9 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Allah, Allah'a şikâyet olunur, kula şikâyet olunmaz. Bak Eyyûb Peygamber'e, ne yapdı? "rabbî ennî messeniye'd-durru ente erhamü'r-râhimîn" dedi. Kendine şikâyet etdi kendisini. O vakit ayıp olmuyor. Baban seni döverse, sen "babacığım" diye yine ona sarılacaksın, başka nereye gideceksin? Gene babana sarılacaksın, "babacığım" diyeceksin tabii.
Biz kaldıramıyoruz, duânı böyle yap. "Yâ Rabbi, dünyâ ve âhiretde bana affınla tecellî et" de. Sakın adâlet isteme. "Affınla tecellî et" de Cenâb-ı Hakk'a. Kaldıramazsın. Kaldırsan çok güzel ama kalkmaz. Bak zü'l-celâli ve'l-ikrâm, evvelâ celâli gelir, sonra arkasından cemâli gelir ama ağır olur kaldırması. Diken yarılmayınca gül çıkmaz. Evvelâ celâl gelir, sonra cemâl gelir arkasından. Mektebe gidersin, tahsilde büyük zahmet çekersin, arkasından rahat edersin. Her menzil böyledir, menzile giderken zahmet çekilir, fakat menzil-i maksûda varıldı mı rahata erişilir.
Onun için diyor ki Beyezid-i Bistâmî Hazretleri, Hazret-i Eyyûb aleyhisselâmı görmüş manâda. Demiş ki, "Yâ Nebiyyallah, nasıl oldu da böyle şikâyet etdin" demiş. "rabbî ennî messeniye'd-durru ente erhamü'r-râhimîn" Demiş ki Hazret-i Eyyûb aleyhisselâm, "Allah bana belâ verdi ben sabretdim, Allah bana belâ verdi ben sabretdim, Allah ban belâ verdi ben sabredince, belâ, Allah ile benim aramda bir dağ oldu. İmkânı yok cenâb-ı Hakk'a mülâkat edemeyeceğiz. Sabretdikçe ortaya bir perde geliyor. Onun için ne yapdım, perdeyi çâk etdim, yırtdım, 'Rabbî, ey benim Allahım, innî messeniye'd-durr, bana zara erişdi, ente erhamü'r-râhimîn, sen merhametlilerin merhametlisisin' deyip Allah'a sığındım" demiş.
Onun için Cenâb-ı Hakk'dan affıyla muamele istemek lâzım. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem sahabeden birini ziyârete gitmişler. O adam böyle yatağın içerisinde kadîd kalmışdı diyor. Müslim-i Şerîf'de var. Kadîd. Yani kadîdin ma'nâsı, pastırma. Kadîd olmuş o adam. Kadîd Arapça pastırma demek. Peygamberimiz ona, "Sen böyle olmayı Allah'dan arzu mu etdin?" demiş. "Evet, yâ Resûlallah" demiş. "Yâ Rabbi, bana âhiretde vereceğin azâbı dünyâda ver dedim. Çünkü âhiretin azâbı çok şiddetlidir. Allah bana dünyâda verdi. Şimdi bu hâle geldim" demiş. Cenâb-ı Peygamber, "Niye sen iki cihanda Allah'dan af istemedin? Niye af istemedin? Allah af da edebilirdi.
Onun için haydi hep beraber okuyacağız, "Allahümme inneke 'afüvvün kerîmün tuhibbü'l-'afva fa'fü 'annâ, âmîn, bi hürmeti seyyidi'l-mürselîn". Manâsı bu. "Yâ Rabbi sen affı seviyorsun, keremi seviyorsun, bizi affet yâ Rabbi" de, Cenâb-ı Hakk'a boynunu bük.
Her lisânda söylesen Allah anlar. Nidâ-yı hafî ile de söyleyebilirsin, nidâ-yı hafî ile. Ne demek o biliyor musun? Namaz kılarken, imam seni Allah'a takdîm etdiği vakitde, kalbden duâ edebilirsin. Ağızdan değil ha! Yanlış anlama. Ve duâ müstecâb olur ha! Çünkü mülâkatdır, vuslatdır namaz, mi'râcdır, vuslatdır, mülâkatdır, duâ kabûl olur. Lisânen değil, kalble, nidâ-yı hafî ile, kalble isteyeceksin Allah'dan arzunu, isteğini. Nasıl Peygamber Mi'râc'da istedi ümmetini, bizleri istedi Rabbü'l-âlemîn'den, istedi Cenâb-ı Hakk'dan bizi.
Hattâ ümmetinden bir ferdin cehenneme girmesine Peygamber taraftar değil. Allah da taraftar değil, Rabbü'l-âlemîn. Rabbü'l-âlemîn de merhametlilerin merhametlisi ve Cenâb-ı Hakk'ın rahmet sıfatının tecelliyâtı, "وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ * اِنَّ ف۪ي هٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِد۪ينَۜ * وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ ve lekad ketebnâ fi'z-zebûri min ba'di'z-zikri enne'l-arda yerisühâ 'ıbadiye's-sâlihûn. inne fî hâzâ le belâgun li kavmin âbidîn. Vemâ erselnâke illâ rahmeten-lil-âlemîn".
www.muzafferozak.com