis-i nebeviyyede bir çok âyetler ve hadîs-i şerîfler mevcuddur. Bu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin hepsi, Allahu Teâlâ'yı çok çok ve sık sık zikretmemiz lüzûmunu, bizlere emir ve fermân buyurmakdadır.
www.muzafferozak.com