Amellerin Rûhu İhlâsdır

14 Haziran 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Niyet

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitâbü'n-Netîcesinde buyuruyorlar ki :

Bu 'âlem-i süflîye münhasır olan kimsenin mâlı altın ve binâsı billûrdan olsa bile yine balçıkdadır. Zîrâ a'lâ-yı 'ılliyyîne uçmağa per ü bâl ister ki hulûs-ı niyyet ve taviyyetdir. Pes, bu sûretde mâl nühâsdan ve binâ kerpiçden bile olsa yine balçıkda kalmaz, belki a'lâ-yı 'ılliyyîne sü'ûd eder. Buradandır ki Allahu Te'âlâ insânın suverine ve a'mâline nazar etmez, belki kulûbuna ve niyyâtına nazar eder. El-hâsıl 'amel cesed ve niyyet-i hasene rûh gibidir ve cesedin hareketi rûhladır. Nitekim tîrin menzile vusûlü yelekleri iledir ki ol yelekler ol okun rûhu gibidir ki onu uçurup götüren ol rûhdur.

Ve bundan fehm olundu ki insânın hayâtı içinde hayât vardır ki kuvve-i hayâtı ol hayât iledir. Ve ol hayât, kalbin Hakk'a inbi'âs ve hareketidir. Onunla bu rûh-i hayvânî tekavvî eder ve illâ za'îf olur ve belki hayvân mertebesinde kalır. Zîrâ hayvânın hâline fi'l derler, 'amel demezler. Şol cihetden ki 'amel kasda mukârin olandır. Ve maksûd dahi Hakk olmak gerekdir ve illâ fi'l-i mücerred ve 'amel-i kâzib olur. Yani mü'mine gerekdir ki 'amelini şevbden tahlîs ede, tâ ki 'amel demeğe lâyık ola ve illâ vakti zâyi' ve emeği bâtıl olur. Pes, çün ki, "أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا" mûcebince vücûd-i insân 'abes değildir, bu cihetden akvâl ve ef'âli dahi 'abesden mahfûz gerekdir.

Bu lisâna âşinâ olmayanlar için kısaca îzâh edelim :

Kalbi yalnız bu dünyâya bağlı olan, hayâtı yalnız yemek-içmek, yatıp-kalkmak, gezip-tozmak olarak gören kişi ne kadar mal-mülk, makâm-mevki sâhibi olsa da hakîrdir, sefîldir. Çünkü insanın yücelere yükselebilmesi için manevî kanatlara ihtiyâcı vardır. O kanatlar da, ihlâdır, hâlis niyetdir. İşte bu sebeble, ihlâs sâhibi olan kişi zâhirde ne kadar fakîr ve hakîr olursa olsun, hakîkatde yücelir, yüksek mertebelere erişir. Zâten Allah insanın görünüşüne ve ameline bakmaz, kalbine ve niyetine bakar. Amel cesed gibi, niyet ise ruh gibidir. Cesed rûh olmadan hareket edemez. Nitekim okun menziline varışı da yelekleri ile olur, o yelekler, okun rûhu gibidir, onu hedefe götürür.

Bundan anlaşılıyor ki, insanın görünen hayâtı içinde başka bir hayâtı daha vardır. Yani bedenin hayâtı rûhun kuvveti ile devam eder. Rûhun kuvveti de kalbin Hakk'a yönelmesiyle olur. Zîrâ insandaki rûh nefha-i ilâhîdir. Bu ilâhî özden habersiz yaşayanlar hayvanlık mertebesinde kalır. Nitekim hayvanların da bir bedeni ve hayâtı vardır, onlar da yerler, içerler, yatarlar, kalkarlar, gezerler. Ama hayvanların işlerine fiil denir, amel denmez. Çünkü amel demek bir niyetle ve maksadla yapılan iş demekdir. İnsanın amelinin makbûl olabilmesi için Allah için yapılmış olması lâzımdır. Yoksa yapılan iş bir fiilden, bir şekilden ibâret kalır, geçersiz bir amel olur. Mü'mine lâzım olan, dâimâ ihlâs ile amel etmekdir. Yapılan iş, ancak o zaman amel demeğe lâyık olur. Aksi takdirde emekler ve vakitler boşa gider. Cenâb-ı Hakk, Kur`ân-ı Kerîminde insanı boşuboşuna yaratmadığını beyân etmekdedir. Öyleyse insana düşen vazîfe, gerek sözlerini gerekse fiillerini boşa gitmekden, hebâ olmakdan, ma'nâsız ve rûhsuz kalmakdan korumakdır.
Niyyet-i hâlis gerekdir her bir ilimde hulûs
Berk ola tâ i'tikâdın ola gönülde hulûs
Kavl ü fi'lin her umûrun Hakk ile olur ise
İbtidâsı hayr olur hem intihâsında hulûs

Listeye geri dön