18 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Allahu Teâlâ, Hâlik-i A'zam'dır, esmâsıyla ma'lûm, ef'âliyle meşhûddur. Kâinâtda hiç bir şey yokdur ki bize O'nun varlığını ve birliğini ifâde etmesin. İdrâkimizin erdiği veya eremediği, madde ya da ma'nâ, ne varsa her şey Cenâb-ı Hakk'ın vahdâniyyetini ve varlığını isbâta kâfîdir. Varlığımız, Hakk'ın varlığının isbâtıdır. Mâdem ki biz varız, öyleyse muhakkak bizi yaradan vardır. Fakat insanların aklı, künh-i hakîkat-i ilâhîyi hakkıyla idrâk edemez. Gözler de O'nu idrâk edemez, O'nu görmeye kâdir olamaz ama her eserde Hakk'ın kudreti ve kuvveti ve tecelliyâtı müşâhede edilir.
Dünyâda hangi maddeyi görürsek görelim, insanın aklına hep dört soru gelir. Meselâ elimize bir bardak alsak, şu sorular aklımıza gelir :
Elimizdeki bardak müdevver şekilde yapılmış, aslı kum ve su içmek için yapıldı. Peki kim yapdı? Yapanı görmedik ama mâdemki ortada bir eser var, yapanı görmemiş olsak da mutlaka onu yapan biri vardır. Ustayı görmedik diye bunu yapanı inkâr edemeyiz, bunu yapan yok diyemeyiz. Çünkü ortada duran bir eser var. Öyleyse muhakkak bir ustası, yapanı vardır. Bunu bir misâl için söyledim. Dünyâda ne görüyorsak, hepsi için insanın aklında bu dört soru peydâ olur. Yapanı görmesek de eserini görmüş olmamız, mutlaka onu yapan biri olduğunun isbâtıdır.
Biz Cenâb-ı Hakk'ı, ancak bize verdiği isti'dâd kadar ve O'nun bize bildirdiği kadar bilebiliriz, künh-i hakîkat-i ilâhîyi bilemeyiz. Çünkü akıl terâzisi, zât-ı ulûhiyyeti anlamaya güç yetiremez, kırılır. Akıl, insanın bu dünyâda yaşaması için verilmişdir ve bir mertebeye kadardır. O mertebeye gelindiğinde akıl iflâs eder. İlmin bittiği yerde akıl biter, aklın bittiği yerde ilm-i ledünn başlar, ilm-i ledünnün bittiği yerde de aşk ve muhabbet başlar.