22 Şubat 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
NASÎHAT
Anla ey cân ne için geldiğini kesrete sen
Cân u dilden edesin meylini ol hikmete sen
Bu dünyâya niçin geldiğini iyi anla! Allah'ın insanı bu âleme göndermesindeki hikmeti cân u gönülden anlamaya çalış!
Zulmet-i hecr-i cahîm meyl-i sivâdır fehm et
'Ârif ol anla gönül hikmet ile hilkate sen
Şunu iyi bil ki cehennem azâbının hakîkati Allah'dan ayrı düşmekdir. Öyleyse seni Hakk'dan ayıran, sana Allah'ı unutturan ne varsa hepsini unut, onları terk et!
Dü cihân zerre değil nisbet-i Zât-ı Hakk'a
Kenz-i mahfîye eriş vâsıl olup vahdete sen
Cenâb-ı Hakk'ın zâtına nisbetle iki cihân zerre bile değildir. Nefsini Hakk'da yok edip vahdete eren, bu sırra vâkıf olur yani o gizli hazîneyi bulur.
Zât-ı a'lâya ki masrûf değil her kârın
Sâik-ı zillet olur düşme sonu zulmete sen
Hangi iş Allah için değilse o iş insanı Allah'dan uzaklaştırır, zulmete düşürür. Öyleyse ne iş işlersen hep Allah için işle!
Vermedi cism ile cânı sana ol Rabb-i Rahîm
Sarf edüp mahv edesin nefs ile her gaflete sen
Allah'ın insana bahşettiği bedeni ve rûhu, kendisine ibâdet etmesi ve kendisini bilmesi ve bulması için lutfetmişdir. Bedenini ibâdetle, rûhunu zikrullah ile meşgûl etmeyen kimse Hakk'ın bu ihsânını boşa harcamış ve Allah'a karşı nankörlük etmiş olur.
Vermedi göz ki anın nûrunu telvîs edesin
Kudret-i hikmet-i Hakk'la eresin 'ibrete sen
Allah'ın insana göz bahşetmesi, harama bakması için değil, baktığı her şeyden ibret alması içindir. Allah'ın men' ettiği şeylere bakanlar ve baktıklarına ibretle bakmayanlar Hakk'ın bu nimetine karşı nankörlük etmiş olurlar.
Vermedi el ki anınla edesin batş u zulüm
Belki mu'tâd edesin bezl-i sehâ 'âdete sen
Allah'ın insana lutfettiği el, hak etmediği şeyi almak, başkalarına zulm etmek için değil, o el ile hayır hasenat yapmak içindir. Elini Hakk rızâsı dışında kulanan kimse Allah'ın verdiği nimete şükretmemiş ve Allah'a karşı nankörlük etmiş olur.
Ayağı vermedi sa'y eyleyesin her kârda
Belki her hatveni sarf eyleyesin kurbete sen
Allah'ın lutfettiği ayaklar da her yere gitmek için değil, Allah'ın razı olduğu yerlere gitmek, O'nun razı olduğu işleri yapmak içindir.
Vermedi dil ki melâhî diyesin her sâ'at
Belki sarf eyleyesin zikr ile ünsiyyete sen
Allah'ın verdiği dil, boş boş konuşmak, dedikodu yapmak, çürkin şeyler söylemek için değil, Allah'ı zikretmek, tesbîh etmek içindir.
Vermedi kalb ki harâb eyleyesin gaflet ile
Künh-i 'aşk ite muhabbet edesin Hazret'e sen
Allah'ın insana lutfettiği kalb, muhabbet ve aşk için verilmişdir. İçinde Allah'ın mıuhabbeti olmayan ve gaflet hâlindeki bir kalb, harâb olmuş, vîrâneye dönmüş bir ev gibidir.
Vermedi bunca ömür rızk ile sıhhat ni’met
Mahv u ifnâ edesin sarf ederek şehvete sen
Allah'ın insana verdiği ömür, o ömür boyunca verdiği türlü türlü rızklar, bu rızıklarla beslenen sağlıklı bir beden nefsin arzularına hizmet etmek için verilmemişdir. Bütün işi yiyip, içip, hayvanlar gibi çiftleşmek ve uyumakdan ibâret olan insanlar Allah'ın bu nimetlerine hiç şükretmemiş, O'na karşı nankörlük etmiş olurlar.
Vermedi bunca ni'am kesb edesin kahr u nikâm
Şükrün et 'abd-i şekûr olmak için ni'mete sen
Hakk'ın verdiği bütün bu nimetlerin şükrü, onları Allah'ın rızasına uygun şekilde kullanmakla olur. Her nimetin şükrü kendi cinsinden olmalıdır.
Lâ-yu'ad ni'metinin bir gün hisâbın ister
Hâzır ol cümle hisâb olmak için da’vete sen
Cenâb-ı Hakk insana sayısız nimetler vermişdir ama bir gün gelir bunların hesâbını da bir bir sorar. O korkulu gün gelmeden yani Allah seni hesâba çekmeden sen kendini hesâba çek!
Etme varlığını meslek-i şeytânda hebâ
Âkıbet olma sezâ tard olarak la’nete sen
Şeytânî sıfatlar insanı günâhlara günâhlar da insanı cehenneme götürür. Şeytânî sıfatlardan kurtulamayan kişiler tıpkı şeytan gibi Hakk'ın rahmetinden tard olunur ve la'nete uğrar. Öyleyse şeytanın yolundan giderek kendini hebâ etme! Kibir, hased, ucub, kîn, buğz, şehvet, gadab gibi şeytânî sıfatlardan kurtul!
Dilde mahbûb edinüp Hazret-i Hakk'ı dâim
Meslek-i rahmet-i Rahmân'la eriş ülfete sen
Allah'ı sev! Kalbinde Allah muhabbeti olsun ki o muhabbet sâyesinde Hakk'ın rızâsına uyan işler sana sevimli ve hoş gelsin. Böylece muhabettulah seni Hakk'a dost kılsın.
Hazer et çıkma sakın nûr-i hudûd-i Hakk'dan
Namzed olmak ise ger emelin cennete sen
Hakk'ın insanlar için belirlediği sınırlar, O'nun emirleri ve yasakları ile çizilmişdir. Hakk'ın cennetine ve rızâsına ermek isteyen bu sınırlara riâyet etmeli, yasakladığı işlerden kaçınmalı, emrettiklerini de seve seve yapmalıdır.
Tâ'atin kurbet-i Hakk bâbına miftâh gibidir
Sâ'ati tâ'ate sarf et eresin vuslata sen
Allah'a yaklaşmak isteyen O'na ibâdet etmeli ve emirlerine harfiyyen uymalıdır. Hakk kapısının anahtarı Hakk'a itâ'atdir. Hakk'a vuslat da ancak itâ'at ile mümkündür.
"İnne’l-insâne lefî husrin"i cân ile işit
Düşme husrân ile 'ukbâda sakın hasrete sen
Sûre-i Asr'ın başındaki "Muhakkak insan husrândadır" âyetini iyi düşün! Sûre-i celîlenin diğer âyetleri bu husrânın sebeblerini beyân etmekdedir. Husrâna düşmekden kurtulanlar Allah'a îmân edip emirlerine uyanlar ve dâimâ hakkı ve sabrı tavsiye edenlerdir.
Bende-i nefs ü hevâ perver-cism olma sakın
Ki ezel ahd ile geldin Hakk için hizmete sen
Nefsinin esîri, şehvetinin uşağı olma! Hevâsının peşine düşenler ebediyyen husrânda kalacaklardır. İnsana yakışan ezelde verdiği ahde riâyet ederek nefsine değil Hakk'a kul olmakdır.
Nice taht sâhibinin oldu tâbûtu tahta
Hakk'a sıdk ile kul ol kim eresin devlete sen
Dünyâdan nice muktedir pâdişâhlar geçmişdir ki bir zamanlar paha biçilmez tahtlarda otururlarken sonra basit tahta bir tabuta girmişlerdir. Eğer iki cihâna sultân olmak istersen Allah'a sıdk ile kul ol!
Nîce atlas giyenin olmada kaftânı kefen
Hıl’at-i tâ'at-i Hakk ile eriş ziynete sen
Nice zenginler gelip geçmişdir ki giydikleri kıymetli kıyâfetler, atlaslar, ipekler, kürkler yerine bir gün kıymetsiz bir bez parçasına bürünmüşlerdir. İnsana lâzım olan ve asıl kıymetli olan elbise ise Hakk'a itâ'at elbisesidir.
Nice zer-gîrlerin zerre-i hâk oldu teni
Zer-i hâlis ederek kalbi eriş safvete sen
Bu dünyâda servet sâhibi olan, parasının hesâbını bilmeyen, altınları mücevherleri yığan, niceleri ölünce bir parça toprak olup unutulmuşdur. İnsana yakışan dünyâ altınlarıyla oyalanmak değil kalbini arıtarak saf altın hâline getirmekdir.
Sâmiyâ nush ederek kendini irşâd eyle
Ermek istersen eğer tâ ebedî 'izzete sen
Aklı olan, ehlullahın bu nasîhatlerden ders alır ve Allah'ın istediği gibi bir insân olur. Böylece ebedî saltanata kavuşur.
Şeyh Abdurrahmân Sâmî Saruhânî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî