Allah'ı Sev ve O'nun Emirlerini Seve Seve Yap - Hutbe - 5 Ağustos 1983

18 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Hutbe

HUTBE

İbâdallah! 
Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Yâ eyyühellezîne âmenûttekullâhe vel tenzur nefsün mâ kaddemet li gadin vettekûllah, innallâhe habîrun bi mâ ta’melûn.
Sadakallahü'l-azîm.
Ve kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi vesellem :
Re'sü'l-hikmeti mehâfetullah.
Sadaka resûlullahi rabbi'l-âlemîn.

Mü'minler! Mü'min ismi Allah'ın esmâlarından bir isimdir. Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerini tevhîd eden ve O'nun habîbi Muhammed'e gönül veren, cümle enbiyâyı tasdîk eden ve Kur`ân-ı Kerîm'den evvel gelen kitâblara inanan kişiler mü'mindir, Allah kendi ismini kendini tevhîd edene, habîbine gönül verene vermişdir. Onun için, "Yâ eyyühellezîne âmenû" hitâbı Allah'ın hitâbıdır ve kendi ismiyle bizlere hitâb etmekdedir. İnceliği, güzelliği budur.

Cenâb-ı Hakk bizleri takvâya ve verâya da'vet ediyor. Takvânın fevki verâdır. Yani insanlar takvâda, Hakk korkusunda yücelirlerse, ondan sonra bir makâm vardır ki, verâ makâmı, o takvânın en yüksek mevkiidir. Allah indinde de en kerîm olan kimse, Allah'a en makbûıl olan kişi, Allah'dan korkandır ve Allah'ı sevendir.

Allah'dan korkmak iki nevidir, birisi azâbından korkmak, celâlinden korkmak, birisi de Hakk Teâlâ bana kulum demezse, bana cemâlini göstermezse diye korkmak ve kalbi titremekdir ki, efdal olan da budur. Cehennem için Hakk'dan korkan, o Hakk'dan korkmaz, nefsinin azâba giriftâr olacağından korkduğundan Hakk'dan korkduğunu zanneder. Cennet arzusu ile Hakk'dan korkanlar da Hakk'dan korkmuş olmazlar zîrâ nefisleri cenneti arzu eder. Buna binâen, ne cehennem korkusuyla Hakk'dan kork, ne cennet ümîdiyle Hakk'dan kork, "Allah bana kulum demezse" diye kork! Ondan çekin.

Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm, bir gün Tûr'a giderken kavminden birisi, "Yâ Nebiyallah! Hakk Teâlâ'ya sor, acabâ ben ehl-i nâr mıyım, ehl-i cennet miyim?" demiş. 

Hiç birimiz istikbâlimizin ne olacağını bilemiyoruz. Nice kişiler îmânlı yaşadılar, küfür üzere öldüler. Nice kişiler mü'min doğdular, mü'min yaşadılar, kâfir öldüler. Nice kişiler mü'min doğdular, kâfir yaşadılar, mü'min öldüler. Onun için muhâtabın kâfir dahi olsa, hatırından şunu çıkarma : "Allah buna son nefesde îmân nasîb ederse, bu, Hakk'a lâyık bir kul olur, ya benim îmânın selb olursa benim hâlim nice olur?" diye Allah'dan kork.

Cenâb-ı Mûsâ aleyhisselâm bunu Cenâb-ı Hakk'a soramadı çünkü edebe mugâyirdi.

İstikbâli bilmek iyi değildir. İstikbâli bilmek, ona tahammül edebilecek olan enbiyâ ve evliyâ içindir. Sen yarın ne olacağını bilsen, bir taşı bir taş üzerine koymazsın. Üzerinden durmak lâzım ama vakit dar olduğu için bu kadar kâfî.

Cenâb-ı Mûsâ, Tûr'da Hakk'la mülâkât yapdıkdan sonra, Cenâb-ı Hakk buyurdu ki, "Kullarımdan birisi sana bir soru sordu. Niçin bana bu emâneti tevdi etmedin, yâ Mûsâ?" diye sordu. Hazret-i Mûsâ, "Yâ Rabbi, semâda ve ardda, bilinen ve bilinmeyen âlemlerde her şeyi gören ve bilen ve işiten sensin. Edeb etdim, yâ Rabbi" dedi. Cenâb-ı Hakk, "Söyle ol kuluma, o ehl-i nârdır" dedi. Hazret-i Mûsâ gelip de "Cenâb-ı Hakk buyurdu ki, söyle o kuluma" diye söze başlayınca adam hemen atıldı ve "Altını söyleme yâ Mûsâ. Allah bana kulum dedi mi, Allah beni kulluğa kabûl etti mi, ister nârına koysun ister nûruna" dedi.

İşte, kalbin bunda titreyecek yani Allah bana kulum desin, sen de Allah'a benim ma'bûdum de.

Allah'ı sev. O'nun emirlerini seve seve yap. O seni nimetlere boğmuş. En büyük nimeti olan, nimet-i uzmâsı Muhammed Mustafâ sallallahu aleyhi veselleme ümmet olarak seni halk etmiş ve kendi kelâmıyla sana hitâb etmiş ve kendi ismiyle seni isimlendirmişdir. Hakk Teâlâ'yı sev. Bütün etrâfımız O'nun verdiği nimetlerle doludur ama biz farkında değiliz. Tıpkı suyun içindeki balık, suyun farkında olmadığı gibi. Allahu Teâlâ sevilmeye lâyıkdır, O'nu sev. 

Bu da şöyle olur. Bu sevgi, Hakk tarafından olması lâzımdır. Kulluğunu yaparsan Hakk seni sevecek, senin de kalbinde Allah'a karşı muhabbet ve meveddet hâsıl olacakdır. Kulluğunu yapmadan olmaz. 

Semâya bak, Allah semâyı sana nasıl yüceltmiş, ardı altına nasıl döşetmiş. Kışlar, yazlar, güzler, ilkbaharlar, rengârenk çiçekler, ayrı ayrı tatda meyvalar, anne şefkati, baba rahmeti, insanlık muhabbeti hep sana bahşolunmuş. Ve şeklin de çok güzel yaradılmış. Allah, seni gâyet de mütenâsib yaratmış. Cenâb-ı Hakk'ı sevmeyecek misin? Fakîrim diyen bir adam hesâba vursun milyonlara mâlik olduğunu görecekdir.  Fakîrim zannediyorsun, îmânını kaç milyara alabilirsin? Allah sana bir îmân vermiş ki, ebedî saâdet bunda, ebedî selâmet bunda, Hakk rızâsı, rıdvânı, cenneti, cemâli bunda. 

İşin de başı takvâdadır, ittikâdadır. Onun için Cenâb-ı Hakk bizi tefekküre davet ediyor, diyor ki, "Yâ eyyühellezîne âmenûttekullâhe" yani "Ey mü'minler! Allah'dan korkunuz", "vel tenzur nefsun mâ kaddemet li gadin" yani "Yarınki gün için ne hazırladın tefekkür et, düşün!" Yani "Hâsibû kable en tuhâsebû". Manâsı, "Allah seni hesâba çekmeden sen kendini hesâba çek, düşün". 

Cenâb-ı Hazret-i Ömer ibn Hattâb radıyallahu teâlâ anh Efendimiz Hazretleri kendisini haftada bir defa hesâba çeker ve yaptığı iyilikleri, yaptığı işleri gözönüne getirir, bazen kendisini cezâya çarptırır yani nefsine cezâ verirdi. Ömer ki, kim biliyor musun Ömer? Kırkların kırkıncısı, Resûl-i Ekrem'in kayınpederi olmak şerefine nâil olmuş ve İslâm'ın adliye nâzırı ve Resûl-i Ekrem O'nun hakkında, "Benden sonra peygamber gelseydi Ömer gelirdi" buyurmuş, üç aylık yoldan ordularını idâre etmiş bir adam, kendisi Medîne'de olduğu halde hutbe okurken, seslenmiş "Yâ Sâriye el-cebel" diye seslenmiş. Demişler ki, "Yâ emîre'l-mü'minîn, bu yersiz bir emir" demişler, "Yok" demiş, "Kadsiye'de ordum sıkışdı, ordu kumandanı Sâriye'ye dağa çıkmasını emretdim" dedi. Yani görüyordu, manevi radarı vardı. İşte bu Ömer ibn Hattâb kendisini hesâba çekerdi. Bazen dinlediği âyet-i kerîmenin şiddetiyle haftalarca hasta yatardı.

Öyleyse kendini hesâba çekeceksin. Hazır duracaksın. Yolcu yolunda olduğu gibi. Yola devâm eden bir adam ne şekilde hareket eder. Soruyorum. Yolcu yani seferde. Yolcu gibi hazır olacaksın. İbâdet ve Tâatını yapacaksın. Allah'a kulluğunu îfâ edeceksin. Hemcinsine hizmetde bulunacaksın. Nefsine olan vazîfelerini, evlâd u ayâline olan vazîfelerini yerine getireceksin. Bunları yapmazsan mes'ûl olursun. Sonra âkıbetde çok pişmân olursun fakat ağlaman sana fayda getirmez ve vermez. 

Düşün! Bugüne kadar neler yapdın? Seyyiâtın mı fazla, hasenâtın mı fazla, düşün, gözünün önüne getir. Yapdığın hasenâtı unut, seyyiâtını unutma! Dâimâ istiğfâr üzere bulun. Gecede ve gündüzde, dâimâ Cenâb-ı Hakk'a yalvar, "Yâ Rabbi, bana îmânımı yoldaş et, beni tâatına mahkûm eyle, namazından, orucundan, zekâtından, tesbîhâtından bana zevk ver yâ Rabbi, namazdan ben zevk duyayım, bu lezzeti bana tattır" de. Tadarsan o vakit namazda üşenmeyeceksin, namazı kılacaksın, hem de seve seve kılacaksın. Yeter ki Allah seni namaz kılmaya lâyık görsün, yeter ki Allah seni huzûruna almaya lâyık görsün. 

Bak! Bugün kaç yaşına kadar yaşadın, hayrına şerrine bak, hangisi gâlib? Saçımız sakalımız ağardı, sinirlerimiz gevşedi, günâhdan ârî değiliz, bir türlü kendimiz günâhdan kurtaramıyoruz. Allah ihtiyarlara hitâb ediyor, "Ey kulum! Saçın sakalın ağardı, sinirlerin gevşedi, bana karşı günâh işlemeye utanmıyorsun, ben sana azâb etmeye hayâ ediyorum" diyor. Resûl-i Ekrem gençlerimize hitâb ediyor, "İçinizde en sevdiğim, genç mü'minlerdir, genç yaşında ibâdet yapanlardır, nefs-i emmâresi havadayken, ona galebe çalanlardır, nefsiyle mücâdele edip, nefsine hâkim olanlardır. 

Elini kötülükden, dilini yalandan ve gıybetden, gözünü hıyânetden tathîr et. Kalbinden Hakk sevgisinden gayrı sevgiyi çıkar. Vücûdunla, bedeninle, malınla, canınla, her şeyinle Allah'a ibâdetde bulun. Kaybetmeyceksin. Yakın zamanda bu tavsiyelerimin mükâfâtını görürsün. Yapmayanlar da pişmân olurlar fakat ne yazık ki iş işden geçmişdir.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sıratin müstakîm.


www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 5 Ağustos 1983 (25 Şevval 1403) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön