6 Mart 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Meşhûrdur ya, Ulu Şeyh semâ' esnâsında mutrıba şu beyti okumuşdur :
Semâ'da bulunanlardan üç kişi bu beyti duyunca nara atıp yüzüstü düşdüler. Birisi, "Bu beyit, şu üç kişinin hâline uygun düşdü" dedi. Şeyh buyurdu ki, "Evet, öyledir ama hâlleri arasında pek büyük fark var" dedi. "Efendim, lutfedip o farkı îzâh eder misiniz?" dediler. Şeyh, "Kendileri söylese daha iyi olur" dedi, "gelsinler, kendi dilleriyle söylesinler" buyurdu. Hikâye uzun, hulâsası şu. Onlardan biri, yıllardır bir kadının peşindeydi. Öteki yıllardır Allah'ın kendisine bir erkek evlâd lutfetmesini dilerdi. İkisi de yıllardan sonra emellerine nâil oldular. Ne var ki kadın da çocuk da bir haftadan fazla yaşamadılar. Öbürü de öyle bir hâldeydi ki ne oğula âşıkdı, ne kıza. O, oğlu da, kızı da yaradan Allah'a âşıkdı.
Kur'ân'ı çok tefsîr etmişlerdir ammâ pek az kişi Kur`ân'daki asıl maksadı tefsîr edebilmişdir. "إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا innellezîne âmenû" âyetini, herkes kendi îmânıyla tefsîr etdi, Mustafâ'nın îmânı ve onun maksadı gizli kaldı. "وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ve amilu's-sâlihâti" âyetini de gene herkes kendi işlediği işle tefsîr eyledi. Peygamber'in işlediği iş nerede? "لَهُمْ أَجْرُهُمْ lehüm ecruhum"dan da gene herkes, vehminin çizip düzdüğü ecri tefsîr eyledi. Mustafâ'nın ecrindeki maksad nerede?
Bütün âlem şiirler okur, "cân" der, "dost" der, herkes âşıkdır. Ne var ki her bir âşıkın şerefi, ma'şûkunun şerefi kadardır.
İşte semâ'ın sırrı da buradadır. Zâhirde herkes aynı şeyi dinler ama herkes dinlediğini kendi idrâki ve istidâdı ölçüsünde anlar. Pek çok kişi buna akıl erdiremez de okunan şiirin lafzına, yâhud çalınan nağmenin notasına takılır kalır. Semâ' ehlini tenkid edenler, onlara ta'n edenler de bu durumdadır. Halbuki iş, ne okunduğundan ve ne çalındığından ziyâde, okunanı ve çalınanı duyan kulakdadır. Cân kulağı açık olan âşık, her sesde, her nağmede, her şiirde Hakk'ı duyar. O'na her şey Hakk'ı hatırlatır.