18 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Cenâb-ı Hakk'ın âyetleri üç türlüdür :
Elfâzî âyetler, kütüb-i semâviyyedir yani Tevrat, Zebûr, İncil, Kur`ân ve diğer yüz suhufdur.
Âyât-ı Âfâkiyye, gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz yıldızlar, aylar, güneşlerdir. Dağlar nasıl yükseltilmiş, hayvanlar nasıl yaradılmış, insan nasıl halk olunmuş, işte bütün bunlar da âyât-ı âfâkiyedir ki bunların elfâzı semâvî kitaplarda kayıtlıdır. Meselâ ne gibi? Kur`ân'da "İnsan" yazılmışdır. Kur`ân'daki insan lafzı, "elif-nun-sin-elif-nun" harfleriyle yazılmışdır. Peki insan bu yazı mıdır yoksa ben miyim? Benim. İşte âyât-ı enfüsiyyenin ve âyât-ı âfâkiyyenin âyât-ı elfâziyyeye mukayyed olması bunun gibidir. Bütün mevcûdât Allah'ın âyetleridir yani Kur`ân'ın, İncil'in, Tevrat'ın, Zebûr'un, yüz suhufun âyetleridir. Yani enfüsî ve âfâkî âyetler bu kitaplarda elfâz ile ifâde edilmişdir. Yani ma'nâlar, kelimelerden oluşan kalıplara sokulmuşdur. Aslında bütün semâvât ve ard ve insanlar başdan aşağı âyetlerdir. İnsanlar ne vakit âyât-ı elfâziyye ile âyât-ı âfâkiyyeyi cem edebilirlerse yani bir görebilirlerse o vakit kâmil insan olabilirler. Bunları birbirinden ayrı gören kişi, kâmil insan olamaz, nâkıs kalır.
Bir de âyât-ı enfüsiyye vardır ki bu da bizim vücûdûmuzun hilkatidir. Bir insan bunu hesâba kattığı zaman yani kendi yaradılışını düşündüğü zaman işin rengi büsbütün değişir. Kâinât zâhirde âlem-i kübrâ görünür, hakîkatde âlem-i sugrâdır. İnsan görünüşde âlem-i sugrâ görünür hakîkatde âlem-i kübrâdır.