"Ey kalbleri hâlden hâle çeviren Allahım, kalbimi dînin üzere sâbit kıl" diye tercüme edebileceğimiz bu duâ Resûl-i Ekrem Efendimizin ta'lîm ettiği duâlardan biridir. Bazı rivâyetlerde "sebbit kulûbenâ" lafzı ile yani cemî' sîgası ile gelir ki bu şekliyle Sûre-i Fâtiha'daki "ihdines sırâtal müstakîm" âyet-i celîlesi ile hemen hemen aynı ma'nâya gelir. Bu duâ cümlesinin kalbi, kalb kelimesidir. Kalb, değiştirmek, çevirmek anlamına gelen "قَلَب kalebe" kökünden türemişdir. Bazıları lisânımıza da girmiş olan inkılâb, münkalib, taklîb, mukallib gibi bir çok müştâkları vardır. Mukallib, değiştiren, çeviren, döndüren ma'nâsına olup aynı zamanda çokluk, sıklık ve sürat ifâde eder. Kalbe bu ismin verilmesinin sebebi, tecellîgâh-ı ilâhî olan kalbin, Cenâb-ı Hakk'ın her ân ayrı bir tecellîsi ile, durmadan değişmesi yüzündendir. İnsanın kalbi dâimâ bu tecelliyâtın tesiri altındadır ve tecelliyât-ı ilâhî nâmütenâhîdir yani hiç tekrâr etmez. Bu duâya, okuyan kişinin mertebesine göre, üç türlü ma'nâ vermek mümkündür :
Îmân bir mevhibe-i ilâhîdir yani Allah bir kulunun kalbini çevirmedikçe o kula hidâyet nasîb olmaz. Kendisine hidâyet olunan bir kul da dalâlete düşmekden emîn olamaz. Öyleyse kul, Allah'a dâimâ niyâz ederek, hidâyet üzere kalmayı istemeli, dalâlete ve küfre düşmekden endîşe etmelidir. Nitekim her namazda okuduğumuz Fâtiha'daki "اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ * صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ" âyetleri bize bunu beyân ve ta'lîm eder.
Îmânın bir üst mertebesi, Hakk'ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmakdır yani her işde ve her hâlde Hakk'ın rızâsına uygun hareket etmekdir. Bu itibarla bu duânın ma'nâsı "Hangi hâlde olursam olayım, beni ibâdetden ve senin râzı olacağın amellerden dûr etme Allahım" demekdir. Zîrâ başı sıkışınca Allah'ı hatırlayıp feraha çıkınca Allah'ı unutan insanlar pek çokdur. Rahatı yerindeyken Allah'a ibâdet edip, başı sıkışınca ısyân edenler de vardır.
Îmânın en üst mertebesi, kişinin dâimâ Hakk ile berâber olduğunu bilmesi ve buna göre hareket etmesidir. Bu mertebedeki kişiye göre bu duânın ma'nâsı, tecelliyât-ı ilâhî hangi cihetden zuhûr ederse etsin, ister kahır ister lutuf, ister cemâl ister celâl, her hâl ü kârda Hakk'ın zikrinden ayrılmamayı ve dâimâ Hakk ile berâber olmayı istemekdir.