1 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
E r d o ğ a n T A Ş T A N
250
14
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Ķad efāża’l-‘ışķu ĥamre’l-vecdi min ke’si’l-vedād
Ŝāra ķalbì minhü meskūran ilā yevmi’t-tenād
13. HE: 319b.
1 Bu canım bir civciv gibi ten yumurtasından kurtuldu; bu zevkten dolayı felek, aşk
meydanı içinde dönüp durdu.
2 Can Süleymân’ı, sevgi Belkıs’ı için beden evimi bir taht, okyanusa benzeyen gözümü
de billur bir saray yaptı.
(2b mısraındaki 'ŝarĥ ( صرخ )' kelimesi aslında 'ŝarģ ( صرح ) [=köşk, saray]' şeklinde
yazılır. Bu kelime, beytin telmih yaptığı Neml Sûresi 44. âyette de geçmektedir ve anlam
olarak Belkıs’ın zeminini suyla kaplı zannettiği, ancak aslında billurdan yapılmış
olan köşkü karşılamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki şâir, kâfiyeyi tutturmak için kelimenin
imlâsında tasarrufta bulunmuş ve onu ' صرخ ' şeklinde yazmıştır.)
3 Müddeînin (kuru iddia sahibinin) vücûdu cehennem ateşinin odunudur. Bu yüzden
merh ağacı gibi onun meyvesi yoktur.
(Merh ağacı, çakmak gibi çakıldığında hemen ateş alabilen ve eskiden bâdiyedeki
Araplar tarafından ateş yakmak amacıyla kullanılan bir ağaçtır.)
4 Ey hünersiz! Can akçesini sevgilinin yolunda harca. (Çünkü) aşk ülkesi içinde
sevgiliye kavuşmanın bedeli canı vermektir.
5 Dertli Rüsûhî o kadar âh edip inledi ki âhının dumanından oluşan bulut feleği kapladı.
14. HE: 319b; MM1: 113a.
1 Aşk, vecd şarabını sevgi kadehinden sundu. Ondan dolayı kalbim kıyamet gününe
kadar sarhoş oldu / sarhoş olarak kalacaktır.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
251
2. Yā Rab ān meyĥāne-i vaģdet ki ĥordem cām ez-ū
Tā ebed ber-şāribān-ı bāde-eş bü’gşāde bād
3. Her ki ez-cām-ı maģabbet bāde ĥord ber-yād-ı dōst
Dāyimā der-her dü ‘ālem cüft bāşed bā-murād
4. Kār-ı her nāzük-dilì ne’bved hevā-yı vaŝl-ı yār
Her ki verzed ĥırmen-i hestì-i ĥod ber-bād dād
5. Men be-her cem‘iyyetì guftem rümūz-ı küntü kenz
Lìk güftār-ı merā ne’şnāĥt cüz ehl-i sedād
6. Küllemā ķultü ene ev ente ev hüm ev hümā
Fi’l-ģaķìķa leyse ġayrì fi’l-vücūdi lā teżād
7. Lā firāķun beynenā ve beyneküm yā’hle’n-nühā
Fe’ģtecibtüm bi’l-ĥayāli mā ‘araftüm bi’ttiģād
8. Ey Rüsūĥì dem me-zen ez-sırr-ı vaģdet ber-ĥasān
K’ū ne-gìred rüşd-i tū va’llāhü a‘lem bi’r-reşād
15
Mefā‘ilün fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün
1. Beyā beyā ki tuyì sāķì-i şarāb-ı leźìź
Bi-dih bi-dih ki şeved cān u dil fedā-yı nebìź
2 Ey Allahım! Kendisinden (şarap) kadehi içtiğim o vahdet meyhânesi, onun şarabını
içenlere sonsuza kadar açık kalsın.
3 Sevgilinin hatırasına, sevgi kadehinden şarap içen kişi, her iki âlemde dâimâ murâd
ettiğiyle beraber olsun/ isteklerine kavuşsun.
3a dōst: ūst HE
4 Sevgiliye kavuşma arzusu, her nazik gönüllünün harcı değildir; kim bu işe kalkışırsa
kendi varlık harmanını rüzgâra verir.
5 Ben her toplulukta küntü kenz sırlarını söyledim; fakat benim sözümü gerçeği farkedenlerden
başkası anlamadı.
6 Her ne zaman “ben” veya “sen” veya “onlar” veya “o ikisi” desem, gerçekte varlıkta
benden başkası yoktur; bunda çelişki bulunmaz.
7 Ey akıl sahipleri bizimle sizin aranızda bir ayrılık/fark yok; hayal perdesi ile perdelendiniz,
onun için birliği anlayamadınız.
8 Ey Rüsûhî, aşağılık kimselere vahdet sırrından söz etme; çünkü o senin (akıl ve
şuurunun) olgunluğunu kavrayamaz. Allah, doğruyu en iyi bilendir.
15. HE: 319b.
1 Gel, gel ki sen lezzetli şarabın sâkîsisin; ver, ver ki can ve gönül şaraba feda olur.
E r d o ğ a n T A Ş T A N
252
2. Kelāmuñ[ı] senüñ ey ĥvāce-i debìr-i velā
Ŝabì-i cān u dilüñ boynın’eyledüm ta‘vìź
3. Ne var bulara oķutsañ ģaķìķat-i ‘ilmi
Ki oldılar dü cihānda hemān saña tilmìź
4. Ķıl ey mürebbì-i cānum göñül evine nüzūl
Memālik-i bedenümd’eyle ģükmüñi tenfìź
5. Ģüsām-ı dìn olayidi Rüsūĥì-i bì-fer
Eger özin sözi gibi édeyidüñ teşḥìź
16
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Mest olan ‘āşıķ ne ķılsa zāhidā ma‘źūrdur
Fi‘l ü ķavli Ģaķ ķatında cümleten mebrūrdur
2. Bāde-i ‘ışķı içen ‘āşıķ yémez ġam hem elem
Ġam naġamdur aña hem merhem ü mātem sūrdur
3. Leyse fi’d-dāri siva’llāh sırrını fehm eyleyen
Dār-ı ‘ışķında Ĥudā’nuñ tā ebed manŝūrdur
2 Ey dostluk/sadakat kâtibinin efendisi, senin kelâmını can ve gönül çocuğunun
boynuna muska yaptım.
3 İki âlemde sadece sana öğrenci olan bunlara (can ve gönle) ilmin hakikatini/hakikat
ilmini okutsan ne olur!
4 Ey ruhumu arındıran! Gönül evine inip konakla, beden ülkemde hükmünü yürüt.
5 Eğer özünü de sözü gibi keskin eyleseydin bu zavallı/parlak ve keskin olmayan
Rüsûhî, dinin kılıcı olurdu.
5b mısraındaki “Ģüsām-ı dìn” kelimesi yazmada“Ģüsāmü’d-dìn” şeklindedir, vezin
gereği bu şekilde okundu. Şair, “dinin kılıcı” anlamındaki bu kelimeyi ikinci beyitte
“debîr [=kâtib/yazıcı]” kelimesiyle gönderme yaptığı Hüsâmeddin Çelebi’yi de
kastedecek şekilde tevriyeli kullanmıştır.
16. HE: 320a .
1 Ey zâhid, (aşk ile) kendinden geçmiş olan âşık ne yapsa mazurdur. Sözü ve davranışı
Allah katında bütünüyle makbuldür.
2 Aşk şarabını içen âşık, gam da çekmez elem de. Gam onun için nağmedir ve merhemdir;
matem de şenliktir.
3 “Kâinatta Allah’tan başkası yoktur.” sırrını kavrayan kişi Allah’ın aşk yurdunda sonsuza
kadar yardım görür/galib ve muzafferdir.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
253
4. Mürde idüm ‘ışķ ile buldum ģayāt-ı ma‘nevì
‘Işķ İsrāfìl-i vaķtdür ķāleb-i Manŝūr’dur
5. Ger viŝāl-i Ģaķķ’a érmek ister iseñ ‘āşıķ ol
‘Āşıķ olmayan kişiler bil ki Ģaķ’dan dūrdur
6. Ŝoģbet-i ehl-i dilāndur mūŝıl-ı ķurb-ı Ĥudā
Bil bulardan dūr olan Ģaķ’dan daĥı mehcūrdur
7. Ey Rüsūĥì her sözüñ bir şem‘-i tābāndur dile
Žulmet-i cehl ü ‘amāyı giderür pür-nūrdur
17
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Ey yüzi gül-berg-i terden ĥūbter
Bülbül-i şūrìdeñe ķıl bir nažar
2. Bāġ-ı ģüsnüñ seyr édüp bu murġ-ı dil
Āşiyān-ı ġabġabuñ ķıldı maķar
3. İn teda‘nì seyyidì fì hecriküm
Ģasretā ve firķatā eyne’l-mefer
4. Yā ģabìbì ente rūģì in terūģ
Kāne ‘aynì ĥalfeküm miśle’l-mašar
4 Ben ölmüştüm, (ancak) aşk ile manevî hayat buldum. Aşk, zamanın İsrâfîl’i,
Mansur’un bedenidir.
5 Eğer Hakk’a kavuşmak istersen âşık ol; bil ki âşık olmayan kişiler Hak’tan uzaktır.
6 Allah’a yakınlığa götüren, gönül ehli kişilerin sohbetidir. Bunlardan uzak olanın
Hak’tan da uzak olduğunu bil.
7 Ey Rüsûhî! Senin her sözün gönül için, bilgisizlik ve (manevî) körlük karanlığını
ortadan kaldıran parlak ve ışık dolu bir mumdur.
17. HE: 320a; MM1: 112b.
1 Ey yüzü taze gül yaprağından daha güzel olan (sevgili)! Sana tutkun olan bülbülüne
bir bakıver.
2 Bu gönül kuşu senin güzelliğinin bağını seyredip yuva gibi olan çene çukurunu
mesken tuttu.
3 Efendim beni hicrânınız içerisinde bırakırsan vah hasretime, vah firkatime! Kaçacak
yer nerede?
4 Ey sevgilim, sen benim rûhumsun. Eğer beni bırakırsan sizin arkanızdan benim gözüm
yağmur gibi yaş döker.
E r d o ğ a n T A Ş T A N
254
5. Ber-der iken der-ber étdi dilberüñ
Ey Rüsūĥì saña bu devlet yeter
18
Mef‘ūlü fā‘ilātün mef‘ūlü fā‘ilātün
1. Mecnūn-ı rāh-ı ‘ışķam bilmem ‘aķıl ne şeydür
Bir meyden olmışam mest āyā o mey ne meydür
2. ‘Işķ ile Ḥayy u Hū’ya ‘āyid-durur żamìrüm
Esmā vü fi‘l-i ‘ālem yanumda hāy u heydür
3. Bir dem idi ki ķalbüm elvāģ-ı ‘aķl oķurdı
Dest-i taģayyür ile ol nāme şimdi šaydur
4. Ża‘f u naģāfet ile cismüm ĥayāl olupdur
Žann eylerim ki anı ĥāke fütāde feydür
5. Ģayretdeyem özümden yā Rab ne šurfe şeydür
Kim şekl-i ādemìde ne mürde vü ne ģaydur
6. Bir dem ĥurūş [u] pür-ġam bir dem ĥamūş u bì-dem
Gūyā ten-i nizārım ney-zen elinde neydür
5 Ey Rüsûhî, sen kapıda/hor ve hakir bir şekilde kendisinden uzak kalmışken sevgilin
seni yüceltti; sana bu saadet ve yücelik yeter.
18. HE: 320a.
1 Aşk yolunun delisiyim, aklın nasıl bir şey olduğunu bilmem. Bir şaraptan sarhoş
olmuşum, acaba o şarap nasıl bir şaraptır?
2 Gönlüm aşk ile (hayat sahibi olan) Allah’a aittir. İsimler ve âlemdeki fiiller (fiiller
âlemi/kesret âlemi) benim katımda boş ve değersizdir/şamata ve gürültüden ibarettir.
2a Ḥayy: hāy HE
3 Kalbim bir zamanlar akıl levhalarını okurdu, şimdi ise o mektup hayret eli ile dürülmüştür.
4 Zayıflık ve cılızlıktan dolayı bedenim bir hayal gibi olmuştur; onun toprağa düşmüş
bir gölge olduğunu zannederim.
5 Ey Rabb’im kendi benliğimden dolayı hayretteyim, ne tuhaf bir şeydir ki insan sûretinde
ne ölüdür ne de diri.
6 Bir zaman coşkun ve gam dolu, bir zaman sessiz ve nefessiz olan zayıf bedenim sanki
neyzen elindeki neydir.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
255
7. Geh geh ēalālet ile nefsüm yolın yitürür
Gāhì hidāyet ile bir merd-i nìk-peydür
8. Gerçi sözüñ Rüsūĥì pür-sūz u bā-şererdür
Ammā ‘aceb ki ĥalķa bārid gelür çü deydür
19
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Şehrümüzde ‘ışķa ķābil dil de var dilber de var
Mest-i ‘ışķuz meclis içre mey de var sāġar da var
2. Sicn-i mü’minde açılmaz ĥāšır-ı merd-i Ĥudā
Gerçi kim güller de var gülşende bülbüller de var
3. Ķand-i iģsān-ile dil šūšì-ŝıfat güftār éder
Söyledürseñ lušfuñ-ile söz de var söyler de var
4. Bir nažarla ĥāki zer seng-i siyāhı la‘l éder
Gün gibi pertev ŝalar merd-i bülend-aĥter de var
5. Rūméli’dür bunda ebkār-ı ma‘ānì söylenür
Bu Rüsūĥì bendeñüz gibi suĥan-perver de var
7 Nefsim zaman zaman doğru yoldan saparak yolunu kaybeder, bazen de hidayet ile
ayağı uğurlu biri olur.
8 Ey Rüsûhî! Her ne kadar sözün yakıcı ve kavurucu olsa da tuhaftır ki halka soğuk
gelir; kış gibidir/zira kıştır).
19. MK4: 60b; MK5: 33b; MK6: 59a.
B: Nażìre-i Rüsūĥì MK4, MK6.
1 Şehrimizde aşka yetenekli gönül/âşık de var sevgili de var. Aşk ile sarhoş olmuşuz,
meclis içinde şarap da var kadeh de var.
1a ķābil: mā’il MK6
2 Her ne kadar gül bahçesinde güller ve bülbüller bulunsa da Allah dostunun gönlü,
müminin zindanında (dünyada) açılmaz.
3 Gönül, ihsan şekeri ile papağan gibi söze gelir. Eğer iyilik ve ihsan ile söyletirsen söz
de var söyleyen de var.
4 Bir bakışla toprağı altın, siyah taşı da laʻl yapan ve güneş gibi ışık saçan, yıldızı yüksek/
talihli yiğit de var.
5 Burası Rumelidir, burada hiç söylenmemiş manalar söylenir (ve) bu Rüsûhî kulunuz
gibi söz ustaları da var.
5a Rūméli’dür bunda ebkār-ı ma‘ānì söylenür: Bu Mudurlı şehridür ebkār-ı ma‘ārif
söylenür MK4
***
E r d o ğ a n T A Ş T A N
256
20
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Eyyühe’l-iĥvān ŝalā ber-bādehā-yı cān-fürūz
Ger ĥurìd ìn bāde rā bāşed derūn-tān hem-çü rūz
2. Her ki nūşed z’ìn mey-i ŝāfì muvaģģid bāşed ū
Her ki bì-behre buved mülģid buved der-dìn henūz
3. Leyse fi’l-mevcūdi ġayra’llāhi şey’ün žāhiren
Šālibān rā bes buved ìn nükte ez-keşf-i rümūz
4. Leźźet-i dünyā içün kār-ı Ģaķ’ı terk étmeñüz
Tā ki keşf ola size esrār-ı Ģaķ’dan çoķ künūz
5. Šālib-i genc-i Ģaķ iseñ ķıl nažar bu ‘āleme
Oldı ol kenz-i ĥafì bunca cevāhirle bürūz
6. Ceyb-i ķalbüñ cevher-i ‘irfān ile pür eyle gel
Tā ġaniyyü’l-ķalb olu[p] olmayasun sen pāre-dūz
7. Ey Rüsūĥì niçe bir [bu] güft ü gūy-ı bì-fürūġ
Ķo sözi vü ģāŝıl eyle sìneñ içre źevķ ü sūz
20. HE: 320b
1 Ey kardeşler! Davetimiz, cana parlaklık veren şarabadır. Eğer bu şarabı içerseniz sizin
içiniz gün gibi/ aydınlık olur.
2 Bu hâlis şaraptan içen kişi muvahhid olur; ondan mahrum olan kişi ise dinde
mülhid/dinden çıkmış olur.
3 Varlık âleminde görünüş itibarıyla Allah’ın dışında bir şey yoktur. Talipler için gizli
işaretlerin keşfinden bu nükte yeter.
4 Dünya lezzeti için Allah’ın (emrettiği) işleri terk etmeyin ki size Hakk’ın sırlarından
birçok hazineler açılsın.
5 Hakk’ın hazinesine talip isen bu âleme nazar eyle; o gizli hazine bunca mücevherlerle
ortaya çıktı.
6 Kalp cebini irfan mücevheriyle doldur, öyle gel; ta ki sen gönül zengini olup yama
dikici / eskici (ten-perest) olmayasın.
Beyitteki “pāre-dūz” kelimesinin “parça dikici, yama dikici, eskici” gibi anlamları yanında
mecazen “ten-perest” anlamı da var ki ilk mısraın anlamıyla da uyumludur.
7 Ey Rüsûhî, bu faydasız ve boş konuşmalar ne zamana kadar sürecek? Sözü kes ve
göğsünün içinde zevk ve hararet hasıl et.
fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Ey gözüm nūrı vü göñlüm ĥānesine şeb-çerāġ
Nār-ı hecrüñ şöyle yaķdı ķomadı yürekde yaġ
2. Bülbül-i şūrìdeñi dūr édesün lāyıķ mıdur
Bāġ-ı vaŝluñda uça ey gül-ruĥum aġyār-ı zāġ
3. Ķalbi ruĥsāruña vérdüm cānı cām-ı la‘lüñe
Selsebìl ü ravża-i Rıēvān’dan ķıldum ferāġ
4. Niçe ŝaġı ķıldı ŝayru çeşm-i bìmāruñ velì
Şerbet-i la‘lüñ ķılupdur niçe biñ ŝayruyı saġ
5. Göñlümüñ dāġın görüp ol lāle-ruĥ şerm eyledi
Ey Rüsūĥì saña şimden ŝoñra her dāġ üsti bāġ
1 Ey gözümün nûru, gönül evimin kandili, ayrılığının ateşi beni o kadar yaktı ki
yüreğimde yağ bırakmadı.
2 Ey gül yüzlüm, âşık bülbülünü kendinden uzak tutup da vuslat bağında rakib
kargasının uçması hiç yakışık alır mı?
3 Cennetten ve selsebil ırmağından vazgeçerek kalbimi yüzüne, canımı da kadehe
benzeyen kırmızı dudağına adadım.
4 Senin baygın bakışlı gözün nice sağlıklıyı hasta etti, kırmızı dudağının şerbeti ise
binlerce hastayı sağlığına kavuşturur.
5 O lâle yanaklı güzel, gönlümün yarasını görüp utandı. Ey Rüsûhî, bundan sonra
senin keyfine diyecek yok.
24
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. ‘Işķ cāmın nūş édelden bì-ser ü bì-pā şudem
Şevķ sāzın gūş édelden bì-ĥod ü bì-rā şudem
2. Terk édüp kevn ü mekānı dü cihāndan fāriġam
Ez-ten ü cān der-güźeştem bì-men ü bì-mā şudem
3. Ez-yed-i sāķì-i vaģdet nūş kerdem şerbetì
Z’ān sebeb der-her dü ‘ālem müfred ü yek-tā şudem
(Mısradaki “in yentehū yuġfer lehüm mā ķad selef” ibaresi, “Ķul li’l-leźìne keferū in yentehū
yuġfer lehüm mā ķad selef [=İnkâr edenlere, eğer yaptıklarına son verirlerse geçmişlerinin
(geçmiş günahlarının) bağışlanacağını söyle.] (8 Enfâl 38)” şeklinde başlayan
âyetten iktibas edilmiştir.
2b lehüm: leküm MM3
3 Bazıları semâın helal, bazıları da haram olduğunu söyledi. Muhakkak ki bu söz/görüş
ve düşünce şeriatta ihtilaflı oldu.
3b İnne hāźe’l-ķavlü fi’ş-şer‘i le-kāne muĥtelef: Müstedillün ģılluhu fì dìni aŝģābü’şşeķaf
MM3
4 Aşk ile kendinden geçenlerin bulduğu zevki beden ehli ne bilir; muhakkak ki onlar
yem yiyen eşekler gibidir.
5 Gel, Rüsûhî’nin sözünü dinleyip semâa âşık ol; böylece aşk ehli arasında şeref sahibi
olanlardan olasın.
24 HE: 321a
1 Aşk kadehini içtiğimden beri şaşkın ve savruk bir hale geldim. Şevk sazını işittiğimden
beri kendimden geçtim ve bir şey düşünemez oldum.
2 Varlık âlemini terk edip iki cihandan da el çektim; tenden ve candan geçtim, 'ben'siz
ve 'biz'siz oldum.
3 Vahdet sâkîsinin elinden bir şerbet içtim, o sebepten her iki âlemde tek ve biricik/
benzersiz oldum.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
261
4. Ĥāk-i rāh-ı ‘āşıķānı sürme ķıldu[m] çeşmüme
Lā-cerem der-cümle eşyā dōst rā bìnā şudem
5. Šūšì-i šab‘am zi-hestì vü melāmet lāl būd
Şekkeristān-eş bi-dìdem ìn zamān gūyā şudem
6. Ey Rüsūĥì gerçi ķašre būde-em der-ibtidā
Bā-füyūżāt-ı sirişk-em menba‘-ı deryā şudem
25
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
1. Eyyühe’s-sāķì enilnì min şarābi’s-sākirìn
Fe’sķınā ke’sen dihāķan leźźeten li’ş-şāribìn
2. Tā be-key efkār-ı ‘ālem dil-figār eyler bizi
Neccinā min ķaydı ‘aķlin key nekūne’l-ģāyirìn
3. Eyyühe’l-‘ašşānü ķūmū ve’şrabū min ģavżınā
Mā’ühü aģlā le-küm min şürbeti’l-mā’i’l-ma‘ìn
4. Ģavżunā źātü’l-veliyyi mā’ühü esrārühü
Şürbühü en ye’ĥuźūhü min źevāti’l-kāmilìn
4 Âşıkların yolunun toprağını gözüme sürme yaptım ve gerçekten bütün varlıklarda
sevgiliyi gördüm.
5 Yaradılış papağanım varlık ve kınamadan dolayı konuşamaz oldu; onun (sevgilinin)
şeker kamışı tarlasını görünce konuşmaya başladım.
6 Ey Rüsûhî, her ne kadar başlangıçta damla idiysem de gözyaşımın bereketiyle/bolluğuyla
denizin kaynağı oldum.
25 MM1: 113a.
Bu şiirin bulunduğu 113a varağının yan tarafı ciltte kesilmiş olduğu için son
beyti/veya son iki beyti okunamamaktadır.
1 Ey sâkî, bana sarhoş olanların şarabından ver. Bize, içenlere lezzet olan dolu bir
kadeh sun.
2 Dünyaya ait düşünceler/dertler ne zamana kadar bizim gönlümüzü yaralayacak? Bizi
akıl kaydından kurtar ki hayrete düşenlerden/hayret makamında bulunanlardan olalım.
3 Ey susayanlar, kalkın da bizim havuzumuzdan için. Zira o havuzun suyu sizin için
kaynak suyu içmekten daha tatlıdır.
4 Havuzumuz velînin zâtıdır, onun suyu ise onun esrârıdır; onun içilmesi kâmil
zâtlardan (o suyun) alınmasıdır.
E r d o ğ a n T A Ş T A N
262
5. Ŝoģbet-i ehl-i kemāl oldı cemāl-i ĥāl-i dìn
Hāźihi cennātü ‘Adnin fe’dĥulūhā ĥālidìn
6. Šā‘in-i merdān-ı Ģaķ girmez cinān-ı vaģdete
İnne-hüm kānū lede’l-‘uşşāķı ķavmen fāsıķìn
7. Münkirān-ı ehl-i ‘ışķa bu-durur sözüm benüm
Ķad lebistüm kisvete’l-küffāri ŝırtüm kāfirìn
8. Key resed tìr-i melāmet-ger bedān şāhān-ı dìn
İnne-hüm taģte ķıbābi’llāhi dāmū āminìn
9. ‘Ārifān esrār-ı Ģaķ dāniste vü pūşìde-end
Yestürūne min ‘avāmi’n-nāsi setre’l-kātimìn
10. Z’ān ki esrār-ı nihān rā ĥalķ-ı ‘ālem ne’grevend
Ve li hāźā yaš‘anūne’l-münkirūne’l-‘āşıķìn
11. Cevher-i esrār-ı Sübģānì’ye ‘ārifdür maģal
Ušlubi’d-dürre aĥì vasša’ŝ-ŝadef fì külli ģìn
12. Lìk bes İblìs-i ‘ārif-rūy hest ender cihān
Fì ŝıfāti’l-mürşidìne’l-müflisìne min yaķìn
13. El-ģaźer ez-ŝoģbet-i aŝģāb-ı taķlìd ü riyā
Ķad vecednā hüm Bilìsen fì-libāsi’ŝ-ŝāliģìn
5 Olgun kişilerin sohbeti, dinin yüzünü süsleyen ben gibidir. İşte bu Adn
cennetleridir, öyleyse ebedî kalmak üzere oraya girin.
6 Hakk’ın erlerini kınayanlar vahdet cennetlerine giremez; onlar âşıkların katında
günahkârlar topluluğu sayılırlar.
7 Aşk ehlini inkâr edenlere/yalanlayanlara benim sözüm budur: Kâfirlerin giysisini
giymişsiniz de kâfir olmuşsunuz.
8 Kınama oku bu din ulularına nasıl ulaşabilir! Muhakkak ki onlar Allah’ın kubbeleri
altında güvende olarak (yaşamaya) devam ederler.
9 Ârifler Hakk’ın sırlarını bilirler ve onları örterler. Gizleyenlerin gizlemesi gibi avam
kesiminden o sırları gizlerler.
10 Avam takımı gizli sırlara inanmadıkları için münkirler âşıkları eleştirirler.
11 İlâhî sırların aslının bulunduğu yer, âriftir/ârifin vücududur. Kardeş, her zaman inciyi
sadef ortasında ara.
12 Fakat kesin olarak iflas etmiş mürşitlerin sıfatları konusunda/sıfatlarını gösteren cihanda
ârif yüzlü nice İblis vardır.
13 Taklitçi ve riyâkâr olanların sohbetinden sakın! Biz onları sâlihler kisvesi altında
bir İblis olarak bulmuşuzdur.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
263
14. İste‘ìźū’llāhe min ıżlālihim yā źe’n-nühā
İste‘ìnū’llāhe ģattā lā tekūnū ĥāsirìn
15. Gerçi bunlar géçinür ‘ālemde aŝģāb-ı reşād
Bāne minhüm kāminün lā yüştehā fì yevmi dìn
16. Yevme tüblā es-serāyir küllühā yā iĥvetì
Yevme lā yenfa‘u şey’ün ġayra ŝıdķı’l-ĥālıŝìn
17. Ĥālıŝ-ı ŝādıķ odur kim mā-sivādan pāk ola
Lā yerā fi’l-kevni illā veche Rabbi’l-‘ālemìn
18. Rūy-ı sırr-ı men ‘aref rā bìn dilā der-źāt-ı ĥod
Leyse fì miclā-ke mer’iyyün sive’l-vechi’l-mübìn
19. Men ġulām-ı ān şehenşāhem ki ez-nūr fāniyest
Bāyinen ‘an nefsihi ve kāyinen fi’l-vāŝılìn
20. Der-ģaķìķat bāyin ü kāyin heme nūr-ı Ĥudāst
Fe’fhemū hāźe’l-maķāle min nükāti’l-‘ārifìn
14 Ey akıl sahipleri, onların saptırmalarından Allah’a sığının. Zarara uğrayanlardan
olmamak için Allah’tan yardım isteyin.
15 Her ne kadar bunlar dünyada doğru yolda gidenler olduklarını düşünseler de Ceza
gününde onlardan istenmeyen gizli bir taraf/özellik ortaya çıkar. (Ashab-ı reşâd/doğru
yolda gidenlerden olmadıkları anlaşılır.)
16 Ey kardeşlerim bütün sırların oraya çıkacağı günde ihlas sahibi kişilerin doğruluğundan
başka hiçbir şey o gün fayda vermez.
Yevme tüblā es-serāyir ibaresi Târık Suresi 9. ayetten muktebestir: “Yevme tüble’sserā’ir…
[=Gizlenenlerin ortaya döküldüğü günde insan için ne bir güç ne de bir yardımcı
vardır.]” (86 Târık 9).
Yevme lā yenfa‘u ibaresi de Kur’an’da çeşitli şekillerde yer almaktadır. Şu ayet onlardan
biridir: “Yevme lā yenfa‘u mālün ve lā benūn [=O gün ne mal fayda verir ne de evlat.]” (26
Şuarâ 88).
17 Gerçek ve samimi/içten (âşık), Allah dışındaki her şeyden kendini temizleyen/uzak
olan kişidir. O, kâinatta âlemlerin Rabbi’nin zâtından başka bir şey görmez.
18 Ey gönül! 'Men aref' sırrının esasını kendi benliğinde gör; senin aynanda mübîn
olan Allah’ın zâtından başka bir görüntü yoktur.
19 Ben, kendinden uzaklaşıp vuslata erenler içinde ortaya çıkarak nûrda fânî olan
pâdişâhlar pâdişâhının kölesiyim.
20 Uzaklaşan ve ortaya çıkan gerçekte hep Allah’ın nûrudur; bu sözün âriflerin nüktelerinden
olduğunu anlayın.
28
mefā‘ìlün mefā‘ìlün mefā‘ìlün mefā‘ìlün
1. Edir lì rāģa rūģın eyyühe’s-sāķì ve efrıģnì
Ve cüd lì ķubleten min fì-ke iģsānen ve en‘imnì
2. Terānì šāmi‘an yercì liķā-ke cümlete’l-‘ömri
Ģabìbì seyyidì mevlāye ikşif merreten ernì
3. Merā bì-men kün ü men ĥod çi bāşem pìş-i tū ey şeh
Ġarìb ü bì-kes ü hìçem dil ü cān u vücūdem nì
4. Gel ey pìr-i muġān lušf ét bize rehber olup göster
Ĥarābāt ehlinüñ cāy u maķāmāt u menāzilni
5. Enilnì cur‘ate’l-‘ışķı ve aĥlıŝnì ‘ani’l-‘aķli
Efıżnì şürbete’ş-şevķı erıģnì sā‘aten ‘annì
6. Menem ān rind-i bì-pervā ki cāyem meykede bāşed
Kucā ān zāhid-i nādān merā bìned be-ĥod-bìnì
7 Dudağının kadehinden bize sun ve bizi sarhoş et de hiçbir tecrübesiz aramıza ayrılık
vermesin.
8 Rüsûhî’nin yolunda gönlünü, canını ve başını verdiği o naz ile seçkin ve âlemin en
üstünü olan (sevgili) sensin.
28 HE: 321b; MM1: 112b.
1 Ey sâkî, bana bir rûh şarabı sun ve beni ferahlat; bana ihsan olarak dudağından bir
öpücük bahşet ve bana nimet ver.
2 Bütün ömür boyu sana kavuşmayı ümit eden bir kimse olarak sen beni göresin. Sevgilim,
efendim, sahibim, bir kez nikabını aç da kendimi göreyim.
3 Beni benden al ey şâhım, senin yanında ben kimim ki? Ben garip, kimsesiz ve hiçim;
gönül, can ve varlığım yok olmuştur.
4 Ey ulu meyhaneci, gel bir iyilik et de bize rehber olup meyhanedekilerin yerini, makam
ve menzillerini göster.
5 Bana aşk yudumunu nâil eyle (sun) ve beni akıldan kurtar; bana şevk yudumunu
doldur (sun), beni bir saat kendimden (kurtarıp) rahatlat.
6 O korkusuz (çekinmeyen) rind benim; (zira) yerim meyhâne olmuştur. Bana
büyüklenmeyle/bencillikle bakan o câhil zâhid nerede?
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
267
7. Rüsūĥì ān-çi dìdest ü şenìdest der-vücūd-ı ĥod
Eger ŝad sāl mì gūyed ez-ān yek şemme mümkin nì
271
TERCİ‘-BEND
Fā‘ilātün fā‘ilātün fā‘ilün
I
1. Meykede-i dilde menem pür-niyāz
Rāh-ı Ĥudā’da éderem türk ü tāz
2. Dūĥtedür sūzen-i sūz ile dil
Cübbe-i ten baĥye-i ġamla šırāz
3. Miss-i riyāyı giderüp ķalbümi
Ĥāliŝ édüp ‘aşķ ile ķıldum güdāz
4. Meźheb-i ‘ışķ içre olup pür-niyāz
Anuñ-içün eylemedüm keşf-i rāz
II
1. Mestem ü ģayrān şikeste vü nizār
Leyl ü nehār oldı işüm āh u zār
2. ‘Aķlum alup šurre-i šarrār-ı yār
Fikrüm alup gìsū-yı ‘anber-niśār
3. Vālih ü dìvāne ne ŝabr u ķarār
Hāyim ü mestāne ne nāmūs u ‘ār
HE: 320a; MM1: 113a.
I.
1 Gönül meyhanesinde yalvarıp yakaran benim; Allah yolunda koşturup hücum
ederim/yağma yaparım.
2 Gönül, yanıp tutuşma/ızdırap iğnesi ile dikilmiştir; ten cübbesi gam dikişi ile
süslenmiştir.
3 İkiyüzlülük bakırını giderip kalbimi halis hale getirdim ve aşk ile erittim.
4 Aşk yolunda yalvarıp yakardığımdan sırrı keşfedemedim.
II.
1 Sarhoş ve şaşkınım, kırılmış/yenilmiş ve zayıfım; işim gece gündüz ağlayıp inleme
olmuştur.
1a ģayrān: ģayrān u HE, MM1
2 Sevgilinin gönül avlayıcı kâkülü aklımı aldı, anber kokulu saç da fikrimi aldı.
3 Şaşkın ve deliyim, sabrım ve kararım yok; hayrete düşmüş ve şarhoş bir haldeyim,
namus ve utanmam yok.
E r d o ğ a n T A Ş T A N
272
4. Meźheb-i ‘ışķ içre olup pür-niyāz
Anuñ-içün eylemedüm keşf-i rāz
III
1. Bì-dil ü bì-dìn ü ĥarāb olmışam
Bì-ser ü sāmān ü türāb olmışam
2. Āh u fiġān ile neye hem-demem
Nāle vü zār ile rebāb olmışam
3. Ebrū ŝanup ay yüzini görmeyüp
Rūy-ı dil-ārāya ģicāb olmışam
4. Meźheb-i ‘ışķ içre olup pür-niyāz
Anuñ-içün eylemedüm keşf-i rāz
IV
1. Mašla‘-ı envār-ı Ĥudā’dur dilüm
Maĥzen-i esrār-ı hüdādur dilüm
2. Kenz-i rümūz-ı ceberrūt oldı ten
Remz-i künūz-ı ‘urefādur dilüm
4 Aşk yolunda yalvarıp yakardığımdan sırrı keşfedemedim.
III.
1 Umudum kırılmış, din ile ilgimi kesmiş ve harap olmuşum; sefil ve perişan bir hâle
gelmiş ve toprak olmuşum.
2 Ah edip inlemelerimle neyin arkadaşıyım; feryad ve ağlayışlarımla rebab olmuşum.
2a neye: bende HE
3 (Sevgilinin) ay gibi olan yüzünü görmeyip onu kaş/kaştan ibaret sanarak sevgilinin
yüzüne perde olmuşum.
Kaş/ebrû, özelde gözün genel olarak da yüzün kapıcısı olarak değerlendirildiğinden
kaş için "hâcib [=kapıcı, perdeci]" kelimesi kullanılır. Şair, ikinci mısradaki "hicâb"
kelimesi ile –beyitte zikredilmese de- "hâcib" arasında ilgi kuruyor. Kaş aynı zamanda
gözün ve yüzün görünmesini engelleyen, onları örten bir özelliğe sahip olduğundan
varlık âlemini, yani kesreti çağrıştırır; sevgilinin yüzü de vahdeti ifade eder. Dolayısıyla
bu beyitte şairin kesret âleminin örttüğü vahdete ulaşamadığı ve kesrette kaldığı,
kendi varlığının da bir kesret unsuru olduğu şeklinde bir değerlendirme yapılabilir.
4 Aşk yolunda yalvarıp yakardığımdan sırrı keşfedemedim.
IV.
1 Gönlüm, Allah’ın nurlarının doğuş yeri ve dosdoğru yolun/İslam dininin sırlarının
mahzenidir.
2 Bedenim, Allah’ın yücelik işaretlerinin hazinesi oldu; gönlüm âriflerin hazinelerinin
işaretidir.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
273
3. Cām-ı cihān-nümā olup ŝūretüm
Āyine-i vech-i Ĥudā’dur dilüm
4. Meźheb-i ‘ışķ içre olup pür-niyāz
Anuñ-içün eylemedüm keşf-i rāz
V
1. Rāh-ı ģaķìķatde türābum bugün
Āteş-i ‘ışķ ile kebābum bugün
2. Sırr-ı nihāyìyi Rüsūĥì bulup
Oķı sözin ümm-i kitābum bugün
3. Šālib iken ķašre-i mey içmege
Minnet aña ĥumm-ı şarābum bugün
4. Meźheb-i ‘ışķ içre olup pür-niyāz
Anuñ-içün eylemedüm keşf-i rāz
ĶIT‘ALAR
1
Fe‘ilātün mefā‘ilün fe‘ilün
1. Yā berìde’ş-şimāli aĥbirnì
Min diyāri’l-ģabìbi keyfe’l-ģāl
3 Sûretim, cihanı gösteren kadeh olup gönlüm Allah’ın zâtının aynasıdır.
4 Aşk yolunda yalvarıp yakardığımdan sırrı keşfedemedim.
V.
1 Bugün hakikat yolunda toprağıyım, bugün aşk ateşi ile kebabım.
2 Rüsûhî sonuncu sırrı bulmuştur, sözünü oku; bugün kitabın aslıyım/ana kitabım.
Beyitte geçen “ümm-i kitâb” veya Arapça tamlama şekliyle “ümmü’l-kitâb [=ana
kitap, kitabın anası, kitabın aslı]” ibaresi Kur’an’da da geçen ve müfessirler tarafından
“levh-i mahfûz” veya “Allah’ın ezelî ilmi” olduğu söylenen bir ibaredir. Ayrıca
“ümmü’l-kitâb”, Fatiha Suresi’nin isimlerinden de biridir.
2a nihāyìyi: nihānìyi HE
3 Şarap damlası içmeye talipken çok şükür ki bugün şarap küpüyüm.
4 Aşk yolunda yalvarıp yakardığımdan sırrı keşfedemedim.
1 MM1: 112a.
1 Ey kuzey habercisi (rüzgârı)! Sevgilinin diyârından bana haber ver, durum nasıldır
orada?
E r d o ğ a n T A Ş T A N
274
2. İn nesānì li-firķatin ‘indì
Efelā uĥricü bihi min bāl
3. Ene fì nāri hecrihi źāyib
Ve vüşātì bi-vaŝlihi ķad nāl
4. Lev‘atì ezyedü mine’n-nìrān
Dem‘atì teskübü ke-ŝabbi sicāl
5. Fe’murādü’r-Rüsūĥì hāźā ķaš
En teķūle lehü te‘āle te‘āl
2
Mef‘ūlü mefā‘ìlün mef‘ūlü mefā‘ìlün
1. Ey şāh-ı miģen-sūzum v’ey māh-ı dil-efrūzum
Rūģ-ı feraģ-endūzum cānımuñ içinde cān
2. Ķılma beni āvāre ķaldum ķatı bì-çāre
Lušf eyle bu bìmāre vaŝluñ-ile ķıl dermān
3. Ķad küntü ġarìben lek fi’l-ģubbi ke’ìben lek
Ģuyyirtü ‘acìben lek ke’ŝ-ŝūreti fi’l-cüdrān
4. Bir ‘āşıķ-ı sekrānam bir vālih ü ģayrānam
Bir ‘aķlı perìşānam ķılma beni ser-gerdān
2 Eğer o beni unutursa bendeki ayrılık duygusundan dolayı onu aklımdan çıkarır mıyım
hiç?
3 Ben onun ayrılık ateşi içinde erimekteyim; rakipler, onunla vuslatı engellemek konusunda
emellerine ulaştılar.
4 İç yangınım ateşlerden ziyadedir, gözyaşım kovalardan boşalan sular gibi
akmaktadır.
5 Bu Rüsûhî’nin murâdı, ona “Gel, gel!” demen asla değildir.
2 HE: 321a; MM1: 112b.
1 Ey sıkıntıları gideren sultanım, ey gönül aydınlatan ayım, sevinç veren ruhum,
canımın içinde canım!
2 Beni şaşkın ve serseri eyleme, çok çaresiz kaldım; bu hastaya bir iyilik et de
kavuşmanla ona derman ol.
3 Senin garibin oldum, sevgide senin dertlin/mahzunun oldum; sana şaşkınlığımdan
duvarlardaki resim gibi hayrette kaldım.
4 Sarhoş bir âşığım, şaşırmış ve hayrete düşmüş bir haldeyim; aklı karmakarışık
biriyim, beni perişan eyleme.
T ü r k K ü l t ü r ü İ n c e l e me l e r i D e r g i s i
275
5. Her yerde ‘ıyānsun sen ammā ki nihānsun sen
Bil kevn ü mekānsun sen illā söze yoķ imkān
6. Ķarribnì ve lā tašrud ġayreke ene lā’ķŝıd
Heb lì ni‘amen fe’mdüd bi’l-lušfi ve bi’l-iģsān
7. Ĥordem se vü dü cāmì reftem dü se giz gāmì
Dìdem ki dil-ārāmì āncā çü meh-i tābān
8. Ol dem ki yüzin gördüm pāyına yüzüm sürdüm
Görünce ruĥ-ı zerdüm oldı çü gül-i ĥandān
9. Dédi ki Rüsūĥì ben ķıldum seni müstaģsen
Şimden girü yanumdan ayrılma ŝaķın bir an
[NAZM]
Mef‘ūlü mefā‘ìlü mefā‘ìlü fe‘ūlün
1. Bu tekye bizüm tekye-i ‘işretkedemüzdür
Dervìşlerüz Ģażret-i Ādem dedemüzdür
2. Mesken ezelì Cennet idi bizlere ammā
Dūr eyleyen andan bizi Ģavvā anamuzdur
5 Sen her yerde/her şeyde görülmektesin, ama yine de gizlisin; bil ki sen bütün varlık
âlemisin, başka söze gerek yok.
6 Beni (kendine) yakınlaştır, uzaklaştırma; benim senden başka maksudum yoktur.
Bana nimetler bahşet, iyilik ve ihsan eyle.
7 İki üç kadeh içtim ve iki üç küçük adım attım, orada parlak ay gibi gönle huzur veren
bir sevgili gördüm.
8 Onun yüzünü gördüğüm ve ayağına yüzümü sürdüğüm zaman sararmış yüzüm yeni
açılmış gül gibi oldu.
9 “Ey Rüsûhî, ben seni beğendim; bundan sonra bir an bile sakın yanımdan ayrılma.”
dedi.
Osmân-zâde Hüseyin Vassâf, a.g.e, C.V, s.169.
Bu şiir, Osmân-zâde Hüseyin Vassâf tarafından rubâî olarak gösterilse de kalıbı rubâî
kalıplarına uygun olmadığı için “nazm” olarak adlandırılmalıdır.
1 Bu tekke bizim işret yeri olan tekkemizdir; dervişleriz, Hazreti Âdem dedemizdir.
2 Cennet, ezelden beri bizim meskenimizdi; ama bizi ondan uzaklaştıran Havva anamızdır.