13 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Ebû Hureyre radıyallahu anh rivâyeti ile gelen ve Sahîh-i Müslim gibi en sağlam hadîs kaynaklarında yer alan şöyle bir hadîs-i şerîf vardır :
ثَلاَثَةٌ لاَ يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ قَالَ أَبُو مُعَاوِيَةَ وَلاَ يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ شَيْخٌ زَانٍ وَمَلِكٌ كَذَّابٌ وَعَائِلٌ مُسْتَكْبِرٌ
Üç sınıf insan vardır ki, Allah kıyâmet gününde bunlarla konuşmaz, bunlara nazar etmez, bunların günâhlarını affetmez. Bunların azâbı çok şiddetli olur. Bu üç sınıf insan şunlardır : Zinâ eden ihtiyarlar, yalancı melikler, büyüklenen fakîrler.
Ehl-i Sünnet i'tikâdına göre Allah dilerse, şirkden gayrı bütün günâhları affeder. Öyleyse nasıl olur da bu üç zümre afv-ı ilâhîden mahrûm kalır, rahmetden tard olunur? Bundaki hikmet ne olabilir?
Dikkat ettiyseniz, hadîs-i şerîfde her bir zümre zikredilirken tek bir vasıfla zikredilmiyor, meselâ "zinâ edenler" denmiyor da "Zinâ eden ihtiyârlar" deniyor, "yalan söyleyenler" denmiyor da "Yalan söyleyen melikler" deniyor, "büyüklenenler" denmiyor "fakîr olduğu halde büyüklenenler" deniyor. Bu ifâdelerden anlıyoruz ki bu üç sınıf insanın rahmetden tard olunmasına sebeb olan husus hepsinin ortak vasfı olan arsızlık ve azgınlıklarıdır. Şöyle ki :
Zinâ büyük bir günâhdır ama insan gençken şehveti çok kuvvetli ve aklı bir karış havada olduğu için nefsine mağlûb olarak böyle bir günâhı irtikâb eder, sonra da tövbe ederse, Allah affeder. Halbuki ihtiyarlayan bir insan bir tarafdan kuvvetden düşüp, şehveti azalırken, diğer tarafdan aklı ve irâdesi kuvvetlenmiş, gerek tecrübe gerek ma'nevî olgunlukla bu gibi günâhlardan kaçınmak gerektiğini öğrenmişdir. Öte tarafdan genç bir insan ölümü aklına bile getirmezken, yaşlı bir insan ister istemez ölümün yaklaştığını hisseder. Zîrâ gerek kendisinde ortaya çıkan hastalık ve arazlar gerek akranları arasında hastalananlar ve ölenler, ölümü hatırlatır. Eğer yaşlı bir insan, bütün bunlara rağmen hâlâ şehvetinin esîri oluyorsa, arsızlığı ve azgınlığı ele almış ve böylece azâba müstehak olmuş demekdir.
Güçsüz bir insan yalan söylerse tövbe edip affa uğrayabilir çünkü nefsinin arzusunu yerine getirebilecek bir kuvveti yokdur, nefsine zebûn olup isteğine ulaşabilmek için yalan söylemişdir. Eğer elinde imkan olsaydı, kuvvetle muhtemeledir ki yalana tevessül etmeyecekdi. Ancak güçlü kuvvetli olup, her istediğini yaptırabildiği halde yalana söyleyen kimse artık haddi aşmış ve azgınlaşmış demekdir. İşte Bu yüzden de rahmetden tardolunur.
Fakîrin böbürlenmesine gelince. Bir zenginin zenginliği sebebiyle şımarıp kibirlenmesi de kötüdür ve Allah'ın sevmediği bir hâldir ama buna hayret edilmez. Halbuki parası pulu olmayıp meteliğe muhtâc olan bir kişi kibirlenir ve büyüklenirse bu azgınlık ve arsızlık alâmetidir.
"İzâ lem testahyi fasna' mâ şi't" yani "utanman yoksa dilediğini yap" sözü bu gibi kimseler hakkında söylenmişdir. Zîrâ hayâ perdesi yırtılan kişiler, günâhda, ısyânda ve zulümde sınır tanımazlar.
Sûre-i Tâhâ'daki "كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى / Külû min tayyibâti mâ razaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahlil aleyhi gadabî fe kad hevâ" âyet-i kerîmesi bunlar hakkındadır. Cenâb-ı Hakk bu âyetinde "Sakın azgınlık yapmayın, aksi halde size gadabım iner ve kimin üzerine gadabım inerse, artık onun işi bitmişdir" buyuruyor.
Altını çizdiğimiz kelime Türkçemize "tuğyân" olarak girmişdir. Arapça "ﻃﻐﻴﺎﻥ Tugyân", azgınlık demekdir. "ﻃﺎﻏﻰ Tâgî" de tuğyân eden kişi yani azgın demekdir. Kelimenin kökü "ط غ ي tâ gayn yâ" harfleridir ve müştakları Kur`ân'da bir çok yerde zikredilmişdir. Tuğyân ile zikredilenlerin başında Firavun'un gelmesi de çok dikkat çekicidir. Bilenler bilir, Kur`an'da Firavun, Mûsâ'nın Firavun'u olarak zikredilmekle berâber aynı zamanda nefs-i emmârenin, kibrin, zulmün, azgınlığın remzidir. Firavun'un azgınlıkla vasfedilmesi ve bunun Kur`ân'da birkaç defa tekrar edilmesinin hikmeti ise, onun, sıradan bir zâlim olmayıp, ulûhiyyet iddiâsında bulunacak kadar azgınlıkda ileri gitmesindendir.
İzâ lem testahyi fasna' mâ şi't
Utanman yoksa dilediğini yap