Allah'dan Dâimâ Âfiyet İstemek

24 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Sıhhat

Âfiyet, aslında Arapça olmakla beraber güzel Türkçemizde de yer etmiş, milletimiz tarafından benimsenmiş kelimelerdendir. Âfiyet, afv kökünden gelir ve sağlık, sıhhat, rahat, emniyet ve huzûr içinde yaşamak ma'nâsına gelir. Türkçemizde de aşağı yukarı aynı ma'nâyı ifâde eder. "Âfiyet bulmak", "afiyet olsun", "Allah âfiyet versin", "Âfiyetdesinizdir inşaallah" gibi tabirleri hepimiz biliriz, kullanırız. "Ağız tadıyla yaşamak" dediğimiz şey de âfiyet demekdir. Meselâ "Allah ağzımızın tadını bozmasın" deriz ki bu da "Allah âfiyet versin" demekdir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Cenâb-ı Hakk'ın insana bahşetdiği en büyük nimetin âfiyet olduğunu beyân etmiş ve ashâbına da hem dünyâ hem âhiret için âfiyet istemelerini tavsiye etmişlerdir. Neden? Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın celâli de vardır ama ona sabretmek çok zordur, herkesin yapabileceği bir iş değildir bu. "Kahrından da hoş lutfun da hoş" diyenler kâmil insanlardır, büyük velîlerdir, Allah'a karîb olanlardır. Diğer kullar başlarına en ufak bir belâ geldiğinde hemen şikâyete başlarlar, ibâdetlerinde bile huzûr kalmaz. Hattâ bazıları Allah'a darılır, "Benim suçum ne idi ki bu belâ benim başıma geldi" filan derler. Bazıları da işi isyâna kadar götürür, ibadeti, tâatı terkeder, Allah muhâfaza, dînden, îmândan bile çıkabilir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Fakirlik neredeyse küfür olacakdı" buyurmuşlar ve fakîrlikden Allah'a sığınmayı tavsiye etmişlerdir. Bu yüzden bize düşen, Allah'dan dâimâ âfiyet istemek, belâlardan, musîbetlerden, hastalıklardan uzak kalmayı dilemekdir. "Allah'dan Dâimâ Afvını İste" başlıklı yazımızda bu meseleyi îzâh etdiğimiz için burada sözü uzatmayacağız.

Sultan Süleyman Hân gibi bir cihân pâdişahı bile bakın ne diyor :

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi

Yani sıhhati, âfiyeti kaybetmek her şeyi kaybetmek demekdir diyor. İstersen Kaf'dan Kaf'a hükmet, sıhhatin yoksa neye yarar demek istiyor.  

Şimdi Resûl-i Ekrem Efendimiz'in ashâbına talîm etdiği âfiyet duâlarından bazılarını yazalım :

Allahümme innî es'elüke'l-âfiyete fi'd-dünyâ ve'l-âhira. Allahümme innî es'elüke'l-afva ve'l-âfiyete fî dîni ve dünyâye ve ehlî ve mâlî. Allahümme'stür 'avrâtî ve âmin rav'âti. Allahümme'hfaznî min beyni yedeyye ve min halfî ve an yemîni ve an şimalî ve min fevkî. Ve e'ûzü bi 'azametike en uğtâle min tahtî.
Allahım, ben, dünya ve âhiretde senden âfiyet isterim. Allahım, dînim, dünyâm, ehlim ve mâlım hakkında senden âfiyet isterim. Allahım, ayıblarımı ört, korkduğum şeylerden beni emîn kıl. Allahım, önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden gelecek musîbetlerden beni koru. Ayaklarımın altından gelecek ânî felâketden senin azametine sığını­rım.

***

Allahümme 'âfinî fî bedenî. Allahümme 'âfinî fî sem'î. Allahümme 'âfinî fî basarî. Allahümme innî e'ûzü bike mine'l-küfri ve'l-fakri. Allahümme innî eûzü bike min azâbi'l-kabri. Lâ ilahe illâ ente.

Allahım, bedenime âfiyet ver. Allahım kulağıma âfiyet ver. Allahım, gözüme âfiyet ver. Allahım, küfürden ve fakîrlikden sana sığınırım. Allahım, kabir azâbından sana sığınırım. Senden başka ilâh yok.

 ***

Allahümme innî asbahtu minke fî ni'metin ve 'âfiyetin ve setrin, fe etimme ni'meteke 'aleyye ve 'âfiyeteke ve setrake fi'd-dünyâ ve'l-âhira.

Allahım, nimet, âfiyet ve setr içinde sabah­ladım. Nimetini, âfiyetini ve setrini hem dünyâda hem âhiretde eksik etme.

 ***

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de her Cuma hutbesinin sonunda şöyle duâ ederlerdi :

Vektübü's-sıhhate ve's-selâmete ve'l-'afva ve'l-'âfiyete 'aleynâ ve 'ale'l-huccâc ve'l-guzât ve'l-müsâfirîn ve'l-mukîmîn ve'l-hâzırîne ve'l-gâibîn fî berrike ve bahrike ve cevvike min ümmeti Muhammedin ecma'îne Yâ Rabbe'l-âlemîn. 

Ey âlemlerin Rabbi, bize, hacılara, gâzîlere, misâfirlere, mukîm olanlara, ümmet-i Muhammed'den burada hazır olanlara, olmayanlara, karadakilere, denizdekilere, havadakilere sıhhat, selâmet, afv ve âfiyet ihsân eyle.

Listeye geri dön