Allah'a ve Resûlüne Teslîm Olan İki Cihâna Sultân Olur

27 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Hutbe

HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ * وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
Ve atî'ullahe verresûle le'alleküm turhamûn. Ve sâri'û ilâ mağfiratin min rabbiküm ve cennetin 'arduha's-semâvâtü ve'l-ard ü'iddet lil müttakîn.
Sadakallahü'l-azîm.


Dilleriyle Allah'ı tevhîd eden, gönülleriyle Hakk'ı seven ve Hakk'ın vahdâniyyetini tasdîk eyleyen, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!

Allah'a hamd ederiz ki, uzun bir ayrılıkdan sonra, Cenâb-ı Hakk yine sizlerle görüşmeyi ve konuşmayı bizlere nasîb kıldı. Size uzak diyarlarda bulunan ve dîn-i İslâm ile müşerref olan dîn kardeşlerinizin selâmını getirdim. Hıristiyanlık, yahudilik, siyonistlik bütün hazînelerini döktüğü halde bir ferdi hıristiyan yapamazken, İslâm'ın nûruna âşık olan ibâdullah akın akın İslâm'a girmekde. Cenâb-ı Hakk'a hamd ediniz ve İslâm olmakla ne kadar büyük bir nimete erdiğinizin ve bu nimetle tefahhur etmeniz için söylüyorum, anlatmaya çalışıyorum.

İnsanlığın şerefi yani insan olmanın şerefi, Allah'a itâat ve Resûlüne itâatladır. Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleri, insanı ahsen-i sûretde halk eylemiş. Zâhirini o kadar güzel süslemişdir ki, bütün mahlûkât-ı ilâhiyyenin zübdesi olan insan, Resûl-i Ekrem'in şekliyle şekillenmişdir yani Hazret-i Muhammed'in şekliyle. Allah, kendi nûrundan Habîb-i Hudâ Şefî'-i Rûz-i Cezâ Muhammed Mustafâ'yı halkedince, Âdem'i de Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın sûretinde halk eyledi. Yani bir hadîs-i şerîf var, "Halaka âdeme 'alâ sûretihî" diye, buradaki "hî" zamîri, Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme âiddir. Ekmel-i mahlûk, Hazret-i Muhammed Mustafâ'dır. En büyük saâdet ve selâmet ve felâh ve necât, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâma îmân ve O'na itâatdır. Resûlullah'a itâat ise Allah'a itâatdır. Çünkü yine Kitâb-ı Kerîminde Allahu Zü'l Celâl Hazretleri "مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ Men yutı'ır-resûl fekad etâ'allah" buyurmuşdur. Ma'nâsı, "Benim Resûlüm Muhammedime kim itâat ederse, bana itâat etti. Benim Muhammedimi kim severse, beni sevdi. O'na kim ihânet ederse bana ihânet eyledi" demekdir. Yine Sûre-i Fetih'deki " إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ İnnellezîne yubâyi'ûneke innemâ yübâyi'ûnallah yedullahe fevka eydîhim" âyet-i kerîmesinde, "Resûlullah'a bîat eden, muhakkak Allah'a bîat etti" buyrulmakdadır. 
Allah'a giden yollar, her mahlûkâtın nefesinin sayısıncadır. Bütün mahlûkât-ı ilâhî, karıncasından filine, habbesinden kubbesine varasıncaya kadar, mikrobundan tâ en büyük mahlûkâta kadar, hepsinin her nefesinin sayısınca Allah'a giden yol vardır fakat Allah bütün yolları seddeylemiş, bir kapıyı açık bırakmışdır, o da "Bâb-ı Muhammediyyet"dir. Bu kapıdan sen girmişsin ama sen bu işi babandan vâris olarak üzerine almışsın, yani sana mîrâs kalmış. Yeni islâm olanlar öyle değil. Zîrâ onlar kendi ananesini, kendi dînini terk eyleyip İslâm'a giriyorlar. Dîn sayılmaz ya. Çünkü Allah indinde dîn, İslâm Dîni'dir. Sonradan müslüman olan kişi, kendi inancını terkeylemiş, kendi kavmi, kendi milleti arasından sıyrılmış ve Hazret-i Muhammed'in elini tutumuşdur. Sen bu eli vaktiyle tutmuşsun. Yani ananın rahmindeyken tutmuşsun. Âlem-i ervâhda tutmuşsun, ananın rahmindeyken tutmuşsun. Ananın rahmindeyken, babanın belindeyken Allah'a secde etmişsin. Bak sen ne kutlu insansın! Onun da tâlihine bak ki, Cenâb-ı Hakk lutf u keremi ile ona îmân tâcını nasîb etmiş, başına İslâm tâcını koymuş, sırtına libâs-ı şerîatı giydirmiş. 

Allah kabûl etmeyince kul Allah'ı bulamaz. Allah kulu sevmeyince kul Allah'ı sevemez. Este'îzübillah. "Vemâ teşâûne en yeşâallah". Biz dilemedik, Allah diledi. Bizi Allah istedi. O zümreye dâhil etmek istediklerini de Allah istedi. Felah burada, necât burada. Her kim ki Allah'a itâat ve Resûlüne itâat eyledi rahmete nâil oldu. İşte bu koşmakda ve koşuyor ve "Koşunuz!" diyor Allah. "Mağfiretime, rahmetime, cennetime, cemâlime, nimetime, cennet-i ef'âle, cennet-i sıfâta, cennet-i zâta koşunuz" diyor yani davet ediyor Allah. Kimi? Müttakîleri yani Allah'a itâat edenleri, Peygamber'e itâat edenleri. Onun için insanlığın en büyük şerefi, en yüce makâmı abdiyyetdir ve kullukdur. Yani Allah'a kulluk etmekdir, nefse kulluk değil! İki kul vardır, biri nefsine kul, biri Allah'a kul. Allah' a kul olan, cihâna sultân olur. Bir daha söylüyorum. Allah'a her kim kul olur, iki cihâna sultân olur. Nefsine her kim kul olur, iki cihânda rezîl  rüsvây olur.
Görmedin mi, işitmedin mi, duymadın mı, vâizlerden dinlemedin mi? Yûsuf Peygamber, Allah'a kul olduğu için, köle iken Allah O'nu Mısır'a sultân eyledi. Züleyhâ da nefsine mahkûm olduğu için, elinden servet ü sâmânı gitti ve dûn bir mevkiye düşdü. Sonra mâdem ki Yûsuf'a âşık olmuşdu, Allah onu da azîz kıldı, Yûsuf'a âşık olduğu için. Firavun'a âşık olsaydı, olmazdı, o makâma ermezdi. Yani iyileri sev, iyilere âşık ol, iyilerin yolundan git, onların çizdiği yoldan yürü ki, selâmete erişesin. İyilerle olun. Onun için Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîm'de, este'îzubillah, "يَا أَيُّهَا الذِينَ آمَنُوا اتّقُوا اللهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ yâ eyyühellezîne âmenü't-tekullahe ve kûnû me'as-sâdıkîn". Yani, "Ey mü'minler! Ey âşık-ı sâdıklar! İyilerle berâber olunuz. Dâimâ sâdıklarla berâber bulununuz". Çünkü  en nihâyetinde "fî mak'adi sıdkin 'inde melîkin muktedir" âyetinde de beyân olunduğu üzere muktedir olan Melîk'in indinde makâm, sâdıklarındır ve sıddîklarındır. Sıddîk, Kur`ân'ın emirlerine sıkı sıkı sarılan kişi demekdir. "Şu yapacağım iş acabâ Allah'ın hoşuna gider mi? Allah'ın rızâsını kazanır mıyım? Yoksa Allah'ın gadabına uğrar mıyım? Şu yapacağım işle Peygamber benden râzı olur mu? Yoksa Peygamber benden incinir mi?". İşte bunu düşünmen lâzım. Her ef'âl ü harekâtında, her yerde, her mekânda, her zamânda. Çünkü seni her yerde, her mekânda, her zamânda, her ânda Allah görmekde. Allah'ın sana senden yakın olduğunu bil, sen de O'na yaklaş. Allah'a itâatla ve itâatın en yüce mertebesi olan muhabbetle yaklaşılır. Kişi sevdiğini çok zikreder. Allah'ı seviyorsan, Allah'ı zikreyle. Zikr-i ekber, namâzdır. Beş vakit namâzını kıl. Resûl sallallahu aleyhi vesellem, cümle ümmete hatta bütün insanlara üsvetü'l-hasenedir. "Gencim, ya memûrum, ya âmirim, şimdi zamânım yok, tekâüd olayım, namaza o zaman başlarım" deme sakın! O kadar yaşayacağına dâir elinde senedin ve senedâtın yokdur. Bir gün ecel gelir, bütün kazancın, malın, mülkün, kasan, kesen bırakılır, seni yalnızlık evine götürürler. O vakit pişmân olursun ama iş işden geçmiş olur. O gün gelmeden, Allah'ı seviyorsan, Allah yoluna teslîm ol, Allah'a itâat et, mutî' ol, Resûlullah'a mutî' ol ki rahmet-i ilâhîye nâil olasın.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sıratin müstakîm.

Hayâtın olmadan fânî olagör abd-i Hakkânî
Bulup esrâr-ı Sübhânî safâ ender safâyı bul
Dilersen sermedî devlet hulûs-i kalb ile tâat
Edüp her ân ü her sâat ibâdetle ulâyı bul

www.muzafferozak.com


Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 1 Mayıs 1981 (26 Cemâziyyülâhir 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön