Âşık Paşa

23 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Ehlullah
Âşık Paşa, 1272 senesinde Kırşehir'de dünyâya gelmişdir. Asıl adı Ali'dir, Âşık da mahlasıdır. Paşa ünvânı ise o devirde âdet olduğu üzere babasının ilk oğlu olduğu için verilmişdir. Dedesi Ebü'l-Bekâ Şeyh Baba İlyas, Tarîk-i Vefâiyye ricâlinden olup, Horasan'dan gelmiş ve Amasya'ya yerleşmişdir. Babası Muhlis Paşa, Osman Gâzî devri ricâlinden bir mürşid-i kâmildir. Oğlu Elvan Çelebi de babasının yolundan gitmiş ve "Menâkıbü’l-kudsiyye" adlı eserinde ecdâdının menâkıbını yazmışdır. Âşıkpaşazâde Târihi diye meşhûr olan kıymetli eserin yazarı Dervîş Ahmed Âşıkî de Âşık Paşa'nın neslindendir.

Âşık Paşa'nın en büyük eseri Garîbnâme'dir. Anadolu'da yazılan Türkçe tasavvufî eserlerin en eskisi kabûl edilen Garîbnâme, aynı zamanda tesir sahası da en geniş eserlerden biri olmuşdur. Garîbnâme, dilinin sâdeliği ve uslûbunun güzelliği sebebiyle Anadolu'nun her yerinde çokça rağbet görmüş, çokça istinsah edilmiş ve her yerde okunmuşdur. Türk Dili ve Edebiyâtı açısından bakıldığında da çok kıymetli olan Garîbnâme, Türk Dil Kurumu tarafından dört cild olarak yayınlanmışdır. Sizlere bir fikir vermek üzere, buraya eserden birkaç beyt kaydediyorum :


Merdân-ı Hakk bu dünyâda maksûdlara kalmadılar
Mülk-i bekâ bulmuş iken meyl-i fenâ kılmadılar

Ma'lûmdur âhi yol eri Mevlâ içün n'itdikleri
Mihnet içinde her biri miskîn olup gülmediler

Müştâkların oldur işî müdâm akar gözü yaşı
Mutlak Hakk'ı seven kişi mâla câna kalmadılar

Meşhûr dürür cümle dile Mansûr külün virdi yile
Mecnûn mesel oldu dile ma'şûkdan ayrılmadılar

Muhkem isen sen bu işe münkir gibi dime nişe
Müşkili yok başdan başa mü'min olan ölmediler

Mahlûk bilisinden geçen mi'râc dapa oldur uçan
Ma'nâ şerâbından içen mestlikden ayılmadılar

Menzil 'aşk dürür Âşık'a minnet şükür yüz bin Hakk'a
Menzil bulan mülk-i bekâ medh ile ırılmadılar
Garîbnâme'den başka risâle şeklinde birkaç eseri daha olan Âşık Paşa'nın şiirlerinden de bir kısmı günümüze intikâl etmişdir. Bazıları yanlışlıkla Yûnus Emre Hazretlerine atfedilen bu şiirler hakîkaten pek ârifânedir. Hazret-i Mevlânâ'ya ve Yûnus Emre'ye büyük muhabbeti olan Âşık Paşa'nın eserlerinde bu iki ulu velînin tesirleri açıkça görülür. İşte bir misâl :


Senin 'âşıkların kılmaz nazar firdevs-i a'lâya
Ne hûrîden haber söyler ne meyleyler musaffâya

Nukûş-i mâsivâllahdan geçirmez bunları 'aşkın
Komuşlar bunca sevdâyı ulaşmışlar bu sevdâya

Rumûz-i "kâbe kavseyn"in ne mi'râc u ne vahdetdir
Ki "sübhânellezî esrâ" beyân düşmüş bu "isrâ"ya

Eğer şol Vâhib-i i'tâ cemâlin ka'besin bulsa
Yıkardı beytü'l asnâmı ne rağbet deyr-i dünyâya

Eger nasrânî ger tersâ cemâlin pertevin görse
Ki secde kılmaya hergîz Menât ü Lât ü Uzzâ'ya

"Ene'l Hakk" kıblesin bulmuş yüzünü Hakk'a döndürmüş
Şerâb-ı lem-yezel içmiş bakın Mansûr-i şeydâya

Eğer deryâ-yı 'aşkından ki katre nûş ide sâlik
Hemândem cümle kevneyni verir târâc u yağmâya

Sorarsan 'ÂŞIK'ın hâlini zâhid kendiden sorgıl
Fenâ bahrine garkolmuş karışmış katre deryâya

Gel ey miskîn gözün yum sen cemâl-i mâsivâllahdan
Bugün gör bunda dîdârın ne hâcet va'd-i ferdâya

1332 senesinde dâr-ı bekâya giden Âşık Paşa'nın türbesi Kırşehir'dedir.
Listeye geri dön