13 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir gün Resûl-i Ekrem, sallallahu aleyhi vesellem, Bilâl-i Habeşî'ye "Yâ Bilâl, garîbleri ziyâret edelim" dediler. "Garîbleri ziyâret edelim". Yâ Resûlallah, garîbler kimlerdir" dedi. "Kabristanda yatanlardır. Mallarını mülklerini bırakmışlar, kendileri rahmetle yâd edilmiyor, anılmıyor, onlar garîbdirler. Hadi yürü gidelim" dedi. "Gitdik" diyor. "Cenâb-ı Peygamber'le Medîne'nin kabristanına vardık, dolaşdık. Cenâb-ı Peygamber, bir kabir başına vardı, orda başladı ağlamaya" diyor. "Cenâb-ı Peygamber, uzun uzun hıçkırarak ağladı ve mübârek gözlerinden yaşlar, inci tâneleri gibi sakallarından üstüne döküldü. 'Yâ Resûlallah bir âyet mi nâzil oldu?' diye sordum, 'Hayır' dedi Cenâb-ı Peygamber. "Bu kabrin sâhibi delikanlı bir adam fakat azâb-ı kabre müstehak olmuş" buyurdu.
Efendiler! Kabristanlara gidiyoruz, onların üstüne basıyoruz, altında ne olduğundan haberimiz yokdur. Üstleri çiçekle süzlenmiş ama altı acabâ nedir? Yakın bir zamanda buna mutalli' olacağız ama iş işden geçecek. Onun için hemen tövbe-istiğfâra sarıl, Hakk Teâlâ'nın emrine başını koy, itâat et, sonra pişman olmayasın.
Resûl-i Ekrem, "Yâ Bilâl, git Medîne'ye, herkes kabrinin başına gelsin diye seslen" dedi. Hazret-i Bilâl gitdi Medîne şehrine, bağırdı, "Herkes mezarlığa gelsin, herkes kendi hısım akrabasının kabri başına gelsin" diye seslendi. Herkes akın akın geldiler. Herkes kendi kabri başında durdu, bu kabre kimse gelmedi. En arkadan bir ihtiyar kadın, elinde değneği, inleyerek geldi, o kabrin başına. Efendimiz ona sordu, "Vâlide, burda yatan kimdir?" dedi. "Yâ Resûlallah, oğlumdur" dedi. "Senin oğlun azâb-ı kabre giriftâr olmuş, gel hakkını helâl et, Allah bu azâbı bunun üzerinden kaldırsın" dedi. "Yok Yâ Resûlallah, yaralıyım" dedi, "Bana yapmadığı hakâret kalmadı. Bir gece ben namazdaydım, geldi, kapıyı vurdu, geç açdım diye beni itdi, kolumu kırdı. Sonra Allah bunun rûhunu kabzetdi" dedi. Cenâb-ı Peygamber, "Vâlide, iş senin bildiğin gibi değil" dedi ve onun gözünden perdeyi kaldırdı, ona kabri gösterdi. Hemen "Helâl olsun yâ Resûlallah" dedi. Çünkü anne bu! Derhal Cenâb-ı Hakk onun azâbını def' ü ref' eyledi, duâ-yı Muhammedî ile, sallallahu aleyhi vesellem. Anne bu!
Malum ya, kitaplarda vardır. Adam annesini öldürmüş, ciğerini götürürken ayağı taşa çarpmış, "Ah anam!" demiş. Ne diyecek başka? Hepimiz öyle değil mi? Canımız müdhiş yandığı vakit, anne diyeceğiz. Âşıklar Allah derler. Ekserimiz anne deriz. Canı acıyınca, "Anne!" deyince, ciğer cevap vermiş, "Evlâdım, ayağın mı acıdı" demiş, annesinin ciğeri. Anne bu!
Çocuklar! Gençler! Size söylüyorum. Anan baban hayatdaysa, yâhud baban hayatda, anan hayatda ise, bunu bir ganîmet bil, defter-i a'mâl-i hayriyyen açıkdır, ne yaparsan Allah sana kat kat vermekdedir. Bu fırsatı ganîmet bil. Öldüğü gün kapanır defter.