28 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle Mekke-i Mükerreme'de, Ka'be-i Mu'azzama'nın etrâfında oturup sohbet eden bir topluluk, Allah'ın kendilerine bahşettiği ni'metlerinden bahsediyorlarmış. İçlerinden birisi : "Hepiniz nâil olduğunuz türlü türlü ihsânlardan bahsettiniz ama bana bahşedilen ni'met hepsinden de üstündür" demiş. "Nedir o ni'met?" diye sormuşlar. O adam, "Ben, otuz yıldır Allah'ı görerek namaz kılıyorum" diye cevap vermiş. O meclisde hazır bulunan evliyâullahdan bir zât, o adama "Sen Allah'ı nasıl görüyorsun?" diye sormuş. Adam, "Allah'ı yer ile gök arasında görüyorum ve namazımı onu görerek kılıyorum" deyince, o veliyyullah "Sen, otuz sene boyunca kıldığın bütün namazları kazâ etmelisin. Zîrâ o senin gördüğün Allah Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri değil şeytanın ta kendisidir" demiş.Cenâb-ı Hakk zamândan, mekândan, cihetden, şekilden, sûretden münezzehdir. "لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ /leyse ke mislihî şey'ün" âyet-i kerîmesiyle de beyân olunduğu üzere hiç bir şey O'nun misli olamaz. Bu yüzden "Küllü mâ hatara bi bâlik vallahu gayru zâlik" denilmişdir. Yani Cenâb-ı Hakk sübhânehû ve teâlâ Hazretleri, akla ve hayâle gelen her şeyden münezzeh ve berîdir.