4 Kasım 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Sûre-i Kehf'de kıssaları zikredilen Ashâb-ı Kehf, putperest bir kavim içinde oldukları halde Allah'ın vahdâniyyetine îmân etmiş ve bu îmânlarını gizlemeyip o kavmin bâtıl inançlarına karşı geldikleri için inançlarını terketmeye zorlanan ve ölümle tehdîd edilen tevhîd ehli gençlerdir. Zâlimlerin şerrinden kurtulmak için sığındıkları mağarada, tam bir tevekkülle Cenâb-ı Hakk'ın yardımını beklerken, Allah tarafından uyutulmuşlar, bu uyku yüzlerce yıl sürmüş, sonra uyandırılmışlardır.
Bu kıssa pek çok remzlerle ve hikmetlerle doludur. Denizden bir katre, güneşden bir hüzme olarak bunlardan bazılarını zikredelim :
- Ashâb-ı Kehf'i inançlarından döndürmek ve kendi dînlerine uydurmak isteyen müşrikler, insandaki nefs-i emmârenin sıfatlarına, dünyânın zevklerine ve dünyâ ehline işâretdir. Ashâb-ı Kehf ise, nefsiyle cihâd eden, dünyâdan ve ehl-i dünyâdan yüz çeviren müminlerin remzidir. Bunların diğer mü'minlerden farkı îmânlarının ziyâde oluşudur ki sûre-i celîledeki "اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ" âyeti de buna işâret etmekdedir.
Dervîşlerin amelleri şerîat-i Rahmân olur
Ef'âl ile ahvâlleri tarîkat-i Kur'ân olur
Dervîşlerin hep âdeti gece gündüz Hakk tâati
Zâyi etmezler sâati ticâret-i Sübhân olur
- Cenâb-ı Hakk Ashâb-ı Kehf'in uykusunu tarif ederken, "فَضَرَبْنَا عَلٰٓى اٰذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِن۪ينَ عَدَدًاۙ" buyurmuşdur. Bu âyet-i kerîmede "Biz onların kulaklarını mühürledik" tabiri kullanılmışdır. Bu da halkdan kaçıp Hakk'a sığınanların halkın kelâmına kulak tıkamalarına, Hakk'ın kelâmına kulak vermelerine ve dâimâ zikrullah ile meşgûl olmalarına işâretdir.
- Ashâb-ı Kehf'in uzun müddet uyudukdan sonra uyanması, nefsânî sıfatları bırakıp hakkânî sıfatlara bürünmeye, fânî varlıkdan geçip, hayât-ı bâkîye ermeye işâretdir. Uyandıkdan sonra mağaradan dışarı çıkmaları da nefsin zulmetinden kurtularak hiç sönmeyecek olan ilâhî nûra kavuşmalarına işâretdir.
- Ashâb-ı Kehf'in alışveriş için halkın arasına karışması ise, seyr-i sülûkünü ikmâl edenlerin halkın arasına karışmalarında bir mahzûr olmadığına, zîrâ artık halk içinde Hakk'la olduklarına, kesretde vahdeti bulduklarına işâretdir. Kemâle gelmemiş olanlar ehl-i dünyâdan ve nefsini ıslâh etmemiş olanlardan kötü etkilenirken, kemâle gelenler bunlardan zarar görmezler hattâ onları irşâd edebilirler.
- Ashâb-ı Kehf alışveriş için şehre indiklerinde ceplerindeki parayı çıkarınca, o paranın uzun zaman önce tedâvülden kalkmış olması sebebiyle, halkın onların defîne bulduğunu zannetmeleri, tasfiye-i kalb ve tezkiye-i nefs ile kemâle gelenlerin kenz-i mahfî tabir edilen marifetullah hazînesine mâlik olduklarına işâretdir. Bu antika hâline gelmiş paraların kıymete binmesi, seyr-i sülûk görmeden evvel sözlerinin bir tesiri ve kıymeti olmayan kişinin, kemâle geldikden sonra sözlerinin tesirli olacağına ve sözüne kıymet verileceğine de işâret vardır.
- Sûre-i Kehf'in 21. âyetinde beyân olunduğu üzere, Ashâb-ı Kehf'in vefâtından sonra, onların ahvâlinden pek haberdâr olmayanlar, kendi aralarında nizâa düşmüşler ve en sonunda "Bunları en iyi Allah bilir, biz bunların üzerine bir binâ yapalım" demişler ve bir anıt yapmak istemişler. Ashâb-ı Kehf'in ahvâlinden haberdâr olanlar ise, "Muhakkak ki, biz onların üstüne bir mescid yapacağız" demişlerdir. Bu da evliyâ türbelerine ve o türbelere bitişik olan dergâh ve mescidlere işâretdir.
Dervîş olanın yolları firdevs-i aşk menzilleri
Zikr eder dâim dilleri tâ-be-seher nâlân olur
Dervîş olanın kemâli terk eylemek mülk ü mâli
Maksûdları lâ-yezâlî bir mülk-i bî-pâyân olur